Bakın şu Prof'un ekranda ettiği lafa!

CNNTürk'de toplananlara baktım. Hayli ilginç yüzler vardı. bunlardan birisi de Prof. Dr. Murat Ferman'dı...

Millet koronavirüs derdinde, beyefendi espri(!) patlatıyor:

"Ayşe'nin kepek sorunu var..."

Ucuzun ucuzu bir espri anlayışı...

Televizyonun ilk yıllarından nasılsa hatırladığı şampuan reklamını pişkin pişkin kullanıverdi. Hele cümleyi müthiş bir finalle, "Keh, keh, keh"le tamamlayıp, çekip gitti.

Yine Cerrahpaşa

Virüs salgını korkusuyla yaşadığımız bu günlerde meşhur Çernobil faciasını sonrası duyduğumuz radyasyon endişesi aklıma geldi. Aradan 34 yıl geçmiş olduğunu farkedince daha da şaşırdım.

Facianın ardından Doğu Karadeniz'deki kanser patlamasının yükünü o yıllarda Cerrahpaşa Hastanesi taşıdı, tıpkı bugün koronavirüs mücadelesinde olduğu gibi... Hey gidi Cerrahpaşa, yıllar geçse de hala liste başı... Bakan Cahit Aral'ın, halkın radyasyon korkunu yenmesi için "Bakın nasıl rahat çay içiyorum, bir şey olmaz..." deyişi halen hatırlardadır.

ABD'ye Türk yardımı

Washington DC'nin yani ABD'nin başkentinin önemli askeri üssüne Türk yardım uçağının inişi de hayli dikkat çekiciydi. ABD Savunma Bakanlığı müsteşarlarından biri teslimde hazır bulundu. Bizden de en kıdemli diplomatımız, Büyükelçimiz maiyetindeki tüm askeri ataşelerle oradaydı.

Neticede "tuğralı mektup" da teslimalındı.

Koca bir ülke ve milyonlarca covidliye bu kadar koruyucu alet ve edavat ne kadar dayanır bilemem.

Görünen köy

Benim gelişmeler üzerinden tespitim, "dış politikamız"da yeniden başa dönüldüğü şeklinde. Görünüşe bakılırsa S-400'ler Hayırsız Ada'yı boylayacak gibi.

Biraz daha uğraşılırsa F-35'leri yeniden alabiliriz.

Bunun için ise covid-19 aşısının bulunuşu eş değerde olacak.

Geçmiş olsun

Çok Gezenti adlı seyahat programının sunucusu Burak Akkul corona virüsü testinin pozitif çıkmasının ardından 21 gün komada kaldı, eşi Seda da karantinada.. Neticede kurtuldular. Karı-kocayı tebrik edip sağlık dileklerimi sunarken, programlarına da en kısa sürede kaldıkları yerden devamlarını temenni ediyorum.

Lokumlar ve fıstıklar

ABD'ye gidiş gelişlerimde hep macera yaşamışımdır. İlk seferimde sevgili dostum Gürtay Kıpçak ABD İstanbul Konsolosluğu'nda görevliydi. Onlara yönelik sol terör saldırılarında ilk başvurdukları isimlerdendim. Hay Watme isimli teknelerine saldırıldığında yine yanımda bittiler. Bu ismin bir kızılderili reisine ait olduğunu hemen belirteyim. Tekne devamlı Büyükdere'de demirliydi. DHKP-C, yani Dev-Sol bombaladı. O sırada merhum Haluk Soysal olay yerinden çektiği fotoğraflarla gazeteye ulaşmıştı. Onlara da bakınca teşhisimi koyup tek kelime ettim: "Dev-Sol'un marifeti..."

***

Amerikalılardan davet aldığımda bana giriş çıkışlı vize verdiler.

Washington DC'deki günlerim çok rahat oldu. Ancak hemen her girişimde hava muhalefeti karşıma dikildi.

PAN-AM'la Roma üstünden gittiğimde müthiş bir kar fırtınasıyla karşılaştık. New York'a inemedik. Doğrudan Kanada'ya yönlendirildik. Main isimli NATO üssüne inmek zorunda kaldık. Elimde onlarca kutu... Hacı Bekir lokumları ve Antep fıstıkları...

***

Kanada dönüşünde elimdeki kutulardan işgillenen FBI ajanları etrafımı sardı. Nasıl yırtıp kurtuldum, hala çözemedim.

Neden engellenmedim burası da karışık.

Seneler sonra İstanbul'da eski ABD vizelerine karşı tavır değişikliği yaşandı. Bu işe bir kadın görevlendirildi. Karşı karşıya geldiğinizde Konsoloslukta yerleri silen biri sanırdınız... Türklerin bulunduğu arşivi yerle bir etti. Devreye diğer dostlarım girdi de bana özel muamelede bulunuldu ve Green Card dahil bir takım imtiyazlar muhafaza edildi.

Günün sözü:

Bana teslim edilen cenazelerde ölüm nedeni yazılmıyor ki... Ekrem İmamoğlu

dfs-004-001-011-001-001.jpg

Yazarın Diğer Yazıları