BAHÇELİ, Dilber Hala'dan sempatik olabilir mi?

Ahmet Hakan, hitabetini eleştirdiği Devlet Bahçeli’ye, kolay ve etkili iletişim taktikleri verdi
Adını sanını bilmediğim ve pek fazla uğramadığım kanallardan birinde MHP’nin Manisa mitingi canlı olarak yayınlanıyordu. Kalabalık fena değildi... Tansiyon yüksekti... Fakat... Devlet Bahçeli’nin konuşması, aman Tanrım, bir felaketti...
“Güzel konuşma sanatı” dersinde “bunun tam tersini yapın yeter” diye kullanılabilecek türden bir konuşma... Devlet Bey avazı çıktığı kadar bağırırken... “Eyvah gitti adamcağızın sesi” diye tedirginliğe kapılmamak mümkün değil...
Bulduğum kusurları Devlet Bey’e bir yararı olur diye aşağıda sıralıyorum:
BİR: Ses tonu ayarlaması yapamıyor... Biraz yüksek sesle haykırmak yerine, avazı çıktığı kadar bağırıyor...
İKİ: Avazı çıktığı kadar bağırdığında ne dediği tam olarak anlaşılamıyor... Sadece milletimizin bağıran lideri alkışlama huyundan yararlanabiliyor, o kadar...
ÜÇ: Sakin bir ses tonuyla nezaket içinde bir meseleyi, anlatırken, birden bambaşka bir konuda sesini alabildiğine yükseltiyor... Sükunet içinde “Ekonomide alınması gereken önlemlerin hiçbiri alınmıyor” derken, ansızın “Ey Recep Tayyip Erdoğan! Sen padişah mısın?” diye bağırabiliyor...
DÖRT: Telaffuz hataları fazla... En kısa zamanda “Kuş Dili Eğitim Merkezi”nde Gülgün Feyman Hanımefendiden ders alması gerekiyor.
BEŞ: Kitleyle sıcak temas kurmuyor... Ahaliye sorular sormuyor... Meydanın nabzını tutamıyor...
ALTI: Şive taklidi yapmıyor. Bu da sempati eksikliğine yol açıyor. Oysa bir Osmaniyeli olarak “Adana ağzı”nda Dilber Hala’dan bile daha iyi iş çıkacağı kesin...
YEDİ: Gülmüyor... Gülümsemiyor... Sadece konuşmasını tamamlayıp kitleyi selamlarken dudaklarına iğreti bir kıvrım oturuyor, o kadar...
* Ahmet Hakan / Hürriyet


++++++


Uyardılar dinlemedi
Erdoğan Antalya mitinginde muhaletin kendisine yönelttiği eleştirileri yanıtlarken, Devlet Bahçeli’ye “Sen uçağa binme özürlü ise ben ne yapayım” dedi. Görünen köy klavuz istemez. “Uçak” meselesini gündeme getirdiği gün Bahçeli’nin bu cevabı alacağı belliydi.
Hatta Ahmet Seyhan 3 Mart tarihli yazısında uyarmıştı:
“Ne diyor Dr. Devlet Bahçeli; “bizim emrimizde devletin uçakları, helikopterleri yok...”
İyi de Dr. Devlet Bahçeli, 2002 seçimlerine siz de Başbakan Yardımcısı olarak girdiniz. Yani, uçaklar helikopterler emrinizdeydi... Buna rağmen siz sadece 30 miting yapabilmişken yeni kurulmuş bir parti olan AKP’nin Genel Başkanı Tayyip Erdoğan tam 48 ilde miting yapmıştı...
Dolayısıyla, “uçağımız yoktu” mazeretiniz hiç inandırıcı değil. Uçağınız olduğu dönemlerdeki rakamlar da sizin mazeretinizin geçirsizliğini ortaya koyuyor.”
Bahçeli, iktidara yüklenebileceği tonla malzeme varken, elinde patlayacağını bile bile ‘uçak’ta ısrar etti de ne oldu? Sonuç ortada!


