Ayıp ediyorsun Başbakan
İster oruç başına vursun, ister “delikanlı” imajını pekiştirmek istemiş ol... İster akçalı işlerle ilgili iddialardan bunalmış ol, ister “baskın basanındır” ruh haline bürün...
Ne kadar çılgınlaşırsan çılgınlaş... Bir başbakan olarak, frenleri boşalmış bir kamyon gibi davranamazsın... Sözünün nereye gittiğini bilerek konuşmalısın...
“Senin maaşlı köşe yazarların, silahşorların var... Benim yok” ne demek?
Bir başbakan olarak, bir medya grubunda yazıp çizen herkesi töhmet altında bırakmaya utanmıyor musun?
“Maaşlı köşe yazarları”, maaş aldığı kişinin silahşorluğunu yapıyorsa... Söyler misin? Bazen senin de okuyunca haz aldığın yazıları nasıl yazabiliyorlar?
* * *
“Benim maaşlı silahşorum yok”, “Halkın içinden geliyorum” diyorsun...
Bence artık “Çakırcalı Efe” havası basmaktan vazgeçmelisin Başbakan!
Devletin bankalarından verdiğin kredilerle satın alınan gazete ve televizyonların başında damadın oturuyor... Türkiye’nin ikinci büyük medya grubunun başında ve sen buna rağmen, “Benim maaşlı silahşorum yok” diyebiliyorsun...
Allah gözünü doyursun Başbakan!
Ne yani? Sana göre... Damat Bey, “doğruya doğru/eğriye eğri” diyen, yeryüzünün en tarafsız ve en hakkaniyetli gazetecisidir... Biz de burada “patronun silahşorluğu”nu yapmak dışında hiçbir derdi olmayan maaşlı çete elemanıyız...
Öyle mi?
Ayıp değil mi Başbakan?
* * *
Sadece “damat” mı?
Her gün yeniden yapılandırdığın... “Yandaş medya” na baksana! Farklı fikirlere tahammülsüzlük, tek seslilik, haber gizleme, Tayyip’i üzmeme... Üzerine kurulu yeni bir medya oluşumu başlatmadın mı?
Hem seni üzmeyecek haber ve yorumlardan oluşan güçlü bir medyadan destek alacaksın... Hem de seni üzecek haber ve yorumlara yer veren yayın organlarında yazıp çizen herkesi “maaşlı silahşor” olarak nitelendireceksin... Bunun neresi delikanlılığa sığar Başbakan?
Ayıp olmuyor mu?
* * *
“Silahşor” arıyorsan...
En yakınına, damadına bak!
* Ahmet Hakan /Hürriyet
++++++
Başbakan, ısrarla “Niye bana geldin” diye soruyor. Doğan Şaban Dişli’ye mi gitmeliydi
acaba? İktidarın raconu bu mu?
Maske düştü Kasımpaşalı göründü
Kriz anlarında insanların kişilik özellikleri saklanamaz biçimde ortaya çıkar. Kasımpaşalı Başbakan’ı da öncelikle lâf altında kalmama iddiası ve “Üstüme gelmeyin, yakarım” kültürü yönetiyor!
Deniz Feneri soruşturması ile ortaya çıkan merhamet sömürüsü ve dolandırıcılık, AKP’nin başına gelen en yıkıcı felâkettir. Düşünün, Kızılay’a İslâmcı alternatif yaratmak için örgütlenmiş, özel statü verilecek kadar kollanmış bu kuruluş, partiye yandaş medya yaratmak amacıyla soyulmuş, bu işe aracılık edenler tarafından yağmalanmıştır.
Hem suç, hem günah özgür bir medya bunu değilse neyi haber yapacaktır?
Başbakan dün “Suçlu ile masumun birbirinden ayırt edileceği yer gazete sayfaları değildir, mahkeme salonlarıdır” diye konuştu.
Ergenekon iddianamesini siyasi rant kaynağı olarak kullanan bir siyasetçi için epey büyük aşamadır bu sözler. Tebrikler!
“Bu saldırganlığın altında ne var? Bir hafta içinde siz açıklamazsanız ben açıklayacağım” diye bağırdı Aydın Doğan’ı hedef alarak.
Bu sözler, devlet gücünün kötüye kullanılacağı alârmını da çalan ağır bir tehdittir.
Başbakan “CNN Türk için ve Hilton arazisi için istediğinizi alamadınız, o yüzden üstümüze geliyorsunuz” demeye getiriyor.
“Hayır” cevabı alma riskine rağmen kanuni mercilerine yapılan başvuru niye dalavere görüntüsüne sokuluyor? Şaban Dişli’ye mi götürselerdi!
Açıklanması gereken bir yanlış varsa bunları devleti yönetenler hemen açıklamalı, şantaj cephanesi olarak saklamamalıdır.
