Bağevi’nden Ak Saray’a
Türkiye’miz yine garip günlerden geçiyor. Cumhurbaşkanlığı makamında bulunan Sayın R.T.Erdoğan kural tanımaz bir üslupla; hemen her konuya giriyor, bağırıyor. Demek ki; “Kendinizi sesinizin yüksekliğiyle değil, fikrinizin doğruluğuyla kabul ettirirsiniz” hikmeti henüz ona ulaşmamış. AKP’nin sorumluluk taşıdığı 12 yılda borç alarak harcama yaptık. Cari açıkla ekonomimizi finanse etmek zorunda kaldığımız için harcadığımız her kuruş dövizi verimli yatırımlara yönlendirmemiz ve katma değeri yüksek bir üretim planlamasına geçmemiz elzemdi. Ne yazık ki 12 yıllık AKP iktidarı döneminde dünya ekonomisinin sağlamış olduğu ucuz finansman imkanlarını ekonominin yapısında bulunan, çözüm bekleyen dönüşümleri karşılamak için kullanamadık. Ekonomi yönetimi bulduğu her yere bina yapmayı marifet sandı. Gelir dağılımı adaletsizliği zirveye çıktı. Üstelik kamu kesimi, Sayın Erdoğan’ın önderliğinde akıl almaz bir israfa yöneldi. Başbakanın uçak alımları durmak bilmiyor. Wall Street Journal gazetesine göre Ankara’daki Atatürk Orman Çiftliğinde (AOÇ) inşa edilen yeni cumhurbaşkanlığı konutunun sadece bina maliyeti 1 milyar Türk Lirası’nı bulacak. Hindistan’ın 170 milyon liraya Mars’a uydu gönderdiği göz önüne alınırsa bugüne kadar konut için harcanan 700 milyon TL ile Mars’a 3 uydu gönderebilirdik. 700 milyon TL ile MEB’in kitap bütçesini 3 katına çıkarabilirdik. Bu parayla madenlerde kullanılan can kurtarıcı niteliğindeki yaşam odalarından 14 tane kurarak, madenlerimizdeki toplu ölümlere engel olabilirdik. Ne yazık ki temel hedefleri Atatürk’ü duman altı etmek olanlar, O’nun bataklıktan mamureye çevirdiği AOÇ’yi yanından yöresinden keserek ve isminin başından Atatürk’ü silerek büyük iş yaptıklarına inanıyor. Bugün Türkiye ekonomisini gayrimenkul inşaatı ile verimsizliğe ve israfa sürükleyenler insaf ve insanlıkla Cumhuriyet tarihini araştırsalar kendi yerlerini çok iyi tespit ederlerdi.
Atatürk’ü örnek alsalar...
Ankaralılar Çankaya’daki “Bağevi”ni Gazi Paşa’ya hediye edince çok memnun oldu. Eşi Latife Hanım, bu çok mütevazı eve gelin geldi. Bu eve hiç olmazsa bir salon eklenmesi icap ediyordu. İnşaat sırasında Latife Hanım’la birlikte bahçede kurulan çadırda kalarak o dönemi geçirdiler. Bu bağevi zamanla yenilendi, ihtiyaçlara göre şekillendi. Gazi Paşa israfı asla hoş görmezdi. Hükümet programlarını Meclis müzakerelerinden önce dinler ve Başbakana, “Ne kadar paranız var o kadar yatırım yapın. Asla borç almayın!” talimatını verirdi. Her türlü harcamada tasarrufu gözetir, “Ben köşkün bahçesinde yetişen sebze ve ağaçların meyvesiyle rahat geçiniyorum. Siz de buna dikkat edin” derdi.
Hukuka ve hakimlere son derece saygılıydı. Amerikalıların Beyaz Saray’ına benzeyen Ankara’daki “Ak Saray” inşaatının durdurulması ve yıkılması kararı verildi. R.T.Erdoğan “Kimin gücü yetiyorsa gelsin, yıksın da görelim” diye kükredi. Bir hukuk devleti yasama, yürütme ve yargıyı tek adamın kontrolüne verdi mi; tek adam “Kanun Benim” anlayışıyla harekete başladı mı, yanlış halkalardan bir zincir meydana gelir. Geçtiğimiz hafta Cumhurbaşkanı bizim iktidarımızın IŞİD’e silah verdiğini, yardım ettiğini söyleyenler alçaktır, namussuzdur diyerek köpürüyordu. Şahsen bu sözleri acı bir tebessümle izledim. Oslo’da Apo ile görüşüyorsunuz denildiği zaman da aynı üslupla yağıp gürlediğini hatırladım. Açılım süreci adını verdiği, içeriğini kendinden gayri hiç kimsenin bilmediği bu süreçte olanları hukuk devletinin ölçü ve kurallarıyla açıklamak mümkün mü?
Devlet adamı olmak...
Bağımsız bir ülkede bu süreç uğruna polis ve asker her olana seyirci kalacak, polis karakoldan, asker kışladan çıkmayacak... O günün Başbakanı bu talimatı vermiştir. Bugün Kobani bahanesiyle işlenen cinayetlerin, yakıp yıkmaların kamu mallarına verilen zararların failleri işte hep bu akıl almaz emrin ürünleridir. Bu dönemde PKK insan ve malzeme olarak yenilenmiş, gerekli silah takviyelerini yapmış ve şimdi koca Türk devletini tehdit edecek şımarıklığa ulaşmıştır. İsrail Filistin’i yerle bir ederken Türkiye’yi tehdit eden bu kahramanlar (!) oraya değil gitmek, öksürmeye cesaret edememiştir. Biz Türk askerine kurşun sıkarız, sonra Türk hastanesinde tedavi görür, çıkarız rahatlığı içinde olanlar, her türlü edepsizliği yapabilmektedir. Sınırlardan serbestçe geçen şehir gerillaları otobüs, araba okul derken işi TOMA yakıcılığına getirmiştir. TSK mensupları, emniyet mensupları köy korucularına kurşun sıkılmıştır. Şehitlerimize rahmet niyaz ediyorum.
Yapılacak tek iş vardır. Güneydoğu’daki subayımızın ve polis müdürümüzün vakur, haysiyetli tavrıyla bu işi sürüncemede bırakmayıp bitirmektir. Bir diğer acı gerçek ise PKK’nın bütün şımarık ve soysuz işlerine iktidarın, “Aman açılım süreci zarar görmesin” diyerek boynunu teslim etmesidir. Bu mantıkla bir yere varmak mümkün değildir. Devlet adamı devlet sancısı olan adamdır. Onda politikacının “olanla mutlu olmak” ahlakı yoktur.
Çetin güçlüklerden yılmayan, vatanperverlikten, dürüstlükten, ideallerinden sapmayan politikacılar devlet adamı olur.