++++++


Hangisi daha Amerikalı
ABD’nin Türkiye çıkarmasının ilk meyvaları tomurcuklanmaya başladı. Bereketli topraklara sahibiz. Kim ne ekerse, onu biçiyor.
George Mitchell ve Hilary Clinton’ın bizzat, Obama’nın ise ’müjdesinin’ Türkiye’ye gelmiş olması, bir anda yeniden “Amerikalı bana baktı, beni sevdi, beni farketti...” cümleleri ile kendini gösteren aşağılık kompleksini, tapınma ve kulluk hallerini hortlattı.
Televizyoncuların, Hilary’nin yanına yakışma çabası içinde en süslü, en titrek ve en Amerikanvari pozları verdiği, yazarların ’kurban olurum, renk değiştirmiş emperyalizme’ atağına kalktığı, Amerikan karşıtlığının en yoğun olduğu ülkede, manşetlerin ’yeni, güzel, sevilesi Amerika’ tadında atıldığı şu günlerde, bu ortamın oluşmasına katkıda bulunanları taçlandırmak istedik. Bakalım Obama’nın geleceği güne kadar kim “En Amerikalı” olmayı başaracak?
Yazarlar ve manşetler olmak üzere iki kategoride sürecek mücadelenin galibini, dilerseniz sizin oylarınız belirlesin. Size kim daha Amerikalı geliyorsa, sayfanın sol üstündeki e-posta adresine yazın. Kimbilir yarışın galibinin tacını, belki Obama kendi elleriyle takmak ister. Tabi eksiksiz bir ’kutsama’ ritüeliyle...

İşte yazarlar dalındaki İlk performanslar:

Güzel, sıcak, güleryüzlü
Taha AKYOL
ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, eminim, Amerika’nın Türkiye’de yerlerde sürünen imajına yukarıya doğru bir hareket vermiştir.
Hillary belli ki güler yüzlü, sıcak bir kişilik. Sıcak bir mizaç, ideolojiyle betonlaşmamış açık bir zihin muhakkak Türk-Amerikan ilişkileri için daha iyi bir dönemin habercisidir. Obama ve Clinton barışçı ve diyalogcu politikalarıyla “Güzel Amerikalı” resmini yansıtıyorlar. Clinton’un ziyaretinin çok olumlu bir tarafı da “ılımlı İslam” paranoyasına son vermesi oldu. Bush yönetiminin de Türkiye’yi “şeriatı ılımlı uygulayan ülke” yapmak gibi bir siyaseti yoktu ama terminoloji hataları böyle bir paranoyaya yol açmıştı. Çok iyi oldu, Clinton buna son verdi.


Tarihi bir olay
Cengiz ÇANDAR
Öyle bir ülke düşünün ki, bir ay içinde önce Başkan’ın Ortadoğu Özel Temsilcisi George Mitchell geliyor, bir hafta sonra Dışişleri Bakanı Hillary Clinton izliyor ve Türkiye’ye ayak bastığı an, bir ay sonra Başkan’ın geleceğini ilan ediyor. Hangi dönemde Türkiye’ye bu kadar yüksek bir “uluslararası profil” çizilmiştir? Gösteremezsiniz.
Türkiye’nin nereye yerleşeceğini ve önemini anlamak için Barack Hussein Obama’nın önümüzdeki ay içinde geleceğini bilmek yeterli. Tarihte hiçbir Amerikan Başkanı seçildikten bu kadar kısa bir süre içinde Türkiye’ye ayak basmamıştı. Hiçbir Amerikan Başkanı, Başkan olmasının ardından Atlantik ötesine çıktığı turunda Türkiye’ye ziyareti gündemine eklememişti.


Mutluluk kaynağı
Taha KIVANÇ
Bunların hepsi Amerikalı... Hani, Türkiye’den cumhurbaşkanı veya başbakan düzeyinde bir telefon geldiğinde kendileri ne bağlanmaması talimatını sekreterlerine verecekleri duyurulmuş olan kişiler... Hani intikam hisleriyle dolu olduklarını televizyon ekranlarından duyurulduğumuz ülkenin yöneticileri... Şartlar öyle gelişti ki, hepsi birden işlerini güçlerini bırakıp Türkiye’yi ve iktidardaki partiyi mutlu etmek için sıraya girdiler...
Clinton’un gelmesi, gelir gelmez “Başkan Obama da yakında burada” demesi, yapılanları küçümsemeye kalkışanlara rağmen Türkiye’de gerçekleşenlere sahip çıkması herhalde onlar için en keskin cezadır.


