Bakar kör olduk...

Gerçekleri görmek istemeyen gözlerin tedavisi imkansızdır

Predatör.
Kızılötesi kamerasıyla, yedi bin metreden, geceleri bile, trafik işaretlerini okuyabiliyor. Sentetik diyaframlı radarı var. Üstelik pilotsuz.
Blackbird.
Sesten üç misli hızlı. Neredeyse atmosferin üstünden, yerdeki teröristin saç rengini bile görüyor. Radara yakalanmıyor.
Dragon Lady.
Halk arasında, U2 diye bilinen casus uçağı... 24 kilometreden, otomobil plakasını görecek kabiliyete sahip. O kadar yüksekten bakıyor ki, pilotları, astronot gibi giyiniyor.
Global Hawk.
Bu da pilotsuz... Uydu marifetiyle, başka kıtadan bile yönetebiliyorsun. Kar, yağmur, fırtına, bana mısın demiyor. Keskin gözleriyle 100 bin kilometrekare araziyi tarayabiliyor.
Prowler.
5-ALQ-99 diye, sinyal bozucu sistemi var. Bir düğmeye basıyorsun, şak, teröristlerin elindeki telsiz-telefon, elektronik ne varsa, kilitleniyor, kullanılmaz hale geliyor.

*

ABD, “anlık istihbarat” için bunları tahsis edecekmiş bize.

*

Bana sorarsanız, bi tane de uzay mekiği versinler... PKK, ay üssü Alfa’da çünkü.

*


Kardeşim...
Daha iki gün önce gördük, adam burnumuzun dibine piknik masası kurdu, üzerinde Apo posteri, kafamıza çuval geçiren Amerikalı general, Irak istihbarat şefi, Barzani’nin İçişleri Bakanı, bizim milletvekilleri, teröristler, hep birlikte, Brezilya’dan futbolcu transfer etmiş gibi imza töreni yaptılar, Biji TV de yayınladı.
Hani predator?

*

E diyeceksiniz ki...
Peki nedir bu anlık istihbarat denilen?

*


- Şu an gireyim mi?
- Girme.
- An be an gireyim mi?
- Girme dedim sana.
Budur...

*


Soruyorsun, anında ne yapman gerektiğini söylüyor... Daha ne predatoru istiyorsun?

*

Yok hálá istiyorsan...
Yüzde 90 körlüğe bile çare var ama, “senin görmek istemeyen gözlerinin” görmesini sağlayacak sentetik diyafram icat edilmedi henüz.
* Yılmaz Özdil / Hürriyet


Paket beklemek...
BEN biliyorum; şimdi Pentagon’da siyah gözlüklü CIA şefleri oturmuş, kesekáğıdı içindeki salamlı sandviçlerini yerken, Kuzey Irak’ta neler neler yapacaklarını bizim medyadan
öğreniyorlardır.
BEN biliyorum; şimdi Pentagon’da siyah gözlüklü CIA şefleri oturmuş, kesekáğıdı içindeki salamlı sandviçlerini yerken, Kuzey Irak’ta neler neler yapacaklarını bizim medyadan
öğreniyorlardır.
İşte gazetede manşet:
“Akıllı Predator uçakları vuracak...”
Resimlerle izahları da var, bir uçak, uçağın kanadının altını gösteren ok işareti:
“Gizli füze bölümü...”
Ben ise dikkatle uçağın kanadının altına bakıyorum, füze gözükmediğine göre gizli bölüme bakmaktayım.
Pekiiii...
PKK elebaşılarının yerini nasıl öğrenecek akıllı Predator?
Bir diğer gazetede yanıtı var:
“Büyük kulak dinlemede...”
Verilen renkli şemaya göre “büyük kulak” PKK elebaşılarının yerini birkaç saniyede buluyor.
İşte burada Ertuğrul Özkök’ün dünkü yazısı yetişiyor ve “akıllı Predator” ile “büyük kulağın” müthiş başarılarının nereye varacağını açıklıyor bize:
“Bir sabah kalkacağız ki PKK elabaşılarından bir-ikisi paketlenip kapımıza bırakılmış...”
Yaşasınnnn...