“Allah ile aldatmak” yoluyla yapılan soygunları zaten Avrupa mahkemeleri ortaya çıkarıyor. Onları Türkiye’de medyanın tümü değil, ancak bir kısmı halka duyurabiliyor.
Başbakan’ın özlemi, Saddam döneminin Irak’ı mıdır?
* Güngör Mengi /Vatan
++++++
Patrona şantaj gazeteciyi susturmaz
Başbakan ne demeye getiriyor? Benim anladığım “görme fenerimi ben de görmeyeyim senin Hilton arsasındaki imar planını” demeye getiriyor. Her anlamda. Her mekânda. Her zamanda. Şantaja girer.
Hilton Aydın Doğan’ın. 255.5 milyon dolar verdi. Devletten satın aldı. Bu yüzden rahatlıkla “Patronun Hilton’u” diyebiliriz. Fakat “bu sadaka soyguncusu fenere” Tayyip Erdoğan’ın feneri diyebilir miyiz?
Evet diyebiliriz. Belgesi var. Şahidi bulundu.
***
Sabahattin Önkibar şunları yazdı: “Yıl 1993. Melih Gökçek arar, aramızda şu diyalog geçer:
- Tayyip Erdoğan’ı tanıyor musun? Partimizin İstanbul İl Başkanı.
- Tanırım hemşerimdir.
- Yarın Ankara’ya geliyor. Özel TV kurma konusu var. Öğlen yemekte beraber olabilir miyiz?
- Elbette oluruz.
Yemekte buluştuk... Erbakan’a uğrayan Tayyip bey biraz geç katılıyor. Yemekte o güne kadar görmediğim ve tanımadığım asistan tavırlı iki isim de var. Zekeriya Karaman ile Zahid Akman. Bugün bunlardan biri Türkiye’nin en önemli TV kanallarından birinin (Kanal 7) sahibi, diğeri Türkiye adına TV’lerin devlet komiseri.”
“Sadaka soygunculuğu” Alman mahkemelerine düşünce Başbakan “Patronun Hilton arazisini” hatırlayarak gazetecileri susturmaya çalışıyor. Aydın Doğan bir patron. Bütün patronlar aynıdır. Yatırımdan getiri beklerler... Aydın Doğan da Hilton’a para yatırmışsa yatırımdan para yapmaya çalışır, çalışıyordur. “Hilton arazisine de yüksek yoğunlukta imar izni verilsin” diye başvururuyorsa cesareti bizden değil Başbakan’dan alıyordur. Hatırladığım kadarıyla Erdoğan Başbakan olduğu günlerde ilk yaptığı gezi Doğan’ın Kelkit’teki organik çiftliğineydi.
Birlikte traktöre bindi. Fotoğraf çektirdi. Övdü, cesaret verdi. Yüreklendirdi. Yatırım yapın, traktörünüze de binerim, arkanızı da sıvazlarım demek istedi. Ayrıca Erdoğan’a ve AKP’ye yakın yerli-yabancı iş adamları İstanbul’da Büyükşehir Belediyesi, TOKİ, Özelleştirme İdaresi, Turizm Bakanlığı, Sanayi Bakanlığı aracılığıyla “arsalarının üzerine yüksek yoğunlukta imar izini çıkartabiliyorlarsa” Doğan da bu örneklere bakarak Hilton’a para yatırıyordur. Başbakan ve sonra gelen 2 İstanbul Belediye Başkanı partidaşı, “kent arsa ve bina rantlarının iş adamlarına değil kent halkına akmasını sağlayacak” kalıcı planı neden yapmadınız?
Doğan’ı korkutmaya çalışarak Başbakan bizim önümüzü kesmeye çalışıyor. Doğan, korkup bizi gazetesinden atsa bile bir yolunu bulup yine yazarız. Başbakan gazeteleri partisiyle, gazetecileri de emir kulu haline getirdiği milletvekilleri ile karıştırıyor. Gazetelerde demokrasi var! Patronu korkutarak gazeteci susturamazsınız. Feodal çağda yaşamıyoruz.
* Necati Doğru /Vatan
++++++
Diktatörler bile başaramadı
Tüm parti örgütünü ve belediyelerini sarıp sarmalayan yolsuzluk ağı karşısında belli ki Tayyip Bey çaresiz. Cumhuriyet tarihinde yaşanmamış kadar büyük boyutlu talanın ortaya döküleceğini biliyor. O nedenle kürsülere çıkıp medyayı suçlayıp susturmak istiyor. Medya Türkiye’nin temizlenmesi için yapması gerekeni yapıyor. ( “Türkiye bağırsaklarını temizliyor” diyen Arınç’ın kulaklarını çınlatalım. Kendileri neden susuyor dersiniz?) Tayyip Bey’i demokrat sananlar veya onu demokrat olarak pazarlayan yandaşları şimdi ne yapacaklar?
