Aydınlık dergisi, basın ve ifade özgürlüğü ve ikiyüzlülük
İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi, gerekçesini tam anlayamadığımız bir kararıyla, Aydınlık dergisinin yayımını 1 ay süreyle durdurdu.
Mahkeme kararıdır, elbette uygulanacak ve buna uyulacak. Ancak bu, kararın eleştirilmezliği ve dokunulmazlığı anlamına gelmiyor. Gelmiyor çünkü bu kararın basın ve ifade özgürlüğü açısından savunulacak bir yanı yok. Vicdan sahibi, hukuka ve insan haklarına saygılı herkes, kınamalıdır bu kararı.
Kınamalıdır da, basın özgürlüğüne vurulan bu darbe, çoğu siyasetçiye saz gelmiş, az gelmiş, hatta vız gelmiş görünüyor. “Uluslararası Hukuk” deyimini gerekli gereksiz tümcelerinin arasına sıkıştıran AB’ci yazarlardan da tıss yok. “Duymadım, görmedim, bilmiyorum”u oynuyorlar bunların alayı.
Bir yazar ve de siyasetçi olarak benim bu bağlamda bir görevim ve borcum var, bugün bunu yerine getireceğim. Bir yazarın herhangi bir derginin kapatılmasını ya da herhangi bir gazetecinin şu ya da bu nedenle tutuklanmasını savunması düşünülemez. Aydınlık’a yapılan bu haksızlık, Taraf ya da Akit gazetesine de yapılsa, tutumum ve tepkim yine aynı olurdu. Hiç hazzetmediğim, ekranlarda görünce midem bulanan şu Rasim Ozan Kütahyalı’nın özgürlüğünü savunmayı bile bir borç sayarım kendime. Gelelim siyasetçiliğimize, bilmeyenlere yineleyeyim, ben Hak ve Eşitlik Partisi’nin MYK Üyesi ve Teftiş Kurulu Başkanıyım. Aynı zamanda iyi ve değerli bir yazar olan benim Genel Başkanım Sayın Osman Pamukoğlu, “İnsan ve Devlet” adlı kitabında şöyle der: “Basın özgürlüğü, kamuoyu adına en kıymetli özgürlüktür. Onu boğmaya kalkmak saçmalıktan öte bir hareket değildir. Yazarlara iyi davranılmalıdır. Yazarlar iyi insanlardır. Milletin onların düşünce ve fikirlerine ihtiyacı vardır. İnsanların düşünce ufuklarını genişleterek doğru mukayeseler yapmalarını sağlarlar. Onlara farklı davranıp özen gösterilmelidir”
Evet aynen böyle... Yüce Tanrım bize iktidar nasip ederse, dağları PKK eşkıyasından, kentlerimizi ve sokaklarımızı da her türlü çete ve mafyadan temizleyeceğiz, ama bizim iktidarımızda basına asla açık ya da örtülü sansür konulmayacak, baskı olmayacak, basın ve ifade özgürlüğünün üzerine titrenilecek, muhalif olsun, muvafık olsun, tüm yazarların fikir ve düşüncelerinden yararlanılacaktır. İşte bu kadar. Aydınlık dergisine geçmiş olsun diyorum, başka nam altında çıkacak elbette ve ben her hafta alıp okuyup aydınlanmaya devam edeceğim.
İçim
İçtenli içimin arada biri
İçten pazarlığın iç güveysiyim.
Çıfıtın içimde bin güvesi var
Görkemli ağacın kof gövdesiyim.
Sığmaz içim içime
Gönül diye umman var.
İçime balyoz gibi
Vicdanın sesi çarpar.
İçimden okudum volkana eş sırları
İçime attım güçsüzlüğümü
İçimden geçirdim kaçan yılları.
İçim var ya... Bu içim...
Anlamadım ne biçim?
Hem kavgalısı, hem gövdesi, hem çatısı
Duvarlarında kerpicim...
Benim içim böyle... Otuz yıl önce yazıp, “Ateşkes Çağrısı” adlı ilk şiir kitabıma da aldığım şiirimde böyle demişim, böyle dökmüşüm içimi. Bu ülkede, arada bir de olsa, kendi içine dönüp bakanlar öyle azaldı ki... Eskilerin deyimiyle bir “nefs murakabesi” yok... Oysa özüne dönmek, önce içine dönmektir, iç hesaplaşma olmadan dışarıyla hesaplaşılamaz ki.