Balkon konuşmalarının hikmeti
Evet, tiyatro bitti, perde kapandı. Erdoğan ve takımı Münih’teki Alman Nazi karargâhını andıran AKP Genel Merkez Binası balkonundan Güney Amerikalı diktatörleri andırır zafer konuşması yaptı. Yalnız onlar mı tarihte İtalyan diktatör Mussolini, Romanyalı Nikolay Çavuşesku, Alman Adolf Hitler hep balkondan, hep yukarıdan bakarak halklarına hitap etmişti.
İşte Tayyip ve Emine Erdoğan ile AKP kurmayları ve milletvekillerini balkonda görünce benim de aklıma ilk bu geldi, daha sonra Google’a girip baktım, haklıymışım. Tüm diktatörler halklarına balkondan hitap etmiş. Nedeni halkın arasına girmekten korkmak mı, yoksa kendilerini onlara daha erişilmez göstererek korkutmak mı bilemem. Bizde bir de aşağıdan bağırıyorlar, “Türkiye seninle gurur duyuyor”, ne tür bir ezilmişlik Yarabbi, ne tür bir kölelik.
Etrafı sakinleştirme, herkesi birleştirme amacı taşıması gereken o zafer konuşmasının içinde de sanki tehdit vardı. Herkese hakaret eden kişi başkalarını affettiğini söylüyor, benzeri affın da kendisine yapılmasını istiyordu. Havayı yumuşatma amacı taşıyan konuşmanın bence içi boştu. Hoş dolu olsa ne yazar. Uygulanmadıktan sonra. Geçen seferki balkon konuşmasında uzlaşma, herkesi kucaklama lafları vardı, bu sözler daha sonra büyük kavgaya, hakarete döndü. Gene öyle olacak, hem de bu kez halktan aldığı daha fazla güçle.
Washington, Brüksel, Berlin, Londra, Paris ve Roma gibi başkentler tarafından daha önce belirlenen senaryodaki figüran Türk halkı kendisinden beklendiği gibi, “civanım yiğidime” oy verdi. Hem de ne oy. İmrenmemek elde değil. Hani başına gelenler konusunda hep başkalarını suçlayan Türk halkı var ya gerçekte farkında olmadan, başına geleceklere aldırmadan, Tayyip Erdoğan ve partisine adeta Türkiye’yi parçalama yetkisi verdi. Bu seçimle abartmıyorum ya aldırmadan veya önemsenmeden, gerçekten Türkiye parçalanma sürecine girdi. Televizyonlarda seçim sonuçları değerlendirilirken Anayasa değişikliği konusu hep gündemdeydi. İşte Türkiye’nin parçalanma süreci ile ilgili ilk adım ne yazık ki bu değişiklikte yatıyor.
Anayasa içine konacak ve konması istenen federe sisteme geçiş ülkedeki çatırdamaların ilk işitileceği nokta. Bakmayın ana dilde konuşma ve okuma palavralarına. Onlar esas damardan konulara tepki çekmemek için maske edilen konular. Daha sonra federe sistem içinde bölgede yapılacak bir referandum ile kuzey ve güney Kürdistan birleşecek. ABD de bölgede yeni yarattığı İsrail-Kürt devletini yerleştirdikten sonra bölgeden tamamen çıkacak. Zira menfaatlerini kollayıp koruyacak yeni bir devlet olacak.
Ekonomik açıdan yaşanması beklenen felaketlere girmek bile istemiyorum. Bu seçimin faturasının cebinize yansıması kaçınılmaz. Doğal gaz, elektrik ve benzine gelecek zamlarla cüzdanınız iyice hafifleyecek.
Türkiye artık bence Batı uygarlığı üzerine sıcak yaz gününde buzlu bir su içse iyi olacak. Zira içimizden yarıya yakını Araplaşmayı tercih ettiğini, Arap kültürünü beğendiğini kanıtladı. Seçim sonuçları öylesine belliydi ki, 2007 yılında seçimleri izlemek için Türkiye’ye gelen yabancı gazeteci sayısı 170 iken bu kez gelmek için vize alan gazeteci sayısı 20’de kaldı. Seçimi değerlendirmek istemiyorum. Zira Türk halkının ciddiye aldığı bu konunun bana göre ciddiye alınacak bir yanı yok. Bizimkilere gelince oy kullanınca sandılar ki Türkiye’yi onlar yönetiyor. Seçim sonuçları bir yıl öncesinden patronlar tarafından kararlaştırılmıştı. Hatırlayın çok eski bir yazımda ABD seçim sonucunu biliyor diye yazmıştım. Haklıydım.
Şimdi seyredin oralardan o başkentlerden yapılacak Türk demokrasisine duydukları güveni öven açıklamaları. Türk halkının demokrasi şampiyonluğu için neler söyleyecekler neler. Tercümesi gerçekte başka ama ben burada yazamam.
Özetle cümlemize geçmiş olsun. Artık önümüzdeki 4 yıl kimsenin pahalılıktan, ücretlerinin azlığından, işsizlikten, terörden şikâyet etme hakkı kalmadı. Eh kendi düşen ağlamaz.