Kendisi de biliyor ki ortaya çıkan bu pisliklerin bin misli süpürüldüğü halının altında. Tayyip Bey ne yaparsa yapsın, ne kadar uğraşırsa uğraşsın, yolsuzlukları, talanı, pislikleri örtmeye, saklamaya gücü yetmez.
Tarihteki diktatörler bile bunu başaramamıştır.
* Tufan Türenç/Hürriyet
++++++
“Ergenekon” savcısı Deniz Feneri avcısı!
Erdoğan, Ergenekon soruşturmaları için “ben bu işin savcısıyım” diyecek kadar ileri gitmişti. Daha iddianame dahi hazırlanmadan “devleti çetelerden temizliyoruz” demeçleri vermişti.
Aynı Erdoğan, Deniz Feneri olayında ise tam tersi bir tutum izliyor. Değil savcılık, iddiaların haber olarak yayımlanmasına bile katlanamıyor.
Öyle anlaşılıyor ki Erdoğan, artık kendi medyasını en güçlü şekilde oluşturduğunu düşünüyor. Doğan grubunu etkisiz hale getirirse, medya fenerini tümüyle eline aldı demektir!
AKP davasının sonuçları tartışılırken olasılıklardan biri de şöyle dile getirilmişti: Başta Başbakan olmak üzere AKP yönetimi bu karardan ders çıkarır, daha dengeli hareket eder!
Alın size denge...
* Mustafa Balbay/Cumhuriyet
++++++
Fehmi Koru açıklasa da aslını öğrensek
Bu kez soygunun göbeğinde yandaş medya var.. (Telaş bundan.)
Millete ahlak dersleri veren Kanal 7 televizyonu.. Ne kadar da temiz, ne kadar da pırıl pırıl kanaldı.. Mütedeyyin vatandaşların izlediği cici mi cici..
Şimdi o mütedeyyin vatandaşların parasını iç ettiği iddia ediliyor.. Çaldığı.. Yolsuzluk, rüşvet değil.. Hırsızlık..
* * *
Kanal 7 yorumcusu Fehmi Koru çıkıp şu olayı bir güzel yorumlasa da biz de
anlasak..
Çünkü.. Eğer iddia doğruysa, Fehmi Koru da o şirketten ücret alıp yorum yaptığına göre.. Haram para.. Günah para.. Çalıntı para haberi olmadan onun da cebine girmiştir..
* * *
Yeni Şafak’ın, Star’ın, Bugün’ün.. Bağlantıları yoksa neden kollama ihtiyacı duyuyorlar! Ucu bizim iktidara, AKP’ye dokunur korkusu mu?
Sabah’ta Hıncal Uluç isyan etti.. Bakın ne yazdı: “Almanya’da görülen Deniz Feneri davasında adı geçenler, Zahit Akman, Kanal 7 ve Yeni Şafak yanıtlar vermişler.. Güzel de, biz orijinal haberi vermedik ki, tekziplerini böyle hassasiyetle yayınlıyoruz? Okur merak etmez mi niye bu açıklamalar diye.”
Yeni özgürlükçü, demokrat, yandaş gazetecilik anlayışı.. Yolsuzluk da olsa, hırsızlık da olsa ucu ’bizimkiler’e dokunuyorsa yazma, görme, duyma, bilme..
Dün yine Sabah’ın sürmanşetinde haber.. Başbakan bağırıyor.. Hakaret ediyor..
Niye? Tek satır yok..
Başbakan niye kızdı! Yandaş medyayı takip edenler bilmiyor.. Çünkü yazmıyorlar.. Ha babam tekzip yayınlıyorlar..
Çünkü Alman savcının iddiası buydu deseler, tezgâhı anlatmış olacaklar.. Olmaz! Ucu Zülfiyâra dokunabilir!
* Mehmet Tezkan /Vatan
++++++
Hile
Demokrasi boncuğu
Bir hukuk devletinde başbakanların izniyle ya da parmak sallamasıyla iş yapılabiliyorsa nerede kaldı Kopenhag ve Maastricht Kriterleri?
AKP’de demokrasi boncuğu bulan liberaller ne diyor bu işlere?
* Mehmet Yılmaz / Hürriyet
++++++
MİNİ YORUM
Biri Erdoğan’ı durdursun...
Dünkü Medya Polemik’in manşeti buydu aslında. Son anda Doğan-Erdoğan kavgasında ’taraf’ algısı yaratır diye caydım. Televizyonda bir kere daha ’parmağını sallaya sallaya tehditler savuran başbakan’ portresi görünce de pişman oldum. ’Erdoğan-Doğan’ değil ama ’iktidar-medya’ kavgasında ’taraf’ olunmalı. O parmak gözümüzü çıkarmadan, yumruğa dönüşüp sağlı-sollu ağzımıza ve kulağımıza inmeden... Bizi üç maymun sülalesine gelin etmeden. Bir an önce ’gazetecilik’ten yana taraf olunmalı!
* Selcan TAŞÇI