Manşetler kategorisi

TARAF

“Washington Post, Obama seçim kampanyasında vaad ettiği, “Bir müslüman başkentinden İslam dünyasına mesajlar” konuşmasını Türkiye’de yapmayacak diyor ama, o ülke Türkiye” diyerek, Amerikan Başkanı’nı, Amerikalılardan iyi tanıyoruz; içselleştirdik iddiasını ortaya koyan bu manşet mi?


MİLLİYET
Amerikan bayrağı üzerine ve ‘Hillary, Türkiye’nin laik bir devlet olduğunu söyledi’ diye havada çift burgu, üç perende, “Maşallah” niyetine “kırk takla” içeren bu manşet mi?..

++++++

Şapa oturmak
CNN’de Reha Muhtar’ın programında Nazlı Ilıcak’ı izliyoruz...
Kendileri bir vakitler birkaç ay yarı zamanlı hapis yatmıştı. Gündüzleri çıkıyor geceleri hapiste geçiriyordu. Hapis hayatının bu ayrıcalığa rağmen ne kadar eziyetli olduğunu anlattı. Kendisine hapiste ölen Kuddusi Okkır anımsatıldı. Önemsemedi. “O konuda Adalet Bakanı özür diledi” dedi... Mesele kalmamıştı... Suçlarını bilmeden aylardır hapis yatan gazetecileri de es geçti. Hapiste yemeklere şap katıldığını duyduğunu o yüzden yemediğini anlattı.
NOT: Dilimizde bir de “Şapa oturmak” deyimi var. Bunun kaynağı mı? Halk dilinde Kızıldeniz’deki mercan resiflerine şap denirmiş. Resif su düzeyinde sıra kayalar demek... Zenci denizciler için tehlikeli olan bu resiflerden ötürü Kızıldeniz’e eskiden Şapdenizi deniyordu. “Şap’a oturmak” deyimi buradan türemiş.
* Melih Aşık / Milliyet

++++++


Suçlusu aranmayan suça ceza artırımı
Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in, telekulak olaylarının önlenmesi için cezaların arttırılabileceğini söylediğini okudum. Yasal olarak, yargıç izniyle yapılan dinlemelerde nasıl bir prosedür izleneceği belli. Suç yok ise dinleme evraklarının tümüyle imha edilmesi gerekiyor. Dinleme kayıtları bir suçun kanıtlanmasında kullanılacaksa yapılması gereken de belli: İddianameye bu bölümü koymak, suç ile ilgili olmayan bölümleri imha etmek gerekiyor.
İşte Ergenekon iddianamesi orada duruyor. Bu iddianamenin eklerindeki kayıtları ve suç ile ilişkilerini denetlemek için bir başka savcı görevlendirilsin. Görülecek ki kanun açıkça çiğnenmiş, çiğneyen de savcıdan başkası değil!
Yasal dinlemelerin kamuoyuna sızdırılmasında iz sürmek çok kolay! İzni hangi hakim, hangi savcıya verdi, o kayıtlara hangi polis memuru ulaşabilirdi?
Dinleme yasadışı yapıldıysa, bu olanakların devletin hangi organlarında olduğu, kimlerin sorumlu olduğu da belli.
Yani insanın dedektif olmasına gerek yok. Yakalamak isteyen herkes bu suçu işleyeni yakalayıp, yasaların mevcut haliyle bile yaptığına pişman edebilir.
* Mehmet Y. Yılmaz / Hürriyet


++++++

MİNİ YORUM
Tuhaf, dengesiz, adaletsiz

Torunu yaşındaki kızı cinsel yolla istismar ettiği iddia edilen kişi ile, kişisel değer yargıları dışında engel olmaksızın yaşadığı ilişkinin görüntüleri internete düşen birini.... Aynı kefeye koyabilir misiniz? Biri “sapıkça”, diğeri “yakışıksız” diye anılan iki eylemi? Saldırı ve gönül rızasını? Travma ve hazzı? Bunu yapanlar var. Ve etkin yerlerdeler. Onun için katillerin peşinde olması gerekenler, hayatta olan insanların neden yaşadığını sorgulayabiliyor. Bir yanda yüzlerce insan dinlenip, konuşmaları kayıtlar manşete sızarken, öte yanda, bir cinayeti çözebilecek, 30 dakikalık kayda ulaşılamıyor!

Yazarın Diğer Yazıları