Bahçeli deklanşöre bastı
MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin çok sayıda gazeteci, akademisyen, yazar, hukukçu, asker, doktor, bilim adamının yanı sıra “terörle mücadele”de üstün başarı gösteren TSK mensupları ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin 26. Genelkurmay Başkanı’nın da tutuklu bulunduğu Silivri’ye - tam da AKP’nin “terörle müzakere” süreci çerçevesinde PKK başı Öcalan’a tahsis edilen İmralı’yı komşu kapısına çevirdiği sırada- yapacağı ikinci ziyareti ilan ediş tarzı tartışma yarattı.
“Madem İmralı’ya ziyaret sıklaşmıştır, değil mi ki terörist başına gitmek kutsanmıştır; bu durum karşısında İmralı’daki terörist sizin olsun. Biliniz ki ben de Silivri’ye gidip, terörist olmakla ve terör örgütü kurmakla suçlanan, bize göre de terörle mücadelede tarihi vazife üstlenen ve bu konuda eşsiz hizmetleri bulunan 26’ncı genelkurmay başkanımızı ziyaret edeceğim ve onunla Allah’ın izniyle kısa süre içinde kucaklaşacağım” sözlerini coşkuyla karşılayanlar olduğu gibi, bu ifade biçiminin “terör örgütü başı ile genelkurmay başkanını bir tutmak” anlamına geldiğini savunanlar da vardı.
Bana sorarsanız “Türkiye gerçekleri”yle bağdaşmayan, yersiz bir kaygı!
Yahu Öcalan “terörist” mi ki Başbuğ’a yapılacak bir -tabiri caizse- misilleme ziyareti onu “terörist”le aynı kefeye koymak olsun!
“Zat-ı şahane”leri (!) anlı şanlı bir “barış meleği” !
Bir de utanmadan sıkılmadan “30 binden fazla insanımızın can alıcısı” diye iftira attık tek sözüyle açlık grevini bitiren “cankurtaran” gibi adama (!)
İki cihanda yatacak yerimiz yok bizim valla!
Özel ada tahsis edilen... Dekorasyonu “paşa gönlüne” uygun bir misafirhane inşa edilen... Bir eli Mısır Çarşısı’ndan aldığı cevizde, diğer eli bademde olan... Yalnız olduğunu hissetmesin diye “oyun arkadaşı” armağan edilen... Tırnağı kırılsa, uğruna Türkiye’nin dört bir yanı ateşe verilen bir “önder (!)”i sen tut, Silivri’nin rutubetli hücrelerinde çürümeye terk edilen, tecritte yalnızlaştırılan, feryatları kamuoyunda yaprak kıpırdatmayan, “onuru”ndan başka her şeyi gasp edilmiş Türk subaylarından biriyle kıyasla...
Öcalan çok alınmıştır buna!
***
Buraya kadar okuduklarınızın “ironi” olduğunu bildirdikten sonra gelelim asıl mevzuya...
***
MHP lideri bir fotoğraf çekti;
Öcalan ile Başbuğ’u, PKK ile TSK’yı “aynı karede” görmek evet çok itici, çok rahatsız edici!
Evet çok zor yüzleşmesi!
Ama “gerçek” olan bu değil mi?
Siyasi iktidarın güdümündeki yargı eliyle Türk Silahlı Kuvvetleri mensupları, yıllarca canları pahasına mücadele ettikleri teröristlerle “mevkidaş” ilan edilmedi mi?
Balyoz davasında yargılanan Türk subayları, Silivri’de çıkarıldıkları her mahkemede buna isyan etmedi mi?
Kandil’in ulaklığını yapanlar “makbul kanaat önderi” diye istihdam edilirken, şehit cenazelerine katılan vatandaşlar, hatta evladını bu vatana feda eden, helal eden analar, babalar “provokatör” diye fişlenmedi mi?
İlker Başbuğ tutuklandığı gece, sitemkâr bir biçimde “Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin 26. Genelkurmay Başkanı, silahlı terör örgütü kurmak ve yönetmek suçlamasıyla tutuklanmıştır. Takdir yüce Türk milletinindir” dedikten sonra kaç kişi “takdir hakkı”nı kullandı, kaç kişi “neler olduğunu”, “neden olduğunu”, “nasıl olabildiğini” sorguladı?
Neden bu “suskunluk sarmalı” bir türlü kırılamadı?
“Devlet” hücre hücre ele geçirilir ve hatta hücrelere hapsedilirken, nasıl oldu da “millet” bazı medya organlarınca enjekte edilen uyuşturucuya bağımlı kıldı damarlarını?
Nerede bu ülkenin, Öcalan yakalandığı gün sokakları, meydanları dolduran o caniye fazladan bir dakika dahi yaşamayı çok gören insanları?
Buharlaştı mı?
İdrak kabiliyetleri soykırıma mı uğradı?
***
Konuştuğum MHP yöneticilerine göre “Başbuğ’la kucaklaşma”nın temel mesajı bütün olmazlara alıştırılan kamuoyunda “farkındalık yaratmak”tı.
Bahçeli sadece deklanşöre bastı.
Fotomontaj yapmadı, var olan ama yok sayılan hali fotoğrafladı.
“Devlet” terörize/illegal bir yapılanmaymış gibi yargısız infaza uğrarken, terör örgütü siyasi iktidar yardımıyla “devletleştiriliyor”du.
Ve bir millet uyuyordu;
“Rahatsız etmek” de bir tür “uyandırma” metoduydu!
Nihayetinde uykunun en tatlı yerinde çalan saat de rahatsız etmiyor mu!
Keyif çatılacak bir durum da, zaman da yoktu!
***
Yine MHP yöneticilerinden aldığım bilgiye göre bu “üzerinde düşünülmüş, istişare edilmiş” bir konuydu; iktidara inat olsun diye, nispet olsun diye, bir anda kalkışılmadı bu hamleye.
Salı günü Grup toplantısına damgasını vuran o iki cümlenin alt metninde MHP bir tercih ortaya koyuyordu. Önümüzdeki dönemde alacağı pozisyonu ilan ediyordu:
“Barış gönüllüsü maskesi taktıkları teröristle “Devletin bekası” üzerine pazarlık yapanlara karşı, bu zihniyetin “terörist” olarak yaftaladığı vatansever, milliyetperver insanlarla aynı safta mücadele edeceğim!”
Cumhuriyeti korumak ve kollamakla yükümlü asker ile onu bölmeye yeltenen terörist hiçbir zaman, hiçbir şekilde “aynı safta” olamayacağına göre bu ülkenin “derin kırılma”sı çoktan yaşandı.
MHP de bu kırılmanın siyaset kurumundaki karşılığında safını açıkladı; AKP-CHP-BDP-PKK’nın İmralı’da temelini atmaya çalıştıkları, vatan toprağından koparılan parça üzerinde kurulacak “terör devleti” yerine, mayası Samsun’da, Havza’da, Erzurum, Sivas, Sakarya, Afyon’da atılan Ankara merkezli Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nden yanaydı.
“Ergenekon” davasında yargılanan “Başbuğ”u ziyareti sırasında aynı çağrıyı “Türk Milleti”ne de yapacak ve bozkurtun destandaki misyonuna uygun olarak bu kuşatmayı yarmak yolunda “yolbaşçılığa” soyunacaktı!
***
Benim, konuştuğum MHP’lilerin anlattıklarından anladığım bu.