BAE casusları...

Cemal Kaşıkçı'nın yok edilmesi olayında gözlerden kaçan önemli bir detayı hatırlatmak istiyorum. İstanbul'daki işlerini tamamlayanlar geldikleri uçaklarla, döndüler. Bunlardan birinin Mısır'a gittiğini biliyoruz. Bir başkası da Birleşik Arap Emirlikleri'ne uçmuştu. Peki neden?

Bu konularda uzman olanlar ikinci güzergâhtaki değişikliği anlamışlardı. Kaşıkçı'nın yok edilmesinde Suudi Arabistan tek başına değildi. Ortak hedefi birlikte hareket ederek yok ettiler.

Esas dikkat etmemiz gereken konu "siyasi ve askerî casusluk"tan tutuklanan iki istihbaratçının durumu. Olay bu kadarla bırakılmamalı. Kaşıkçı'nın ortadan kaldırılmasından hemen sonra Türkiye'ye giriş yapan iki ajanın bunca süre ne yaptıkları önemli.

Amaç istasyon kurmak mı?

Görünen köy kılavuz istemiyor. Bunların amacının Türkiye'de öğretim gören, ikamet eden Arap öğrencilerden oluşan "istasyon oluşturdukları" çok açık. Bunların arasına Türk görevliler dâhil edildi mi? İşte burası fevkalade önemli. Ayrıca hedeflerinde "rejim muhalifleri"ni yok etmek de var mı? Ümidimiz bu işlerde MİT'in uzmanlaşan titizliği.

Bunu da hemen her konuda başarıyı paylaşmaya bayılan İçişleri Bakanı'nın suskunluğundan anlıyoruz. "Casus Avı"yla ilgili soruya verdiği cevaba bakın. Bir yerde "ilgim yok" diyor: "Konu yargıda devam ediyor." Dikkat edin ilk defa "yakaladık" veya "başardık" cinsinden tek kelimesi yok.

Olmadı Paşam

Üs bölgesindeki askerlerimiz şehit edildiler. Epey de gazimiz var.

Her defa tekrarladığımız gibi sade vatandaşın söylediği gibi temennide bulunuyoruz: "Bu defa son olsun."

Canımı sıkan yorum, Millî Savunma Bakanı'ndan geldi:

"Terör örgütü, Berat Kandili'nde bile saldırarak ne kadar hain ve kalleş olduğunu gösterdi.

Bakan'ın PKK'nın kuruluş bildirgesinden haberi yok mu? En önemli tanımlamalarından biri "Marksist-Leninist örgütüz" diyor. Yani dinsiz ve imansız.

Sayın Paşa acaba Mazgirt ya da Ankara-Çubuk Savaşı yıllarında olduğumuzu mu zannediyor? Ya da Ermononville'de "düello için davet" yollanan Fransa'da mı? "Şahitlerini al da gel!"

Netice, daima müteyakkız olmak mecburiyetindeyiz. Yoksa acılarımız katlanarak devam eder.

Sarıkamış ve Doğu Türkistan

YENİÇAĞ'dan önce çalıştığım grupta gelen kitapların tamamına göz atmak bile imkânsız hale gelmişti. Mecburen ayırım yapmaya başladım. Örneğin Prof. Dr. Bingür Sönmez'in, Reyhan Yıldız'ın katkılarıyla hazırladığı "Ateşe Dönen Dünya-SARIKAMIŞ" bunlardandı. Şu anda 10. baskısı elimde. Hoca, Türkiye'de ilk kez yayımlanan belgelerde bu bozgunu anlatmakta. Üzülerek söyleyeyim Bozgun lafı Sönmez'e ait. Okursanız, bu tespitin ne kadar doğru olduğunu anlayacaksınız.

En önemli gerçek de, tarih boyunca bize kazık atmış bir Moskof'un arkasına takılmamız. Kanki hâline geldiğimiz Moskova'nın dümen suyuna girmemiz hata. Sarıkamış'ı okumayan varsa daha fazla geç kalmasınlar: "Sarıkamış, bir tarih geleceği okuma dersi."

***

Bir başka örnek

Alanında uzman haline gelen Ahmet Yabuloğlu bana intikal ettirdiği yayınların arasına Türkistan Kaygısı'nı ilave etti. Bu, Doğu Türkistan'ın ilk Devlet Başkanı Alihan Töre'nin hatıratı.

Doğu Türkistan 1944-1946 yılları arasında bağımsız bir cumhuriyetti. Devletin kurucusu ve ilk cumhurbaşkanı Alihan Töre Saguni 1946 yılının haziranında Stalin-Mao iş birliği sonucu SSCB tarafından kaçırıldı. Sonrasında ise 1949 senesinde Çin ordusu Doğu Türkistan'ı istila etti.

Sonrası

Saguni, vefatına kadar tam 30 yıl sürgünde yaşadı. Zorunlu ikamete tabi tutuldu. Taşkent'te şahit olduklarını kaleme aldı.

Eser Sovyetler Birliği ile Çin'in Türk toplumları üzerindeki uygulamalarından bahsetmekte. Ayrıca Özbek, Uygur, Kazak ve Doğu Türkistanlıların yeniden yapılanma mücadelesini ilk elden anlatmakta.

Bu belgesel Alihan Töre'nin oğlu Kutlukhan Şakirov tarafından yayına hazırlandı. Oğuzhan Doğan öncülüğündeki bir ekip tarafından da Türkiye Türkçesine aktarıldı.

Kendisine "Türk'üm" diyen herkese salık veririm.

***

Yine özür

Bu aralar maşallahım var. Hâlâ yaşlanmış hafızama güvenebileceğimi sanıyorum. Oysa Hancı şiirinin Bekir Sıtkı Erdoğan'a Han Duvarları'nın Faruk Nafiz Çamlıbel'e ait olduğunu atladım. Bu konuda ilk uyarı Hıncal Uluç büyüğümden geldi. Sonra da Nur Gürkan ve Yahya Akengin sıraya girdiler. Beni uyaranların hepsine teşekkür ediyorum.

GÜNÜN SÖZÜ

Uzağı düşünmeyen, üzüntüye yakındır. Konfüçyüs

Yazarın Diğer Yazıları