Bak o konuda Atatürk ne diyor!
Hani, Atatürk’ü, görmezin fili tarif ettiği gibi tarif edip, laiklik adına milletin dinine diyanetine laf çakanlar var ya, hani böyle yaparak milleti Atatürk’ten ve tabii Atatürk’ün eseri Türkiye Cumhuriyeti’nden soğutan ve laiklik düşmanı haline getirenler var ya..
Yine küplere bindiler..
Binsinler.
Onları oradan indiren de Atatürk olacak.
Türbelerin ve zaviyelerin kapatılması hakkında Lord Kinross “Atatürk” kitabında şu ilginç bilgiye yer verir: “Bütün türbeler kapatıldı, tapınak ve adak yeri olarak kullanılmaları yasak edildi. Bu yasak Meclis’te itirazlar doğurdu. Dostlarından biri de (Hamdullah Suphi Tanrıöver) aleyhte konuşunca, onu bir kenara çekti ve alçak sesle “Karara karşı gelme” dedi. “On yıl sonra hepsini tekrar açarsın!” Hiçbir zaman dini kökünden söküp atmaya çalışmamıştı. Bir defa kendi ağzıyla söylediği gibi “bütün elde etmek istediği şey dini yüz yıllardan beri alışılageldiği gibi, bir siyaset aracı olmaktan kurtarmaktı” (Age. s. 625).
Atatürk dinin gerekliliği hakkında bakınız neler söyledi: “Din insanların gıdasıdır. Dinsiz adam boş bir eve benzer. İnsana hüzün verir. Mutlaka bir şeye inanacağız. Bu dinlerin en sonuncusu elbette en mükemmeli İslâm dîni hepsinden üstündür. O’nun Hak Peygamber olduğundan şüphe edenler, şu haritaya baksınlar ve Bedir Destanı’nı okusunlar. Hz.Muhammed’in bir avuç imânlı Müslüman’la mahşer gibi kalabalık ve alabildiğine zengin Kureyş ordusuna karşı Bedir meydan muharebesinde kazandığı zafer, fâni insanların kârı değildir. Onun Peygamberliğinin en kuvvetli delili işte bu savaştır. Milletimiz, din ve dil gibi kuvvetli iki fazilete maliktir. Bu faziletleri hiçbir kuvvet milletimizin kalp ve vicdanından çekip alamamıştır ve alamaz da. Nasıl ki her konuda yüksek meslek ve uzmanlık sahipleri yetiştirmek gerekliyse, dînimizin felsefî hakikatlerini inceleyecek, anlayacak, öğrenecek ilim ve fenne sahip olacak seçkin ve hakiki yüce bilginleri yetiştirecek kurumlara sahip olmalıyız.” (Abdurrahman Kasapoğlu, Atatürk’ün Kur’an Kültürü).
“Son” ve “ekmel” din İslâm’dır diyen Atatürk, “İslâmiyet akla, mantığa ve hakikate uymaktadır” demekte ve bu düşüncelerine şu sözlerle daha da açıklık getirmektedir: “Bizim dinimiz ile hangi şeyin bu dine uygun olup olmadığını kolayca takdir edebilirsiniz. Hangi şey ki akla, mantığa, amme menfaatine uygundur; biliniz ki o bizim dinimize de uygundur. Bu yüzden Türk milleti daima dindar olmalıdır, yani bütün sadeliği ile dindar olmalıdır demek istiyorum. Dinime, bizzat hakikate nasıl inanıyorsam, buna da öyle inanıyorum. Şuûra muhalif, terakkiye mani hiçbir şey ihtiva etmiyor.” (Kâzım Öztürk, Söylev ve Demeçler c, II, s, 94, 128, c.III, s. 70 (Prof. Taner Timur, ’Türk Devrimi ve Sonrası’s. 126)
Atatürk hakkında sağlıklı bir bilgi ve kanaat sahibi olabilmek için hem Türk tarihinin en az son 250 yıllık dönemini bilmek, hem, Atatürk için yazılmış yüzlerce kitabı okumak gerekir. Normal olarak herkesin bu kadar imkân ve zamanı olmayacaktır. Rahmetliye en kısa ve en doğru ulaşma yollarından biri olarak araştırmacı yazar İsmail Şefik Aydın’ın “Uyan Türkiye”si bizim gönül rahatlığıyla önerdiğimiz eserlerin başında gelir.
Velhasıl..
Milletin dini ile uğraşarak millete hizmet edilmez. Bu gerçeği idrak ettikleri için...
Yüreklerini, “Tanrı Dağı kadar Türk, Hira Dağı kadar Müslüman” olarak bileyen ülkücüler kendilerini “Kanımız aksa da zafer İslâm’ın” fedakârlığına kodlarlardı. Atsız’ı da okurlardı, Arvasi Hocayı da. Komünizm ve ateizm tehlikesine karşı, “Türklük gurur ve şuuru, İslâm ahlâk ve fazileti”ni kuşanırlardı. “Ne Amerika, ne Rusya, ne Çin” şiarı ile emperyalizmin sağına da soluna da itiraz eder; “Her şey Türk için” de karar kılarlardı.
Sonra ne mi oldu?
12 Eylül oldu..