Bak Cami Sana Ne Getirdim
Özel kanun çıkarılmıştı onun için, adı “İdil Biret Kanunu” idi, sonraları “İstidatlı Çocuklar Kanunu” olarak değiştirildi.
İdil Biret... Bugün bütün dünyanın tanıdığı bir büyük piyanist... Vedat Nedim Tör onu keşfettiğinde 5-6 yaşlarındaymış. Evine gitmiş Tör arkadaşlarıyla, annesi İdil’e “Amcalara biraz piyano çalmak ister misin?” deyince geçmiş piyanonun başına. Fakat anne şaşkın, babasına bazı işaretler yapmakta. Vedat Nedim Bey, merakla sorar:
“Ne var, ne oldu Hanımefendi?”
“Beyefendi bu çaldığı parça Bach’ın Partitasıdır, 24 sahifedir. Geçen hafta bir defa hocası Mithat Fenmen’den duymuş, aklında tutmuş, şimdi sizin şerefinize çalıyor, buna biz de şaştık.”
“Yıllar Böyle Geçti” adlı kitabında diyor ki Vedat Nedim Tör: “Tam manasıyla bir ilahi mucize karşısındaymışım gibi şaşarak donakaldım.”
Bu kitapta İdil Biret’le ilgili bir ilginç anı daha var. Doğan Kardeş Yayınları adına düzenlenen bir konser için ilk kez İstanbul’a geliyor küçük İdil. Annesine “beni tarihi camilere götür” diye yalvarıyor. Ayasofya ve Sultanahmet’e gidiyorlar. Çok etkileniyor bu eserlerden, Ankara’ya dönünce hemen iki eser besteliyor, adları: “Bak Cami Sana ne Getirdim” ve “Ayasofya’nın Mozaikleri”.
Evet neden aktardım bu anıyı biliyor musunuz? Bugün 80’e yakın İlahiyat Fakültesi, 85 bin cami var bu ülkede ya, artık “Bak Cami Sana ne Getirdim” diyecek harika çocuklarımız yok ne yazık ki. Ne zamanki “minareleri süngü, kubbeleri miğfer, camileri kışla” olarak gören zihniyet türedi, işte o zaman çıktı her şeyin çivisi.
Cevdet Gökalp’in saçmalıkları ve Şükrü Kaya
Atatürk Üniversitesi’nde okuduğum yıllarda bir tarih profesörü vardı, Türkçüydü güya, Cevdet olan adını bile sonradan “Törükoğlu”na çevirip “Törükoğlu Gökalp” olmuştu. Bazı toplantı ve konferanslarda bize, Cumhuriyet’in en büyük yanlışının “laiklik” olduğunu ve bunun bir mason tezgâhı olduğunu söylerdi. “Büyük adamların büyük hataları olurmuş”, Atatürk de mason localarını kapatmış ama yanı başındaki 33 derece masonlar Şükrü Kaya ve Celal Bayar’ı görememiş. Gençtik inanıyorduk bunlara. Sonra köprülerin altından nice sular aktı, biz de araştırmaya, yazmaya başladık, birkaç yıl önce çıkan “Kartal Gözüyle Laiklik” adlı kitabımızda, laiklik olmadan milliyetçilik olamayacağını, geçen yıl çıkan “Kartal Gözüyle Milliyetçilik” adlı kitabımızda ise, laiklik olmadan “milletleşmenin” olmayacağını savunduk.
Sözü şuraya getireceğim, Vedat Nedim Tör’ün yukarıda söz ettiğim kitabında bu Cevdet Gökalp’in bir yazısına tesadüf ettim. Atatürk’ün Türklerin atası olamayacağını iddia ediyor, 1881-1938 yılları arasında yaşayan biri, 5 bin yıllık tarihi olan bir milletin atası olamazmış. Bir ara Türk Milliyetçileri içinde türeyen Atatürk karşıtlığının kökeni işte bu yanlış savunulardır.
Törükoğlu’nun çok suçladığı Şükrü Kaya’ya da değinelim azıcık. Kaynak Yayınları arasından çıkan, “Atatürk’ün Bakanı Şükrü Kaya” adlı değerli bir kitap var. Yazarı, Mustafa Solak... Solak, Şükrü Kaya’nın İçişleri Bakanı olarak, Atatürk’ün mason localarını kapatma kararını localara bizzat kendisinin tebliğ ederek, Atatürk’ün yanında yer aldığını ifade ediyor.
Şükrü Kaya’nın yalnızca masonluğunu gör, yaptığı büyük hizmetlere gözünü yum.
Hadi canım sen de...