“Bal gibi olur !”
“Batsın senin gazeteciliğin!”
“Ne yapayım köşe yazarı diyemezsin! Kusura bakma bizim dükkânda sana yer yok diyeceksin!”
“Ver işte onu manşetten. Veremezsin Niye? Cibilliyetin gereği...”
“Bunları tasmalarından biz kurtardık. Bugün terfi ettiler.”
“Yapılanları not ediyoruz!”
“Bu adamları köşe yazarı olarak nasıl tutuyorsunuz? O medya patronuna yazıklar olsun!”
“Bu zat kaleminden hep pislik akan bir zat olduğu için, bu tür şeyleri yapıyor.”
“Sen Ak Parti’yi hedef göstereceksin olacak. Başbakan partisine saldıran bu gazeteyi hedef gösterdiği zaman olmayacak! Bal gibi olur!”
Başbakan Erdoğan’ın basın ile ilgili yukarıdaki sözleri bir çırpıda aklıma gelenlerden bazıları. İnternet arama motorlarından bile bulamayacağınız çuvallarla laf ettiğini de hatırlıyoruz. Dedik ya internette bile bulamazsınız diye... Zira oraya da sansür getirdiler. Geçtiğimiz hafta en çok tıklanan görüntü olan “İki Erdoğan” emir ile kaldırıldı. Halk TV’nin hazırladığı olağanüstü klip de arama motorlarında yok. Yassak!..
Şu günlerde meslek namusundan, gazetecilik ilkelerinden dem vuranların hükümetin yasadışı yasaklarıyla ilgili kalem oynatmalarını beklemiyoruz. Milliyet’teki depremden sonra demokrasi havarisi kesilenlere “daha önceleri neredeydiniz” deme hakkımı kullanıyorum hepsi o kadar...
Ve dönelim Emin Çölaşan vakasına... Gerçek anlamda bir yazarın gazete için ne denli önemli olduğunun en bariz örneğidir Emin Ağabey ve Sözcü gazetesi... “Tirajların Efendisi Rahmi Turan” ın düşük maliyetle çıkarıp, patronuna para kazandıran Gözcü gazetesi, AKP’nin dayatmasıyla kapatıldığında kimsenin sesi çıkmamıştı. O ekipten işsiz kalan meslektaşlarımızın yayınladığı Sözcü’nün ilk günlerini hatırlayınız. Emin Çölaşan Hürriyet’ten kovulduğunda Çölaşan’ın eski yazılarını yayınlayarak ayakta durdu Sözcü. Derken Çölaşan gelip gazetenin Ankara bürosunda günlük yazılarını kaleme alınca adeta uçtu... Bugün Türkiye’de gerçek anlamda en çok okunan üçüncü gazete oldu... Emin Ağabey tevazu gösterebilir ancak hakkını teslim edelim. Sözcü’nün geldiği seviyenin birinci faktörü Çölaşan’dır. Emin Çölaşan, Hürriyet’ten kovulduğunda O’nun yanında meslek öğrenip O’nun sayesinde köşe kapanlardan çoğunun çıtı çıkmadı. Tek satır yazamadılar. Dahası kapalı mahfillerde “O da çok oluyordu... Hep eleştiriyordu...” diyenlere de tanık olduk. Gün gelip kendilerine sıra geldiğinde arkalarında kimsenin olmayacağını tahmin edemediler kısacası...
“Başbakan bizim velinimetimizdir. Emrederse bu gazeteyi bugün kapatırım” diyen patrona karşı direndiği iddia edilen Derya Sazak ne kadar masum? Yıllarca Fehmi Koru ile TRT’de program yapıp, AKP icraatlarına övgü dizen Sazak değil miydi?.. Arkadaşları tek tek işten atılırken sesi çıkmayan Derya’nın şimdi coşması hayra alamet mi? Kandil’de ceviz ağacı altında kahvaltı yapıp, hükümetin kuryesi gibi çalışan, Erdoğan’ın “Hasan Abi” si iki haftalığına ceza almış... Kankası olan Arap Baharı’nın diplomatı Cengiz Çandar’ın da sesi çıkmıyor. Kim bilir Hasan Pulur ve Melih Aşık’ın Milliyet’ten, Can Ataklı, Ruhat Mengi ve Mustafa Mutlu’nun da Vatan’dan kovulmasını ellerini ovuşturarak bekliyordur. AKP’ye yakın çevrelere “Ne oldu Hasan Abi meselesi” diye sordum. “Raf ömrü bitti... Kullanıldı ve atıldı...” dediler. Umarım onurlarıyla istifa ederler. Limon satmayacaklarından eminim. Bavulcuların gazetesinde köşe bulurlar elbet... Uzun süre beklemeyeceğiz, tarih yazacak, biz de göreceğiz...