*

Mademki medyaya göre Washington’da “müthiş başarı” elde ettik, o zaman bunun sonunu getirmek de medyaya
düşüyor:
“Paket kapıda...”
Paketin kapıya bırakılması için kendi gücüne-kurumlarına değil, doğru ABD’ye koşulduğunu ve oradan izin alındığını bilen Türkiye sormaz mı:
“Bu kadar mı bağımlıyız?..”
Ya da:
“Kime mahkûmuz?..Teröre mi,
ABD’ye mi?..”

*

Neyse...
Dünkü gazetelerin son baskılarına yetişebilmiş o haber işte orada duruyor:
“Eşkıya yine karakola saldırdı, bir şehit...”
Paket beklerken...
Tunceli’den bir tabut yine yola çıktı ki... Bir ulusun “kırılan gururuna” sarılıdır a dostlar...
* Bekir Coşkun / Hürriyet

GÜNÜN ÖZETİ
Hamdolsun talimatı aldık!..
* Ümit Zileli Cumhuriyet

Yok ya!..
Kuzey Irak’a gidip, sekiz askerimizi eli kanlı teröristlerin elinden alan heyetteki Demokratik Toplum Partisi’nin Grup Başkanvekili Fatma Kurtulan’ın kocası Salman Kurtulan, dokuz yıldır dağlarda yaşayan bir teröristmiş...
PKK’da “Piko” kod adıyla tanınıyormuş... 1998’de Hatay’da, Osmaniye’de ve Mersin’de güvenlik güçleriyle çatışmaya girmiş. 1999’da Osmaniye’de yola mayın döşeyerek, jandarma erleri Cüneyt Kırlı, Zekeriya Şahin ve Süleyman Acar’ı şehit etmiş. Yine 1999’da Adana Pozantı’daki Köy Hizmetleri şantiyesini silahla tarayan teröristler arasında olduğu tespit edilmiş... Halen bu suçlardan dolayı yargılanıyor ve mahkeme tarafından aranıyormuş. Tüm bunlar ortadayken; Fatma Kurtulan, gazetecilerin “Eşiniz şu anda dağda mı?” diye sormasına bozulmuş ve yanıt vermemiş... DTP’li arkadaşlarından Hamit Geylani girmiş devreye ve “İnsanların özel konumlarıyla ilgili soru sorma hakkınız yok. Bu yanlıştır” demiş...
Yok ya?
Hem milletvekili olacaksınız... Hem terör örgütünün cirit attığı yerlere gidip, onların elebaşılarıyla tokalaşacaksınız... Hem kocanızın o teröristlerden biri olduğu ortaya çıkacak...
Sonra da birileri, bunu soran gazetecilere “özel hayat” engeli koyacak!
Yok ya?
Elbette televizyon yıldızlarının, sporcuların, siyasetçilerin ya da önemli bir mevkideki bürokratların da özel hayatları vardır ve buna saygı duymak herkesin görevidir.
Ama onların özel hayatları, biz sıradan insanlara göre çok daha sınırlıdır...
İşte bu yüzden halen Meclis çatısı altında görev yapan bir milletvekilinin eşinin eli kanlı bir terörist olması “özel hayat” a girmez...
Bu, bal gibi, mis gibi bir haberdir...
Bunu “özel hayat” engeline sokmak isteyenlere de sadece iki hecelik bir cümleyle yanıt veririz: Yok ya!
* Mustafa Mutlu / Vatan

Ne konuştular?..
Bizim medya tam bir hastalığa tutuldu...
TV’nin çeşitli kanallarında Bush ile RTE’nin konuşmasına ilişkin paparazzi saatler ve saatlerce sürüyor...
Ne çene ne
çene...
Sonuç?.. Sıfıra
sıfır elde var sıfır...
Operasyon olacak mı?..
Cak..
İstihbarat verilecek mi?..
Cek..
Eskiden cek-cak üzerine varsayımların hayatta hiçbir kıymeti harbiyesi bulunmadığına ilişkin talim terbiye geçerliydi...
Şimdi devlet hayatını bile cek ile cak üzerine
oturtuyoruz...

*

Diyorlar ki:
- Bu kez kararlıyız...
Yız.. yız.. yız...
- Bu kez ciddiyiz...
Yiz.. yiz.. yiz...
Halkı uyutmak üzerine Başkan Bush’la görüşmeyi iç politikada pazarlamak fikri Amerikanofil ılımlı İslamcıların buluşuydu; ama, tuttu mu?..

