Babacan ve Davutoğlu hakkında soruşturma!
AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın bilindiği üzere iki görevi var.
Birincisi Cumhurbaşkanlığı diğeri ise AK Parti Genel Başkanlığı…
Tartışmalı referandum sonrasında her ikisi tek potada eritilse de bambaşka görev ve sorumluluklar ortaya çıktı.
Eğer partideki "genel başkanlık" görevini iyi yapamazsanız, Cumhurbaşkanlığı'nda da kalabilmeniz mümkün değil.
Erdoğan, aslında bu büyük sorumluluğu alma taraftarı değildi. Kendisine bağlı ve işini doğru yapan bir parti genel başkanı ile süreci götürmeyi planladı.
Bu isim de Ahmet Davutoğlu olmuştu. Ama işler istedikleri gibi gitmedi.
Davutoğlu partiden tasfiye edildi, MHP'de seçimli kongre için imzalar toplanıp, kurultay bir türlü yapılamazken Devlet Bahçeli'nin önerisiyle başkanlık sistemi tartışmaları başladı.
Bu arada konu referanduma götürüldü. Ama bir problem vardı. Eşi benzeri olmayacak bir şekilde, seçim günü "mühürsüz oylar" kabul edilmişti.
Türkiye, rejim değiştiriyordu ve ortada büyük bir tartışma vardı. Gözler haliyle YSK Başkanı Sadi Güven'e dönmüştü. Güven, o gece yaptığı açıklamalarda basın mensuplarının sorularını hızlıca geçiştirerek koşar adımlarla YSK'dan ayrılmıştı.
16 Nisan gecesi, Türkiye'de rejim komple değişti.
Ama ilahi adalet mi dersiniz yoksa başka bir şey mi… Başkanlık sistemi bir türlü oturmadı. Kurumların yetkileri, atamaları hepsi birbirine girdi.
Devlet, birçok noktada görevini yapamaz hale gelirken, Erdoğan'ın yükü de iki kart arttı.
Geldiğimiz durum itibariyle genel başkanlar içinde en çok çalışanı Erdoğan. Çünkü durum kendisi için her geçen saat daha karamsar bir şekle bürünüyor.
Partiyi emanet ettiği kişinin performansının yetersiz kaldığını düşünerek, 7 Haziran'ın sorumlusu olarak Davutoğlu'nu görmüştü.
Aynı Davutoğlu bugün, Erdoğan'a bu kez rakip olarak seçim kaybettirme potansiyeline sahip. Ankara'da şaşalı bir genel merkez tutmuşlar, birçok ilde teşkilatlanmaya başladılar.
En büyük darbe ise Ali Babacan'dan gelecek gibi duruyor. Arkasında açık bir Abdullah Gül desteği ile birçok İslamcı grup ve kişiyle görüşme halindeler. Bazı tarikat ve cemaatlerin tam destek vereceği de gelen bilgiler arasında.
Bakmayın "liberal" mesajlar verdiklerine… Bu muhafazakarların savaşı. Bu savaşta şimdiden 3 cephe oluşmuş durumda.
Erdoğan, artık hem parti genel başkanı hem de cumhurbaşkanı kimliğiyle açıktan bu grupları hedef almaya başladı.
Son konuşmasında aynen şu ifadeleri kullandı:
"Şehir Üniversitesi'nin tahsisini Başbakanlığım döneminde yapan benim. Tahsisini yapan ben olduğuma göre, daha sonra malum zat Başbakan olunca bu tahsisi Şehir Üniversitesi'ne mülkiyet devrine dönüştürmüştür. Öksüz yetimin hakkını kalkıp kurdukları üniversiteye tapu devri yapmak suretiyle, özelleştirme yüksek kurulu başkanı sıfatıyla bunu sağlıyor…Sayın Babacan var onun da imzası var bu işin altında. Başka kim var; Mehmet Şimşek var. Başka kim var; O zaman Ulaştırma Bakanı olarak, Özelleştirme Yüksek Kurulu'nun içinde olan Feridun Bilgin var. Hani bunlar dürüsttü."
Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu için "yolsuzluk" yaptıklarını belirtiyor. Erdoğan'ın sözlerinin devamında ise Abdullah Gül var:
"…Tabi bizi halef-selef olduğumuz Cumhurbaşkanı aradı. 'Siz bu işi arzu ederseniz halledersiniz' dedi. Kendisine dedim ki; 'temenni ederdim ki siz benim yerimde olun.' Biz geçmişte bankaların nasıl iflas ettiğini biliyoruz, hamdolsun bizim dönemimizde bankaların hiçbirisi kasaları boşaltmadı. Biz de kasayı boşaltamayız."
Bu sözler aynı zamanda açık bir ihbardır. Yakında Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan hakkında "yolsuzluk" soruşturması başlatılması muhtemel gözüküyor. Eğer böyle bir tablo ortaya çıkarsa ne parti kurabilirler ne de partileri yaşam alanı bulabilir.
Erdoğan, Abdullah Gül'e de mesaj veriyor: "Perde arkasında durma, başkalarını aracı etme, karşıma sen çık."
Böylece Babacan ile Gül'ün de arasını açmaya çalışıyor. Çünkü Babacan, şu anda Abdullah Gül'den destek bekliyor. Ama herhangi bir açıklama ve tepki gelmedi.
Erdoğan'ın bu açıklamalarından sonra ilk tepki Davutoğlu'ndan geldi, eski başbakan ve cumhurbaşkanları da dahil herkesin mal varlığının araştırılmasını istedi.
Davutoğlu da mealen diyor ki, "Eğer başıma bir şey gelirse, senin nasıl zenginleştiğini açıklarım."
Ali Babacan grubu ise Abdullah Gül gibi şimdilik kaçak dövüşüyor. Resmi bir açıklama yapmadan, sosyal medyada kendilerine yakın hesaplar üzerinden şu mesajı verdiler:
"FETÖ'nün 17 üniversitesinin kurulmasını Cumhurbaşkanı Erdoğan onay verdi, yetkisi var."
Ama söylem tutmaz. Yargı, iktidarın söylemi doğrultusunda FETÖ kararlarını 17 Aralık öncesi ve sonrası olarak değerlendirdiği için birilerine kimse dokunamıyor.
Bu işin sonu nereye mi gider?
Bir dizi soruşturma ve sonrasında mutlak bir iktidar değişimi…
Baskın erken seçime de hazırlıklı olmak gerekiyor.