Bahtiyar Aydın suikastı sanığı yazdı: Orada olsam kendimi siper ederdim!

Lice’de, 1993 yılında Tuğgeneral Bahtiyar Aydın’ın da öldüğü olayla ilgili olarak, dönemin Diyarbakır Jandarma Alay Komutanı Emekli Albay Eşref Hatipoğlu ile birlikte ‘taammüden öldürme’, ‘halkı isyana ve birbirini öldürmeye teşvik’, ‘cürüm işlemek üzere teşekkül oluşturma’ suçlarından, ömür boyu hapis istemiyle yargılanan Emekli Jandarma Kurmay Albay Tünay Yanardağ’dan mektup geldi. Yanardağ, zaman aşımının dolmasına bir gün kala açılan dava konusunda “hâlâ şoktayım” diyor:
“Bana atfedilen utanç verici, onur kırıcı suçun tarifi imkânsız ıstırabını yaşıyorum... Rahmetli Şehit Tuğg. Bahtiyar Aydın, çok sevdiğim, saydığım, hatta rol model aldığım komutanlarımdan biridir. Saygıyla anıyorum. Allah rahmet eylesin.
Kör bir kurşunun nereden geleceğinin bilinmediği, teröristle mücadelenin en yoğun yaşandığı ortamda, personelin komutan pozisyonunda olanları koruma duygusu en üst düzeyde olur.
O gün, dönemin İl Jandarma Komutanı’nın ifadesinde de söylediği gibi Lice’de bile değildim. İzindeydim. Şahitlerim de var. Ama eğer orada olsaydım, komutanımı korumak için göğsümü siper ederdim. Biz Harbiye’den bu anlayış ve felsefe ile mezun olduk.
Alnım açık ve göğsümü gere gere diyorum ki; böyle bir şeyi yapsam, altımdaki sehpayı önce ben çekerim.

Bu kadarı aksiyon filminde bile olmaz

İddiaya göre; bir üsteğmen kurmay olma ihtirasıyla yanıp tutuşuyor. İl.J.K.ve ve üç generali kandırıp Lice’ye gelmesini sağlıyor. Kurmay olma yolunda engel olarak gördüğü (Rahmetli Şehit Bahtiyar Aydın Paşa benim amirim değil, emir komuta bağlantımız yok, sicil ve ceza verme yetkisi yok) bir generali şehit ediyor, ya da ettiriyor. 11 saat boyunca; birkaç Komando Bölüğü, Özel Harekat Timleri, İlçe Jandarma, İlçe Emniyet Müdürlüğü ve bir Piyade Taburu ile çatışabiliyor. Ne mermisi bitiyor, ne roketi, ne de enerjisi. Bu senaryonun askeri açıdan izahının mümkün olmadığı gibi, aksiyon filmlerinde bile görülebilmesi çok zordur. Bu iddia ile, Türk milletinin aklı ile alay edilmektedir...”
En büyük üzüntüsünün, Şehit Tuğg. Aydın’ın ailesinin de bu “algı operasyonu”ndan etkilendiğini görmek olduğunu söyleyen Yanardağ, TSK’ya dönük yeni bir itibar suikastına girişildiğini öne sürüyor ve “çok geç olmadan dur denilsin” çağrısında bulunuyor:
“Yandaş medya ve bölücü terör örgütüne müzahir medya, her gün yalan, dolan, iftira dolu onlarca haber üretecek. Televizyonlarda mahkemeler kurulacak. Kendini savcı ve hakim yerine koyanlar hakkımızda karar verecek. Anayasal hak olan ” masumiyet karinesi “ hiç dikkate alınmayacak.
Ne olur buna dur denilsin.
Beni bilen bilir, ya bilmeyenler?
Gerçekler ortaya çıktığında, yapılanları geri almak mümkün olacak mı?
“Atı alan Üsküdar’ı geçmiş olacak”.
Aslında bu iddia, Generale suikast iddiası değil, bölücü terör örgütünü aklama, TSK’nın itibarsızlaştırılmasına devam iddiasıdır. TSK’ya yönelik itibar suikastında ikinci safhaya geçildiği anlaşılıyor. Önümüzdeki günlerde benzeri davaların geleceğini tahmin etmek zor değil.”
Yanardağ’ın yargılanmasını “tartışmalı” kılan en önemli unsur “gizli tanık”.
Ümraniye Davası’nda Mahkeme Başkanının “beyanının sorgulanmamasını(!)” istediği bu çok özel “kimliği açık-gizli tanığın” sicilinde yok yok;
Askeri malzemeyi menfaat için kullanmak... Devletin erata ödediği maaş ve ailelerinin erlere yolladığı paraya el koymak... Kendisini Özel Kuvvetler mensubu olarak tanıtıp halkı dolandırmak... 16 yaşındaki kız çocuğunu kaçırıp zorla alıkoymak...
Yanardağ, Gaffar Okkan’dan Alparslan Türkeş’e sayısız kişiyle ilgili Tuncay Güney’i mumla aratan ifadelerin de sahibi, yüzbaşı rütbesindeyken TSK’dan atılmış, “gizli tanıklık” dışında mesleği olmayan bu zatın söylediklerinin bir “intikam senaryosu” olduğunu savunuyor ve bir kez daha uyarıyor:
“Gizli tanık ağzının, kurşundan daha tehlikeli olduğunu hâlâ anlamadınız mı!”

Yazarın Diğer Yazıları