Baba’dan kızına mektup...
Pazar günü Büyükçekmece’de “Milli Anayasa Forumu” panelinin ertesi Hasdal ve Hadımköy Askeri Cezaevleri’ni ziyaret ettim. Benden önce denetleme için gelen on kadar general, tutuklu silah arkadaşlarına uğrayıp çok üzüldüklerini belirtmişler lakin Silivri’deki duruşmalara mührünü vuran değerli arkadaşım J.Kur. Alb. Mustafa Önsel; “Benim için üzülmeyin. Ben hapiste bile özgürüm. Biz yargılanırken aklanıyoruz. Tarih bu dönemi yazacak. Biz korkmuyoruz. Doğru yerde bulunduğumuza inanıyoruz. Omuzlarında rütbe taşıyanların bir kısmı korkuyor. Asıl tarih onları yargılayacak. Biz onlara üzülüyoruz” sözleri ile ders vermiş... İçeridekilerin her bir çalışıyor. Gerekçeli kararın gereksizliği üzerine olağanüstü hukuk mücadelesi veriyorlar. Tarihe not düşmek adına yazıyorlar. Hapishane izlenimlerim uzun. Bugün Orkun Gökalp’in, kızı Canset’e yazdığı cevapla başlıyorum. Hani hapisteki babasına mektup yazıp hepimizi ağlatan Canset’in babası bakın neler söylüyor...
“Canım kızım,
Bugün 01 Şubat 2013. 10 gün sonra tutukluluğumun 2’nci yılı dolacak. Dile kolay, koca 2 yıl neredeyse geçti gitti. Bu süreçte dostlarımdan, vefanın gerçek anlamını bilen arkadaşlarımdan, pek çok yurtsever vatandaştan ve hatta ismini dahi bilmediğim deniz aşırı ülkelerde yaşayan bu ülkenin gerçek sahibi vatanseverlerden sayısız mektuplar aldım. Kimi zaman duygulandım, kimi zaman ise hâlâ bu ülkeye ve vatana sahip çıkan insanların varlığına olan güven ve inancımı tazeleyip, umudumu korudum.
Ama bugün hayatımın en güzel mektubunu henüz elime ulaşmamış olsa da gazeteden okudum. Evet, canımın içi kızım, senin o pamuk ellerinle yazdığın mektubu okumak bugün ancak gazeteden nasip oldu. Hayat gerçekten de inanılması güç sürprizlerle dolu değil mi? Kim derdi ki Kuleli Askeri Lisesi’nde birlikte okuduğum dostum, kader arkadaşım ve sevgili kardeşim Yavuz Selim Demirağ başarılı bir subay olacakken bir gün değerli bir köşe yazarı olacak, ben bu vatana 25 yıl canımı bile esirgemeden hizmet ettikten sonra bir gün terörist ilan edilerek kendi vatanımda esir alınıp hapse gireceğim ve bugün o sevgili dostum gözyaşları içerisinde kaleme aldığı yazısında, kızımın bana hitaben yazdığı mektubunu köşesinde yayınlayarak bana ulaşmasını sağlayacak... Dedim ya, hayat böyle bir şey işte.
Canım kızım yarım asırlık ömrüm boyunca aldığım en güzel mektup işte bu mektup. Bu ne yaman bir çelişkidir ki, hem aldığım en güzel mektup diyorum ama her okuduğumda da gözyaşlarıma söz geçiremiyorum. Hiç merak etme bebeğim, en kısa zamanda kavuşacağız ve yoksun bırakıldığımız tüm hasretleri yeniden birlikte yaşayacağız. Bu vesile ile Yavuz amcanı arayıp kendisine teşekkürlerimi iletirsen çok mutlu olurum. Senin için hiç kolay olmadığını bilmekle birlikte bu zulüm ve eziyet süreciyle ilgili sana bazı öğütlerim olacak;
Bir tanem, Kuleli Askeri Lisesi’ne girdiğim 1978 senesinde henüz 14 yaşında idim. 1986 yılında ise bu cumhuriyeti arkadaşlarıyla birlikte kanla ve irfanla kuran Ulu Önder Atatürk’ün de öğrencisi olduğu Harbiye’den mezun oldum. Bazı kendini bilmezlerin iddia ettiği gibi bu okullarda darbecilik zihniyeti ile değil, haysiyet, şeref ve onur sahibi birer gerçek vatansever olarak yetiştirildim. Dolayısı ile o yıldan bugüne kadar şerefle üniformamı giydiğim 33 yıl boyunca vatanımı sevmek ve ona hizmet etmekten başka hiçbir şey düşünmedim. Tek suçum onurumla yaşamak. Özetle, hakka, hukuka, vatani ve milli insani değerlere bağlılıkla hizmet dolu bir yaşam. Bu bir suçsa işte ben bundan şeref duyarım kızım.”
Yarın devam edeceğiz...