Bakalım adalet Yargıtay’da tecelli edecek mi
Balyoz Davası’na bakan İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi gerekçeli kararında “Teslim edilen yazılı belgeler ile asıllarının Genelkurmay Başkanlığı tarafından askeri birimlerde asılları bulunduğu belirtilen, taranmış belgelerin dijitaller içerisinde yer alması delillerin doğruluğu konusunda (...) mahkemede tam bir kanaat oluşturmuştur” dedi de, Genelkurmay Başkanlığı da “Davanın delillerinin aslının Genelkurmay’da olduğu iddiası asılsızdır” karşılığını verdi ya... (Cümlelerin anlaşılmazlığı için özür dilerim ama mahkemenin kullandığı teknik dili(!) bozmak istemedim.)
Silivri yargılanması sonucunda bu davada 16 yıl hapis cezasına çarptırılan Deniz Kurmay Albay Hakan Mehmet Köktürk, hükmen tutuklu bulunduğu Hasdal 3. Kolordu Askeri Ceza ve Tutukevi’nden katkıda bulunmak istemiş kamu vicdanını “ikna” da topal kalan bu manzaraya.
“Sorular” ve “Cevaplar” dan oluşan iki “resmi”, “gerçek” belge göndermiş mektubuyla.
***
Köktürk’ün, avukatı Kemal Yener Saraçoğlu aracılığıyla, hakkında var olduğu ileri sürülen delillerle ilgili olarak yönelttiği sorular Deniz Kuvvetleri Komutanlığına.
Cevaplar da -haliyle- Genelkurmay Başkanlığı’nın bilgisi dahilinde Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’ndan avukat Saraçoğlu’na.
Tarih 28 Ekim 2011.
Kurmay Albay Köktürk hakkındaki iddiaları sıralayan avukatı soruyor:
- 2002-2003 yıllarında Müvekkilimin görevli bulunduğu TCG SAKARYA denizaltısında Deniz Kuvvetleri Komutanlığı tarafından tahsis edilmiş bilgisayar bulunmakta mıydı?
Tarih 30 Aralık 2011. Deniz Kuvvetleri Komutanlığı cevap veriyor:
- Dilekçenizde belirtilen dönem içerisinde anılan personel ve TCG SAKARYA Komutanlığı adına yapılan bir bilgisayar tahsis kaydına rastlanmamıştır.
***
Avukatı, Kurmay Albay Köktürk’ün 2002-2003 yıllarındaki görev safahatını ve gemi jurnallerini istiyor. Bu yolla mahkemeye Köktürk’ün gün gün nerede olduğunun, liman ve seyir durumlarının, geçici görevlerinin, izinlerinin bilgisi gidiyor. Yani mahkeme Kurmay Albay’ın aldığı nefese dahi hakim hale getiriliyor.
Sonuç:
Deniz Kuvvetleri Komutanlığı diyor ki;
- TCG SAKARYA Komutanlığının 2002-2003 yıllarını kapsayan gemi jurnalleri incelenmiş (...) Köktürk’ün herhangi bir nedenle birliğinden ayrı kaldığına ilişkin herhangi bir bilgi ve belge bulunamamıştır.
***
Avukat soruyor:
- Yukarıda sayılan Deniz Kuvvetleri Komutanlığı personeli tarafından 02 Ocak 2003 ve 29 Ocak 2003 tarihlerinde “Angajman Kuralları Çalışması” yapıldığına dair Deniz Kuvvetleri Komutanlığı, Donanma Komutanlığı, Denizaltı Filosu Komutanlığı, 1’inci Denizaltı Filotillası Komodorluğu ve TCG SAKARYA veya Deniz Kuvvetleri Komutanlığı bağlısı herhangi bir birlik, kurumda herhangi bir kayıt mevcut mudur? (Köktürk hakkındaki tek iddia bu çünkü.)
Deniz Kuvvetleri Komutanlığı cevap veriyor:
- Yapılan incelemede “Angajman Kuralları Çalışması” konulu bir çalışma yapıldığına dair Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nda herhangi bir kayıt tespit edilememiştir.
