Babamın Babalar Günü’nü kutlayamazdım
Geçtiğimiz Pazar babalar günüydü. Bu iktidardan zengin olan köşe yazarlarımız köşelerinde babalarına mesajlar yazdı, onlara övgüler dizdi, elim gidip ben yazamadım. Babama nasıl hesap verecektim. Bilemedim.
Düşündüm de eğer yaşasaydı, babamın bu babalar gününde elini öpüp, ona babalar günün kutlu olsun diyemezdim. Babama, 45 sene sınırlarını koruduğu ülkenin adının bile Türkiye olmasına tahammülü olmayan farklı bir ülke haline geldiğimizi nasıl anlatırdım? Beşiktaş’a gelen Ronaldo için kapıları kıran binlerce kişinin, elimizde kalan birkaç adaya ekonomik olarak çökmüş Yunanistan’ın mavi haçlı bayrak çekmesine duyarsız kalmasını anlatamazdım.
Dünya sahnelerinden silinen ve çaptan düşen tüm gâvur şarkıcılar, artistler, mankenler, ikinci sınıf meşhurları memlekete getirerek söğüşlenmemizi, homo İspanyol şarkıcı Ricky Martin’e gençlerimizin övgüler dizmesini kabul edin, izah edemezdim. Simav’da 25 binden fazla çadırda sürünen vatandaşımın kapısını çalmayan, ama Hatay’da 5 bin Arap’ı ziyaret eden Angelina Jolie’ye melek muamelesi yapıldığını, tarih diye Kanuni’nin yatak odasını izleyen memleketim erkeklerinin gâvur kadın merakını tabii ki anlatamazdım.
Aç ve işsiz olduğunu söyleyen, adaletin işlememesinden şikâyet eden, kadın hakları ihlal edilirken, erkeklerin birden fazla kadınla evlenmesini isteyen kadınların, karısı kızı mankenlere özenen, ailece pavyon dizilerini izleyen, sürünen işçi ve memurlarla, özeline düşkün olduğunu iddia eden halkın telefonlarını ve konuşmalarını dinleyenlere silme oy vermesini babama anlatamazdım ki.
Üstüne üstlük Atatürk’ün silah arkadaşları ve ülküdaşları ile birlikte kan döküp can vererek gâvur çizmesinden kurtardığı, camilerinde yeniden ezan okunan ülkenin “babalar gibi satılmasını”, siz de kabul edersiniz ki anlatamazdım. Hele hele vatan topraklarını emanet ettiği askerlerinin tepesine torba geçirilmesini, başkomutan düzeyinde olan ve komuta kademesindeki kişilerin, silah arkadaşları için parmaklarını bile oynatmamasını, tutuklanan vatanseverlerin teröristten daha kötü duruma düşürülmesini, Atatürk nesli bir subaya nasıl açıklayabilirdim ki?
İş başındaki siyasetçilerin ülkeyi parçalamak isteyen bir teröristle pazarlık etmesini, Türkiye’nin, Avrupalılaştırıyoruz diye Araplaştırılmasını, Osmanlının batışındaki en büyük etkenlerden biri olan, tekke, zaviye ve medreselerin halkın kaderi üzerinde tartışılmaz bir söz sahibi olmasını nasıl izah edebilirdim?
Atatürk’ün kurduğu cumhuriyet ile işbaşına gelip de kurtarıcıya hakaret edilmesini, ülkeyi modern bir Türkiye haline getiren onun devrim ve yasalarının kaldırılmasını babama nasıl söyleyebilirdim? Hele hele babam her akşam radyo ve televizyonlardan bu kişilerin, Atatürk’ün milletin efendisi dediği köylü insanlara hakaret etmesine nasıl bir mazeret uydurabilirdim ki?
Biliyorum bu seçimler için söyleyecek sözüm yok. Yunanistan’a bakınca elin Hiristo’sundan Dimitri’sinden utanıyorum. Adamlar, ülkeleri büyük bir ekonomik kriz içinde olmasına rağmen, devlet kurum ve mallarının satılmasına karşı çıkıyor, Başbakan Papandreu’ya kafa tutup başkenti cehenneme çeviriyorlar. Onlar kriz için bile devletin kurumlarını sattırmıyor. Ya bizimkiler... Düşündüm de bizimkiler satılırken bizim aydın ve dönek takımı ne yaptı? Daha sat, daha sat diye alkış tutmadı mı? Kaç kişi eleştirdi?
İşte tüm bu nedenler yüzünden ne babamın yüzüne bakıp babalar gününü kutlayabilir ne de yukarıdaki noktaları açıklayabilirdim. Hiç bunu söyleyeceğimi düşünmezdim ama iyi ki yıllar önce öldü de bugünün Türkiye’sini görüp, benim gibi her gün kahrından ölmedi diye de bir utançla sevindim.