Aydın kılıklı satıcılar
Şu anda ABD ve müttefikleri Irak’ta, Afganistan’da resmen soykırım yapıyor, savaş suçu işliyor. 95 yıl önceki olaylara bu kadar üzülen sizler yanı başınızda insanların öldürülmesini neden görmezden geliyorsunuz
Ermenistan’ın başkenti Erivan’da ’soykırım’ anıtının önünde binlerce kişinin katıldığı protesto gösterisinde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun resminin de bulunduğu Türk bayrakları yakıldı... Ajanslara göre... Protestolar sırasında güvenlik güçleri hiçbir önlem almadı... Yani; protestoyu hükümet de destekledi...
Bizimkilerin Ermenistan açılımı Erivan’da böylesi bir şenlikle kutlandı. ABD’yi memnun edeceğiz diye Bursa Atatürk Stadı’nın kapısında Azerbaycan bayraklarını çöpe atanların çabası boşa gitti!
İstanbul’da İnsan Hakları Derneği üyeleri Haydarpaşa’da, liberal aydın adı verilen Diaspora’nın Türkiye’deki dostları ise Taksim’de 1915 olayını andılar. Biz de anıyoruz. Bütün acılara ortak oluyoruz. Ama sadece 1915’i anmayı sahtekârlık görüyor ve soruyoruz:
Ermeni terörünün katlettiği diplomatlarımızı neden hiç anmazsınız?
Onlar insan değil mi
Balkan savaşları sırasında Türkiye’ye sürülürken yollarda heder olan yüz binlerce insanımızı hiç andınız mı?
Yunan işgali sırasında yalnızca Batı Anadolu’da 1 milyon 200 bin Müslümanın öldürüldüğünü duydunuz mu? Onlar insan değil miydi?
Şu anda ABD ve müttefikleri Irak’ta, Afganistan’da resmen soykırım yapıyor, savaş suçu işliyor. 95 yıl önceki olaylara bu kadar üzülen sizler yanı başınızda insanların öldürülmesini neden görmezden geliyorsunuz?
Yoksa sizin derdiniz birkaç Amerika daveti alıp biraz daha kitap falan mı satmak? Yani siz aydın falan değil sadece satıcı mısınız?
* Melih Aşık / Milliyet
++++++
Bu kadar şerefli mağlubiyet yeter
Türkiye-Ermenistan anlaşmazlığında, “isteyen” taraf kim?
Ermenistan...
Sözde soykırımı tanımamızı istiyorlar...
Şimdilik açık açık dile getirmeseler de toprak istiyorlar...
Tazminat istiyorlar...
Ama tüm bunlardan önce, sınır kapılarının açılmasını istiyorlar...
Peki; biz ne istiyoruz Ermenistan’dan...
Hiçbir şey...
Sadece tarihi siyasetçilere değil, tarihçilere bırakmasını...
Sonuçta...
Yakamızdan düşmesini!
Veren taraf hep biziz
Türkiye; işgüzar devletlerin baskı ve yönlendirmesiyle birkaç ay önce bana göre fazla iyimser bir adım attı ve bu ülkeyle bir “protokol” imzaladı...
Bu protokol hayata geçirildiğinde, Ermenistan’ın isteklerinden biri hayata geçecek ve sınır kapısı resmen açılacak...
Ama...
Bu anlaşmanın yürürlüğe girmesi için Ermenistan’ın, Azerbaycan topraklarındaki işgale son vermesi gerekiyor...
Çünkü Türkiye’nin tek şartı bu!
Peki; Ermenistan yönetimi ne yapıyor?
Hiççç... Yıllardır olduğu gibi başta ABD olmak üzere irili ufaklı bütün ülkelerin Türkiye’yi “soykırımcı” ilan etmesi için lobi faaliyetlerini sürdürüyor...
Diğer yandan da ülke içinde düzenlenen gösterilerde Türk bayrağının yakılmasına izin veriyor!
Sen beni soykırımcı ilan ettireceksin...
İki elinle gırtlağımı sıkıp, nefes almamı engelleyeceksin...
Sonra uğruna milyonlarca kez can verdiğimiz al bayrağın yakılmasına, yerlerde sürünmesine, parçalanmasına göz yumacaksın...
Sonra da karşımıza dikilip, “Sınır kapılarını açalım, bizim ekonomimiz bu yüzden gelişemiyor” diye yalvaracaksın...
Sana verilecek yanıt var ama...
Senin o zavallı göstericilerinin
durumuna düşmemek için, terbiyeyi elden bırakmıyorum!
Daha önce defalarca yazdım; yine yazıyorum:
Türkiye, Ermenistan ve Kıbrıs politikalarını biran önce değiştirmek zorunda...
“Şerefli mağlubiyetler” den başka hiçbir işe yaramayan “toplu savunma” taktiğinden, “hücum” sistemine geçmeli...
Ermenistan’ın ve Kıbrıs Rum Kesimi’nin sahtekârlıklarını...
İki yüzlülüklerini...