*

Bush - RTE görüşmesinden çıkan ne?..
Medya lebaleb yorumla dolu...
TV’lerde saatlerce süren açık oturumlarda, sözüm ona bu işten anlayanların ağızları bir kez açıldı mı kapanmak bilmiyor..
Ey Allah’ın garip kulları!.. Bush - RTE görüşmesinden elle tutulur, somut, ne olduğu belirli bir şey çıksaydı, bu kadar yoruma, safsataya, gevezeliğe, zevzekliğe yol açılır mıydı?..
* İlhan Selçuk / Cumhuriyet


Kurt ile turna
Alınan sonuç, Türkiye’nin istekleri doğrultusunda değil ama ufak bir ilerleme var. Ancak, “Hamdolsun istediğimizi aldık” gibi laflarla durumun halka “zafer” gibi gösterilmesi milleti enayi yerine koymak olur! İçinde bulunduğumuz durum “Kurt ve Turna” hikáyesini hatırlattı bana.
Öldürdüğü zavallı bir hayvanla kendisine ziyafet çeken kurdun boğazına kocaman bir kemik parçası saplanmış. Büyük acı içinde kıvranan kurt rastladığı bir turnaya: “Boğazımdaki bu kemiği çıkarırsan sana istediğin ödülü vereceğim. Ne olur bana yardım et” diye yalvarmış. Kurdun acı içinde kıvranmasına dayanamayan turna, uzun boynunu kurdun ağzına sokup kemiği çıkardıktan sonra kurda, kendisine nasıl bir hediye vereceğini sormuş.
Az önceki yalvarmalarını unutan kurt:
“Hediye mi istiyorsun?” diye haykırmış. “Seni gidi haddini bilmez kuş seni! Ben, başını kurdun ağzına soktuğunu ve kurdun da seni yemediğini torunlarına anlatman için hayatını bağışladım. Sen ise benden hediye istiyorsun ha? Fikrimi değiştirmeden çabuk git, gözümden kaybol!”
Kıssadan hisse: Dünyada iyiliğe iyilik sadece bir hikáyedir. Başkalarına güvenerek hayal kuranları ise tek şey bekler: Hayal kırıklığı!
* Rahmi Turan / Hürriyet

Milletçe futbol oynuyoruz
Vatanın, milletin, bayrağın, insanlığın yerini şimdi top almış durumda.
Yöneticiler de kendi başarısızlıklarını saklamak için top üstünden perdeleme yapıyorlar.
Fenerbahçe-Beşiktaş maç yapıyor; bir pozisyon üstüne yaratılan hava; Türkiye’yi içsavaşa sokacak gibi...
Beşiktaş’a bu nasıl yapılırmış?
Yönetici; savaşa çıkmış bir komutan havasında... Yandaşlar, hazır...
Soruyorum: Türkiye işgal edilse acaba topçular o kadar itiraz ederler mi?
Fenerbançeliler’e, Galatasaraylılar’a da soruyorum: Topçuları sevdiğiniz kadar ülkenizi seviyor musunuz?
Takımlarınız için gösterdiğiniz çabayı, vatanınız için gösteriyor musunuz?
Hayatı, bir futbol topunun içine sığıştırmanın psikolojik anlamını hiç düşündünüz mü?
Türkiye şu an dünyanın en pahalı akaryatını kullanıyor. Amerikalı benzini, bizim üçte birimize hatta daha ucuzuna doldurtuyor aracının deposuna...Başka yerde olsa, taksiler, minibüsler caddeleri doldurur; kontak kapatırdı. İnsanlar, hükümeti protesto için meydanlara inerdi.
Bizimkilerde çıt yok.
Zamlar yağmur gibi yağıyor.
Su, doğalgaz, sigara, içki, elektrik... Sanki bu zamlar başka bir ülkenin insanlarına...
Kimse sesini çıkartmıyor.
Fakat, büyük bölümü ’Topuma dokunursan öldürürüm!’havasında...
Ne yaparsan yap da topuna ilişme...
O sahaya dikilen kale, aslında milletin kendisi...
* Rıza Zelyut / Güneş

Yazarın Diğer Yazıları