Baht utansın…
Size olan sevgisini kaybetmiş bir insanı dövdürerek, sizi yeniden sevmesini sağlayabilir misiniz?
Yaptıklarınızı kıyasıya eleştiren bir insanı dövdürerek, övgüsüne mahzar olabilir misiniz?
***
Etrafımda inandıkları, savundukları, düşündükleri, yazdıkları hatta hayalini kurdukları, ümit ettikleri yüzünden saldırıya uğramayan kalmadı. Hâlâ bulabilmiş değilim bu sorunun yanıtını:
Nizamın(!) kaba kuvvetle sağlandığı adi suç mahallinden, klişe ifadeyle "arka sokaklar"dan bahsetmiyorum; bir siyasi, ideolojik, fikri mücadele sahasında, dövmek veya dövdürmek, dövene/dövdürene, içsel veya dışsal, toplam veya marjinal, direkt veya endirekt nasıl bir fayda sağlar?
***
Susturmak için dövüyorsanız; susmuyorlar.
Sindirmek için dövüyorsunuz; sinmiyorlar.
Korkutmak için dövüyorsanız; korkmuyorlar.
Niye o zaman?
Hangi ülkü ile, ne murat edilerek savruluyor o yumruklar; sallanıyor sopalar?
***
Ölümüne vuruyorsunuz. Kafa göz kırıyorsunuz. Kan revan içinde bırakıyorsunuz. Tek bedenlerinde değil ruhlarında da geçmeyecek yaralar açıyorsunuz insanların.
Sonuç?
Evet, çok acı çekiyor dövdüğünüz insan. İnim inim inliyor. Kıvranıyor.
Ee?
Sadist değilseniz eğer sizin ne geçiyor elinize?
Bir annenin -hani onlar da insan evladı ya- bedduasından, bir eşin ahından başka ne kazanıyorsunuz?
Bolca nefret…
Bir çocuğun travması oluyorsunuz belki; ne övünülesi!
***
Geçenlerde, yaşına, adının karşılık geldiği anlama bakmadan, Esenboğa Havalimanı'nda saldırmaya kalkıştığınız Ülkü Ocakları eski Genel Başkanı Suat Başaran, ailesinin yanına gidiyordu. Girişiminizin sonunu getirebilseydiniz, benim yazarken bile utandığımı fiile döküp dövebilseydiniz ve Suat ağabey evladının yanına yüzü gözü mor halde, sargılar içinde gitmiş olsaydı mesela; neyin zaferi olacaktı bu sizin kitabınızda!
Bu rezaletten sonraki ilk mesajı "Beni öldürmeyen şey daha güçlü yapar" olduğuna göre, neyi başarmış sayılacaktınız?
***
"Ya despotizm ya özgürlük. Zulme giden yolları açanlar birinci yolun tabii yolcularıdır. Hürriyetin peşinde koşanlar, düşmanlarına bile adalet istemek borcundadırlar. Hukuk yoksa devlet de yoktur, millet de. Sadece çeteler, cemaatler ve kalabalıklar vardır" diyor Suat Başaran; imzamı atıyorum.
***
"Bir ülkede eleştirinin meşruiyetini bizzat eleştiriye muhatap olan belirlemeye başladıysa, o ülkede istibdâdın karanlığına çok kalmadı demektir" diyor; imzamı atıyorum.
***
"Siyasetin dili ayar vermeye indirgendiğinde hakikat sisler arasında kaybolur ve toplum sadece sesleri takip eder. Sesi en gür çıkan da en büyük kalabalığı toplar. Ve bağıra çağıra ülkeyi uçuruma doğru sürüklerler" diyor…
"İftira, yalan ve utanmazlık belli bir noktadan sonra ahlakın konusu olmaktan çıkıp, psikolojinin ilgi alanına girer. Bugün ülke genelinde yaşanan tam da budur" diyor…
"Bardağın içindeki su boşaltılıp içine zehir konulduğunda o artık zehir bardağıdır. Bardaktaki suyu döküp zehir dolduranlar "İçin!" diyorlar; siz ki yıllardır bu bardaktan su içmeyi savundunuz!' Hayır! Biz içindeki berrak suyun davacısıyız, bardağın değil" diyor…
"Yukarıdakiler, makam arabalarıyla mirasyediler gibi dolaşırken, yandaşları onların sofralarından artanlarla beslenme telaşında. Kimileri de devlet görevlileri nezdinde gördükleri itibarın keyfini sürmekle meşgul. Hazin manzara bu" diyor…
"Kur'an ayetleri yeniden mızrakların ucunda... Amr bin As rolünü üstlenen belli... Muaviye zaten belli... Şimdi iş; Ebu Musa el-Eş'ari rolüne soyunanları ifşa etmekte!.." diyor…
"Dünyanın en sefil insanları, bir davayı şahsı için pazarlayanlardır. Onlardan daha da sefil olanlar ise, bu şerefsiz pazarlamacıların sofra artıklarıyla beslenen şakşakçılarıdır" diyor…
"İnsanların kamplara bölündüğü bir ülkede hakikat, herkesin tekmelediği yetim bir çocuk gibidir. Onun için hakikatin peşinde koşanlar onu yerden kaldırabilecek gücün ve cesaretin de sahibi olmalıdırlar" diyor…
"İnsanoğlu başkasının putlarıyla alay etmeden önce kendi putlarını kırmalıdır" diyor…
Hangisi yanlış?
***
Gerekçe arıyorum yazdıklarında…
Bir cevap "Neden?" sorusuna…
Ve sosyal medyada "müstahak" tonunda paylaşılan mesajlarda, "CIP'te ne işi vardı" sorusu çıkıyor karşıma…
"Almanya'da ne iş yapıyor" sorusu?
Uçak biletini normal tarifenin biraz üzerinde bir ücretle satın alan her vatandaşın ayrıcalıksız olarak yararlanabildiği bir hizmetten yararlandığı için mi dayağa layık sayıldı yani?
Trajikomik bir şekilde aynı hizmet alanını kullanan, fırsatını bulsalar "CIP"i bırakın "VIP"ten çıkmayacak kişilerce hem de!
Toplumu gelir kaynakları konusunda yeterince aydınlatmadığı için mi dövülmek istendi; aynı soruyu başka "dava arkadaşlarına" da yöneltebileceklermiş gibi!
Hangi töre bu?
Kimin hukuku?
***
Nihal Atsız'a, Galip Erdem'e ve Suat Ağabey'e selamla; "Baht utansın" gerçekten de….