***
Bir şey daha yapıyor Deniz Kuvvetleri Komutanlığı; Mahkemenin zihninde hiç soru işareti bırakmayacak şekilde Milli Angajman Kuralları’nın ne olduğunu, nasıl belirlendiğini ve değişikliğin hangi koşullarda, kim tarafından yapılabildiğini izah ediyor:
Buna göre “Angajman Kuralları”;
“Hükümetin ve Genelkurmay Başkanlığının TSK’nın düşman kuvvetleri ile muharebeye girmesinde ve/veya muharebeyi sürdürmesinde uyması gereken şartlar ve sınırlamaları tanımlamak üzere yayımlayabileceği direktiflerdir.
Mütecaviz, müttefik ve tarafsız devletlere ait kara, deniz ve hava kuvveti unsurlarına karşı takip edilecek harekat tarzlarına konan tehditler ve serbestilerdir.
Bir angajman kuralının iptali, yetkiyi elinde bulunduran makamın (Başbakanlık, Genelkurmay Başkanlığı veya Deniz Kuvvetleri Komutanlığı) onayını almak maksadıyla, formatı yönergede bulunan ” Deniz Angajman Kurallarının İptalinin Teklifi Raporu “nun mesajla gönderilmesi ile sıralı Komutanlıklar vasıtasıyla yapılmaktadır.
(...)
Milli Angajman Kuralları Yönergesinde değişiklik yapılmasına ilişkin hükümlerin bulunduğu yönerge sayfasının tıpkıçekimi ise, bahse konu yönerge için ” yönerge çıkarmaya yetkili Komutanlık “ olan Genelkurmay Başkanlığı’ndan talep edilmesi gerekmektedir.”
Yani savcılığın iddia ettiği gibi dört subayın kafa kafaya verip “hadi angajman kurallarını değiştirelim” demesi mümkün değildir.
Dolayısıyla;
Gerekçeli kararda “Siz bu belgeler sahte deseniz de biz bunların gerçek olduğunu anladık” diyen mahkemeye soruyor Köktürk:
- Benim suçlanmamın esasını teşkil eden “Angajman Kuralları Çalışması” konulu dijital verinin mevcut olduğu yönünde bir tespit var mıdır? Hatta daha da ileri giderek, benim gerek 10 Ocak 2012 tarihli, gerekse 17 Ağustos 2012 tarihli savunmalarımda mahkemeye sunduğum 30 Aralık 2011 tarihli resmi yazının (Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nın yukarıda özetlediğim cevaplarından oluşan yazı) hiç mi değeri yoktur?
***
“Bırakın gerekçeli kararda yer aldığı gibi askeri birimlerde aslının bulunmasını, “Angajman Kuralları Çalışması” dijital verisine dair “bir kayıt dahi tespit edilemiyorsa”, gerekçeli karar kendi kendisini geçersiz hale getirmiştir” diyen Köktürk artık tek beklentisinin “Yargıtay safhasında adil yargılanarak kamuoyu tarafından anlaşılan masumiyetlerinin mahkeme tarafından da teyit edilmesi” olduğunu söylüyor.
***
Tam yerine denk geldi;
Dünkü yazısında, Balyoz Davası’na konu olan iddialarla ilgili belgelerin sahte olduğunu savunanları alaya alarak “Bunların darbe planı olduğuna inanmak için Hasan Mutlucan mı lâzım?” diyen Nazlı Ilıcak’a sormak isterim:
Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarının “hukuksuzluğa” uğradığına inanmanız için daha ne lazım?
Hasan Cemal’in Paris’te aralarında 60 yaşına merdiven dayamış Sakine Cansız’ın da bulunduğu üç PKK’lının infaz edildiği olayla ilgili olarak “Üç genç kadının canına hunharca kıyanlar neyin peşinde?” yazdığını görünce emin oldum;
Aşkın gözü görmüş hakikaten de!