Azerbaycan'ıma güveniyorum
“Kırk bir yaşına girerken devlet yöneticisi sıfatıyla Azerbaycan Milli Marşını dinleyip Kur’an’a el basarak anayasaya uyacağıma yemin ettiğimde, ben bir defa daha düşündüm: ’Elimden gelen her şeyi yapacağım. Mutlaka yapacağım! Beni bu ülkede en yüce göreve seçen halkın güvenini sarsmayacağım.’
Hem de nasıl bir ülkede!.. Ülkemiz gerçekten sıradışı. Fevkalâde, büyüleyici, şaşırtıcı! Tesadüf değil ki ta eskilden ona ’odlar yurdu’demişler. Azerbaycan adı harfiyen böyle. Toprağımız yıl boyunca güneş ışıklarıyla yıkanıyor. Bizde bahar bayramı var, ezelden beri güneşe sonsuz hayat kaynağı gibi tapılır. Ve Azerbaycan’da yaşayan insanların kalbi sıcacık, hatta bana kalırsa ateşlidir. Onlar yetenekli, çalışkan, pırıl pırıl insanlardır. Muhteşem bir halktır!”
İlham Aliyev söylüyor bunları. İlham Aliyev görelim başka neler söylüyor:
“Haritaya baktığımda görüyorum ki, Azerbaycan’ın görüntüsü, kanatlarını germiş kartala benziyor. Dikkatle bakınız ve söyleyin bakalım bana katılıyor musunuz? Bu şiirimsi benzetme benim için ülkenin uzak ufuklara can atmasını yansıtıyor.”
O uzak ufuklara can atan kartalı, birileri yere indirmek istiyorlar bugünlerde. Bunlar “gardaş” bildiklerimiz. O gardaş bildiklerimizden biri, 1944 yılında bize sığınan 147 Azerbaycan Türk’ünü Rus’lara geri verdiğinde, ne demişlerdi onlar kurşuna dizilmek üzere Boraltan Köprüsü’nden öte yana giderlerken:
“Bizi siz öldürün vermeyin Rus’a,
Yakışmaz Türklüğe sığmaz namusa”
Hey gidi Elmas Yıldırım hey! Azerbaycanlı hasret şairi Elmas Yıldırım, kaldır da bak başını, tarih tekerrür ediyor yine:
“Men ne diyem
o vefasız dağlara
Öz gardaşı dönek olan ağlar a!”
İlham Aliyev, Asya-Şafak Yayınları’nca satış-dışı olarak yayımlanmış “Azerbaycan’ıma Güveniyorum” adlı kitabında, babası Haydar Aliyev’in bu tür dönekliklere karşı olan tutumunu da net bir biçimde açıklıyor:
“Sadakat sözü babam için kutsaldı. O, ihaneti affetmezdi. Ne yazık ki, O da ihanete maruz kalmıştı. Her şeyini ona borçlu olan insanlar bile bazen iyiliğe nankörce kötülük yapmıştı. Hainlerle ilişkisini tamamen keserdi. Arkadaşlarına, akrabalarına ise hep sadıktı, hiçbir koşulda onlardan vazgeçmezdi. En önemlisi ise, kendi halkına sadıktı.
Babam beni de aynı ruhla terbiye etti. Çocukluğumdan beri biliyorum ki, yakın insanı hiçbir zaman kötü durumda bırakmak ve aldatmak olmaz. Biliyorum ki, her zaman ve her yerde vatanıma sadık olmalıyım.
(...) Güven ve sadakat sözcükleri anlam bakımından birbirine çok yakındır. Çocukluğumdan beri kanıma sinmiş bu özellikler bana çok yardımcı oldu.”
Biliyor musunuz Aliyevler, Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Hasan Bey’in soyundanmışlar, bu kitapta bu da açıklanıyor. Uzun Hasan’ın torunu, Dede Korkut’ça danışır elbet: “Bizim eski destanımız, benim ruhuma yakın olan ve çok değerli bulduğum Kitab-ı Dede Korkut’ta şu güzel mısralar var: Dedem Korkut der: İşiniz uğurlu, toprağınız bereketli olsun! Akan sularınız kurumasın, umudunuz sönmesin, kanadınız kırılmasın, ocağınız hep yansın, ışığınız hiç sönmesin!
Ben inanıyorum ki böyle olacak!”
Öyle olacak elbette, “Hepimiz Ermeniyiz” diyenlerden de, ABD ve AB aşkına öz gardaşını satanlardan da Türk çocukları bir gün fena hesap soracaklar!