Balkan göçmenlerinden sitem dolu “Arınç” cevabı
BAL-GÖÇ ve B.G.F Genel Başkanı Doç. Dr. Yüksel Özkan, Bülent Arınç’ın “Vardar Ovası gafı”ndan yola çıkarak yazdığım ve 12 Ağustos 2013 günü bu köşede yayımlanan “Rakı değil acı geçer içinden” başlıklı yazıya uzunca bir cevap yazmış.
Uzunluğu dolayısıyla tamamını aktarmam mümkün değil. Elimden geldiğince meselenin özüyle ilgili bölümleri yayınlamaya gayret edeceğim.
Ama önce Özkan’ın mektubu boyunca birkaç kez adını vermeden tekrarladığı “başkasının seçtiği satırları almak” ithamını esefle kınıyorum. “Başkası” diye bahsettiği şahıs kim ve aralarında nasıl bir problem var (üsluptan belli ki bir geçmişi var) bilmiyorum. Ama kişi ve kurumlar arasındaki şahsi, ideolojik, siyasi her neyse meselelerin, benim satırlarım üzerine “gölge” düşürmesine izin vermem söz konusu dahi olamaz.
İkinci olarak bir yanlış anlamayı düzeltmek isterim.
“Balkanlardaki soydaşlarının sorunlarını dile getiren raporları çözüm önerileri ile son bir yıl içinde dosya halinde başta Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah GÜL’e, Başbakan Yardımcısı Sayın Bekir Bozdağ’a, Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’na, Bulgaristan Cumhurbaşkanı Sayın Rosen Plevneliyev’e, hatta ve hatta olmazsa olmaz artık TRT Balkan kurulsun diye ilgili kuruma geniş içerikli bir öneri sunan bizlere mi bu “Yel değirmenlerine karşı Muaviyecilik oynayanlara, uzaktan hoş gelebilir davul sesi...” benzetmesi” diye soruyor Özkan...
Balkan Türkleri, konunun direkt muhatabı olduğuna göre, davulun sesini “uzaktan” dinleyenlerin onlar olmadığı aşikar. Dolayısıyla buradan alınganlık çıkarmak çarpıtmak olur ama ille de daha açık ifade etmem gerekirse “Muaviyecilik oynuyor” dediğim siyasi iktidardır.
***
Gelelim Özkan’ın “açık mektubu”na... Kendisinin ve başında bulunduğu kurumun çalışmalarıyla ilgili hayli detaylı bir tanıtımla başlıyor yazdıkları. Yazımda herhangi bir kişi ve kurum adı zikretmemiş olsam da, “gaf yeri”nde ev sahibi durumunda oldukları için açıklama ihtiyacı duymaları anlaşılır bir hal. Yerimiz yettiğince meselenin özüyle ilgili bölümleri seçerek iletmeye çalışacağım:
“...Bayramlaşmak için BAL-GÖÇ’e gelen Başbakan Yardımcısı Sayın Bülent Arınç’a üyelerimiz ile bayramlaşmadan önce derneğimizin Yönetim Kurulu odasında Göçmenlerin çözüm bekleyen sorunlarının; 2008 yılında çıkan borçlanma emeklilik yasasından yaralanamayanlar için daha önce verdiğimiz çözüm öneri ve yeni düzenleme beklentimiz, Türkiye’de yaşayan çocuklarını ziyaret esnasında sağlık sorunu yaşayan ve eskiden Türk Soylu oldukları için tedavi ücreti ödemediğini ancak bu uygulamanın kalkmasından duyduğumuz rahatsızlığımız, yıllardır beklenen ve bir yıl önce yasal olarak tahsis kararı verilmesine rağmen bazı kurullar tarafından sırf siyasi nedenlerle engellenen Balkan Evi projesinin gerçekleşmesi beklentimiz, TRT Balkan’ın kurulması için bir buçuk yıl önce sunduğumuz önerimiz için yaptığımız hatırlatmamız için basın önünde şov yapsaydık belki bu acımasız eleştiriler yapılmazdı.
Otuz dakikalık bir bayram ziyaretinde neler konuşuldu onu yazan yok tabii. Sadece 1-2 dakikalık ve spontane gelişen ikili bir diyalogda espriler içinde “rakı parası” sözüne tepki konulmadı diye mi biz yargılanıyoruz.
Başbakan Yardımcısı Sayın Bekir Bozdağ’ın Bulgaristan ziyareti esnasında o bölgeleri temsil eden yöre derneklerinin yöneticilerinin, BAL-GÖÇ ve nihayetinde B.G.F temsilcilerini olmasının iktidar partisinin STK yok saymak olarak algılandığı sitemimizi Sayın Arınç’a ifade ettiğimizi basınla paylaşsaydık şimdi belki bizi göklere çıkarırlardı.
Sorunların aktarıldığı yirmi dakikalık bir görüşmeden sonra üyelerimiz ile yapılan bayramlaşma espriler ile başladı ve öyle devam etti. Nihayet Sayın Arınç’ın “salonda çok hanım var, onlardan söz almak isteyen var mı” sözüne yerel sanatçı Fahriye hanım kişisel beklentilerini, konserlere gönderilmeyi beklediğini ifade etmesi üzerine farklı bir boyut kazandı ve ikili espri yapılan bir diyaloga dönüştü. Ben kişisel beklentilerin bu tür ortamlarda paylaşılmasına da şiddete karşıyım ve onun şaşkınlığı içinde kaldım o an.
Ve medya bunu flaş haber yaptı, ziyaretin ve görüşmelerin bütünü aktarılmadan.
Sadece magazin değeri olan bu habere ajansların ve gazetelerin takılıp kalması son derece düşündürücü değil mi.
(...)
Biz Atatürk milliyetçileriyiz, ırkçı değiliz. Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün “Yurtta sulh, cihanda sulh” sözlerini kendisine ilke edinip Ülkesine ve Balkanlara hizmet eden bir örgütün omurgalı üyeleri ve yöneticileriyiz.
“Ne Mutlu Türküm Diyene” sözünü her platformda göğsünü gere söyleyen bizleriz, biz gerçek Rumeliyiz, biz bu ülkenin asli unsurları olup gerçek sahipleriyiz ayrıca.
Dün, 13.08.2013 tarihinde Bursa Valisi Sayın Şahabettin Harput beyefendi için düzenlenen uğurlama töreninde(kendileri valiler kararnamesi ile Ankara Merkez Valiliğine alındılar) federasyon adına sunduğum plaket esnasında bana ne dediler biliyor musunuz Sayın Taşçı. “Sayın hocam; Siz bu Ülkenin sigortasısınız, önemli çalışmalarınızdan dolayı sizi tebrik ediyorum”.
(...)
Ben iliklerine kadar asimilasyonu yaşamış, kimlik mücadelesi vermiş ve bu uğurda bedel ödemiş bir eğitimci babanın oğlu olup ve bunları kendisi ile beraber 19 yaşına kadar yaşamış biriyim.”
***
Cevaba cevapla konuyu polemiğe döndürmenin anlamı yok, minik bir not düşmekle yetineceğim:
Nesilden nesile aktarılan acı hatıralar ne anlatanlar ne de dinleyenler için “ninni”dir...