Avrupa da parçalanıyor mu?
Avrupa Birliği’ne tam üyelik tartışmalarının yapıldığı 2000’li yılların başında AB’nin Türkiye’nin milli bütünlüğü üzerinde yıkıcı etkiler yapacağını ileri sürenlere, AB lobisinin mensupları olan akademisyenler ve gazeteciler biraz da “siz ne kadar cahilsiniz” der gibi bakar ve sorarlardı: “AB’ye girip de parçalanan var mı?” 2008’de ABD’de başlayan ekonomi kriz, Avrupa Birliği’ni de büyük bir ekonomik ve kimlik krizine sürükledi. AB’nin geleceğinin ne olacağı, euronun yaşayıp yaşamayacağı tartışmaları devam ediyor. Ancak bir başka tartışma daha gerçekleşiyor AB çevrelerinde: “Avrupa Birliği Balkanlaşıyor mu?” Balkanlaşmak, uluslararası ilişkiler literatüründe parçalanmak anlamına geliyor. “AB’nin parçalanması” kavramı ile üye ülkelerin AB’den ayrılması değil, AB üyesi ülkelerin içeriden parçalanması kastediliyor.
İspanya’dan Bask ve Katalonya, Belçika’dan geriye hiçbir şey kalmayacak şekilde Valonya ve Flamanya, İtalya’dan Kuzey İtalya, İngiltere’den İskoçya ve son olarak Almanya’dan Bavyera’nın ayrılma taleplerinin gündeme geldiğini görüyoruz. Bu taleplerin bazıları 2014’te İskoçya’da, ayrılma referandumunun yapılmasına kadar ilerlemiş bir aşamada iken, Bavyera’nın Almanya’dan ayrılması daha yeni konuşulmaya başlanmış durumda.
Neden bu ayrılmalar gerçekleşiyor? Her şeyden önce parçalanma sürecinde olan devletlerin ya federal devlet ya da özerk bölgeli olduğunu görüyoruz. Ayrıca ayrılmak isteyen bölgeler, diğer bölgelere göre daha zenginler. Ayrılma hareketlerinin öncülüğünü üst ve orta gelir grupları yapıyorlar. Bağlı bulundukları devletlerin kendilerini fakir bölgeler için sömürdüklerini düşünüyorlar. Amaçları, kendi bölgelerinin verdiği vergilerin daha fakir bölgelere aktarılmasını engellemek. Bağımsızlıklarını kazanarak, AB üyesi olmak istiyorlar. Öte yandan son 50 senede AB üyesi milli devletlerin, sürekli AB ve Brüksel lehine güç kaybetmesi sonucunda, yurttaşlarının milli devletlere tam da ekonomik ve sosyal konularda kriz sürecinde ihtiyaç duyduklarında, yardım edememesi, yurttaşlarda milli devletlerin içinin boşaldığı duygusunu uyandırıyor.
Meselenin özünde, federalizmin ve özerk bölgenin, ayrı siyasi kimlikler yaratarak, sosyal dayanışma duygusunu ortadan kaldırması yatıyor. Federe devletler veya özerk bölgelerdeki ayrı siyasi kimlikler bir süre sonra yabancılaşma oluşturuyor. Normal zamanlarda bu kendisini çok belli etmese de ilk derin krizde parçalanma ile sonuçlanıyor. Amerikalı sosyal bilimci Robert Dahl’in de bir devletin başarılı sosyal politikalar uygulayabilmesi için sağlam bir milli kimlik inşa etmesi gerektiğini, “sosyal adalet politikalarında başarılı demokratik devletler, birleştirici bir kimliğe sahiptir” demesinin ne kadar doğru olduğu bir kez daha meydana çıkıyor. Milli kimliğin zayıfladığı yerde kimse paylaşmak istemiyor.
İspanya ile başlayalım. Bask ve Katalonya özerk bölgeleri, İspanya’nın en zengin iki özerk bölgesi. Ekim 2012’de Katalonya’nın başkenti Barcelona’da 1.5 milyon Katalan, “Bağımsız Katalonya” diye yürüdüler. Katalanlar, İspanya’nın gelir bölüşümünün adil olmadığını ileri sürüyorlar. Nasıl; Almanya ve Fransa, Yunanistan, Portekiz ve İspanya’yı desteklemekten şikayetçi iseler Katalonya’nın da aynı şekilde İspanya’yı desteklemesinden şikayet ediyorlar. Bask bölgesinden bahsetmeye hiç gerek yok.
İskoçya’nın ayrılma isteğinin arkasında da zenginliğini paylaşmama güdüsü var. İskoç milliyetçileri 1980’den bu yana İskoçya’nın İngiltere’den daha zengin olduğunu ileri sürüyorlar. Özerklik ve İskoç parlamentosu yeterli gelmiyor. Bağımsızlık istiyorlar. İskoçları, Kuzey İrlanda’nın izlemesi kesin gibi. Zengin Kuzey İtalya’da, Kuzey Ligi Partisi, “Büyük Hırsız Roma” sloganı ile zenginliklerinin fakir Güney İtalya’ya aktartılmaması ve aksi takdirde Kuzey İtalya’nın İtalya’dan ayrılması için mücadele ediyor. Belçika’dan hiç bahsetmiyorum. İlk uygun konjonktürde parçalanacağı kesin. Neymiş? AB’ye girip de parçalanan var mı imiş?