Yavuz hırsızlıklarını...
Tüm dünyaya anlatmalı...
Ermeniler’in ve Rumlar’ın katlettiği soydaşlarımızın hesabını sormalı...
Aksi halde “gol” ü kalemizde görmemiz artık an meselesi!
Soysuzlukların en büyüğü
Ermenistan’la olan sınır kapısının açılmasına, Erivan’daki bir gösteride bayrağımızı yakan alçaklardan hesap sorulduğunu görmeden kesinlikle “Evet” dememeliyiz...
Çünkü bayrak yakmak, soysuzlukların en büyüğüdür...
Eğer yaşasaydı; böyle bir alçaklığa herkesten önce Hrant Dink tepki gösterirdi...
Bu gösteriyi yapan İnsan Hakları Derneği neyin nesi?
İsmine aldanmayın; bu derneğin ilgi alanı “insan hakları” falan değil, bal gibi “Kürt hakları...” Bugüne kadar sadece ayrılıkçı terör örgütünü destekleyecek işlere imza attılar... Çocuk emeğinin sömürülmesi, kadına uygulanan şiddet, taşlamada çalışan kot işçilerinin hali gibi gerçek “insan hakları” konularında kıllarını bile oynatmadılar. Şimdi tutmuşlar; Ermenicilik oynuyorlar...
Kim dediyse, ne güzel söylemiş: “Türk’ün Türk’ten başka düşmana ihtiyacı yok ki!”
* Mustafa Mutlu / Vatan
Sorum her fırsatta “Hepimiz Ermeniyiz” diye gösteri yapan, sözde soykırım için Ermeniler’den özür dileyen entel arkadaşlara: Siz de bayrağımızı yakmayı düşünüyor musunuz!
++++++
Diasporanın dostları
“ Kimi yerde ince kum, genellikle katı, sert toprağın üzerinde seyrek dikenlerden başka bir şey gözükmeyen, göz ufkunda uzanıp giden bir çöl. Güneş tepede. Nisan ayında bile yakıyor. Bu topraklarda yürümek, akrepler, çıyanlarla, yılanlarla haşır neşir olmak olmalı düşüncesi zihnimi yalıyor. Şoföre ’Deir ez-Zor çevresi buraya benziyor mu?’diye soruyorum; ’aşağı yukarı buranın aynısı.’ Bana bin cilt belge okutsalar, buraları bugün gördükten sonra fikrimi değiştiremezler artık. O tarihte, 1915 yazında insanları yüzlerce kilometre öteden kaldırıp, çoluk çocuk, yaşlı ve kadınlarla buraya göndermenin hiçbir ’askeri önlem’le açıklanması söz konusu mümkün değildir. Bunun tek açıklaması olabilir: Gönderilen insanları imha etmek! Bunu Deir ez-Zor’u görmeden anlayamazsınız. Ya da Der Zor mıntıkasını görünce gayet iyi anlarsınız...
Buraları görünce, buralara vardıkları takdirde de zaten ’ölmeye gönderildiklerini’anlayabilmek için fazla gayret gerekmiyor.”
* Cengiz Çandar / Radikal
***
’Hukukun temel ilkelerinin başında suçun ve cezanın şahsiliği gelir. Onlar da Türkleri öldürdüler’diyerek acıları ortadan kaldırabilir miyiz? Ayrıca kimin daha fazla öldürdüğü değil konuşulması gereken. Çoluk çocuk, kadın ihtiyar demeden bir halk, bir gün sabaha karşı binlerce yıldır yaşadıkları yerlerinden yurtlarından alındılar. Çoğunluğu yollarda, ya da toplandıkları kamplarda aç susuz, saldırılar altında yaşamlarını yitirdiler. Bu bir insanlık suçu değil de nedir? Artık neredeyse 100 yıl oldu. Bununla yüzleşmemizin zamanı çoktan geldi. Taksim’de dün akşam yanan mumlar Türkiye’yi ve dünyayı aydınlatacak...”
* Oral Çalışlar / Radikal
***
“Adını ne koyarsanız koyun 1915’te bir insanlık suçu işlendiği kesindir.
Bir halkın atalarının topraklarından köklerinin kazınıp atılması bir insanlık suçudur. Hem de insanlık dışı koşullarda ve çetelerin tuzaklarına bilerek maruz kalacak şekilde. Bu amaçla hapishaneler boşaltılmış, azılı katiller Ermeni kıyımı için Teşkilatı Mahsusa emrine alınmıştır.
Bu devlet eliyle gerçekleştirilmiş bir eylemdir ve biz de öldürdük, onlar da öldürdü açıklamasıyla geçiştirilemez. Ayrıca bize orta okul ve lisede bu İttihatçıların ne kadar kötü insanlar olduğunu okutup durdunuz.
Onlar yanlış bir kararla Almanya’nın yanında savaşa sokup imparatorluğun yıkımına, binlerce müslüman gencin ölümüne sebep oldu dediniz. Ermenilere yanlış yaptıklarını niye inkar ediyorsunuz ki!”
* Ergun Babahan / Star
++++++
Dezenformasyon üreticisi
Son yıllarda Türkiye, müthiş bir “komplo teorileri”, insanları yönlendirmeye yönelik yalan haber yani “dezenformasyon” saldırısı altında. Bir “dezenformasyon” üreticisinin karalamadığı kişi kalmamış. Hem de sahte belgelerle, sahte konuşma kayıtlarıyla. Bakın, sahtecilikte, dedikodularla yapılan suçlamalar, “dezenformasyon” faaliyetleri, suçlananlar temize çıksalar bile insanların hayatlarını nasıl karartıyor: Bu suçlamalarla toplumda önce birtakım önyargılar, korkular oluşturuluyor. Daha sonra bazı gruplar, kişiler, kurumlar, örgütler, yayın organları, medya patronları, olaylar, toplantılar bu önyargılara, korkulara göre damgalanıyor. En sonunda da “O da o gruptandır, o da o toplantıya katılmıştı, mutlaka suçludur” diye insanlar hapse atılıyor.
Oysa hukuk “Tümdengelim” mantığıyla çalışmaz. Hukuk “Tümevarım” yöntemini kullanır. Her olay, her insan, tek tek, özenle, titizlikle incelenmeli. Her iddianın, her kanıtın gerçekliği hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak biçimde saptanmalıdır.
* Emre Kongar / Cumhuriyet
++++++
Hepimiz kerkeneziz...
Kerkenez...
Şahin, atmaca familyasından. Yırtıcıdır. Alt tarafı 200 gram... Ama, yüreklidir.
Tehdit algılarsa, kendisinden katbekat büyük kartala dalmaktan çekinmez.
Tekeşlidir. El âleminkine sulanmaz. Asi ruhludur aynı zamanda... Yuva yapmaz.
Yavru acıkınca, insan gibi ağlama sesi çıkarır... Ki, insana faydalıdır. Tarlalara dadanan zararlılarla beslenir. Sınır tanımaz...
Dağlar, vadiler memleketidir.
Ve, kerkenez adalete sığındı!
Camın o tarafında ol... Veya, bu tarafında. Aynı duyguları paylaşan...
Hepimiz kerkeneziz.
Zararlılarla mücadele edenlerin yaşam alanlarını yok ediyorlar ki, meydan zararlılara kalsın...
İstediğin kadar beton ör.
İstediğin kadar tahrip et.
Adaletin penceresi mucizedir.
Ve, bahar illa ki gelir...
* Yılmaz Özdil / Hürriyet
++++++
Kendimizle empati yapsak
Konuğum Dr. Hüseyin Çelik, “Türkiye Ermenilerden, Keldanilerden, Asurilerden özür dilemelidir” diye lafa girince çıldırıp, “Yahu Balkanlar’da sayısı belirsiz ama milyonu aşan Türk öldürüldü. Doğu’da yüz binlerce Türk katledildi. Arap çöllerinde öldürüldük, hançerlendik. Birisi de bizden özür dilesin. Biz şamar oğlanı mıyız” diyecek hale geldiğim için yazıyorum. Çünkü biliyorum ki, bu millet soykırım yapmadı. Ermeni komşularını korumaya çalıştı. Balkanlar’da kırılırken bile kimseye katliam yapmak gibi bir derdi olmadı. Bugün olduğu gibi o gün de kendini savunamadı. Empati güzel şeydir de, biraz da kendimizi bilelim, kendi halkımıza empati yapalım.
* Fatih Altaylı / Habertürk
++++++
Liberaller plak gibi
Eski, yeni İslamcılar yapmıyor, eskiden solcu olan, son altı yedi yıldır kendilerine liberal demokrat diyenler yapıyor.. Kimseyi konuşturmuyorlar.. Kimseyi dinlemiyorlar.. Eskimiş plak gibiler.. Pikabın iğnesi eskimiş, çizilmiş plağın oluğuna takılır ya.. Çalan hep aynı şarkıdır, aynı nakarat.. Gazetelere bakıyorsun, aynı cümleler; televizyonları açıyorsun, aynı laflar..
Topu topu dört cümle.. Sen ne dersen de, konu ne olursa olsun fark etmiyor.. Ezberlenen veya ezberletilen o dört cümle dudaklardan dökülüyor.. Takılmış plak gibiler demem bundandır.. Dön dolaş hep aynı laflar..
Sıkıldık ama..
* Mehmet Tezkan / Milliyet
++++++
MİNİ YORUM
Mum alevinde...
Kendine aydın diyen zevatın son “icad”ına öfke büyük. Zannediyorum çoğu gazetecinin öyledir; e-posta kutularımıza yağmur gibi tepki akıyor. O tepkilerden biri Zeynep Aydınlıoğlu’na ait. “Mum alevindeki aydınlar” diye bir şiir yazmış; kaderleri eriyip bitmek yahut söndükleri yerde karanlığa gömülmek diyor, daha ne desin...