Avrupa, Ankara’nın oyununu yer mi?

Böyle bir yazıyı, uzun süredir, gerektiğini bilmeme rağmen, yazmak istemiyordum. Artık sırası. Biliyorum, toplumumuzun, böyle bir yazı ve fikri hazmetmeyeceğini bilmeme rağmen. Sevgili okurlar, Avrupa’daki gelişmeler, İslam âlemi için olmasa da, Avrupa ve başka kıtalarda başka dinlerin çoğunlukla yaşadığı ülkelerde yaşayan Müslümanlar açısından, büyük tehlike. Ne yazık ki bizler, aramızdan birilerinin, adımızı, inancımızı kullanarak çıkarları için haince girişimlerde bulunmasına izin veriyoruz. Hıristiyanlar gibi, sinsi ve akılcı davranmayı beceremiyor, sürekli ayağımıza ateş ediyoruz.

Mesela, Paris saldırısının, önemli noktalarından biri, saldırıyı düzenleyenlerin, IŞİD’çi ve El Kaide’ci olduklarını söylemeleri. Bir başkası, teröristlerin Türkiye üzerinden, terör merkezlerini rahatça ziyaret etmiş olmaları. Aylardır, Ankara’nın radikal İslamcı söylemleri, IŞİD ve Suriyeli direnişçilerle yakın temas, Hamas ilişkileri, hep bunların Türkiye aleyhine olduğunu yazdım. Yazdıklarım, ne yazık ki bugünlerde gerçekleşiyor. Avrupa’da ne kadar Türk yaşıyor, bilmiyorum, yurt dışındaki Türklerin sayısının, 10 milyonu bulduğu ileri sürülüyor. Her ne kadar, Avrupa’daki siyasi liderler, tepkilerinin, İslam’a veya dine karşı olmadığını belirtmelerine rağmen gerçek, bizlerin hedef alınacağı. Mesela işe girerken, bir yerlere davet edilirken veya birileri ile iş ilişkisi kurarken, hep bu faktör öne çıkacak.
Belki akla, oralardaki vatandaşlarımızın çoğu o topraklarda doğdu ve o ülkelerin vatandaşı, gibi bir fikir gelebilir. Gelmesin, çünkü böyle bir tutum yanlış. Size, Amerika’dan örnek vereyim. İkinci Dünya Savaşı sırasında, 1942 yılında, zamanın ABD Başkanı Roosevelt, bir kararname ile 127 bin Japon asıllı Amerikan vatandaşını toplatıp kamplara koydu. 127 bin Japon asıllı Amerikalının hiçbir suçu yoktu. Amerikan hükümeti, yalnızca önlem olarak, bu kararı aldığını ileri sürdü. Bu Japon asıllı Amerikalılardan biri, Amerikan Yüksek Mahkemesi’ne dava açtı ve kaybetti. Japon asıllı Amerikalılar savaş sonrasına kadar bu kamplarda yaşadılar. Bugün Amerikan hükümeti, gerektiği anda, verdiği vatandaşlığı geri alıp, sizi sınır dışı edebilir. Japon asıllı Amerikalıların her birine 50 sene sonra 40’ar bin dolar verilerek utancın üstü kapatıldı.
Mesela; “Paris’te, Müslümanların dini liderleri saldırıyı kınadı, karşı çıktı. Türkiye, Başbakanını yolladı, tüm gavurlar, yahu Türkiye’yi yanlış anlamışız, breh breh, adamlar teröre destek veriyor görünmesine rağmen, bizimle birlikte hareket ediyorlar” şeklinde düşündüklerini sanmayın. Ya da “orada yaşayan vatandaşlarımız ve Müslümanlar bu yürüyüşe katıldı, saldırıyı kınadı” diye, bizim farklı ve daha hoşgörülü bir tür Müslüman olduğumuzu sanmalarını beklemeyin. O algıyı son 10 yıldaki siyasetimizle kaybettik. Bu yüzden yemezler. Topraklarında, her gün gördükleri, birlikte yaşadıkları kişilerin, ne kadar tutucu, tepkili olduklarını anlayamazlar değil mi? Unutmayın, sizleri ve başınızdakileri, parmaklarında oynatanlar onlar.
Hayır, sevgili okurum, kimse salak değil. Şimdi, onların gözünden bir bakın. Söz konusu ülkeler, hırsızları koruyan, uyuşturucu baronları sokaklarda vuruşan, kadınları herkesin gözü önünde öldüren, din adamları 7 yaşındaki kız çocuklarıyla evlenilebilir fetvası veren, teröristlerle kucak kucağa yaşayan ve demokrasi yalanlarıyla, halkını dikta sistemi ile yöneten birileri iş başında olan yerlerden her türlü belanın gelmesini beklerler.
Bu arada dünya basını, İstanbul’daki gazeteci yürüyüşüne, birilerinin saldırmasını, Paris saldırganları için İstanbul’da birilerinin cenaze namazı kılmasını, iktidar partisinden bir belediyenin ilan panosunda Paris saldırganlarını takdir eden, ilan asılmasını yayınlıyor. Yani yemedik diyorlar.
Yapacakları ilk şey; öncelikle, kendi sınırlarını bu ülkelerden gelenlere kapatıp ve girişleri çok sıkı kontrol altına almak. Tabii bu durum, masum bir şekilde, uygar Batı’ya gitmek isteyen öğrencileri, onlarla iş yapmak isteyen iş adamlarını, etkileyecektir. Sonra, içeride onlara göre, bu hastalığın gelişmesine elverişli doku olarak gördükleri, toplanma merkezleri, yaşam mekânlarını denetim altına alır, pürüzleri de sınır dışı ederler. Belki de bir yerde, Türkiye’de radikal İslam’a kaynak yaratan, Avrupa’daki Türk Müslümanlar, yarattıkları canavarın, kurbanı olacaklar. Kampanya, camilere saldırılarla başladı.
Bugün, Fransa’da ve Avrupa’da yaşananların, çok büyük ve kanlı boyutlarını, Türkiye’de önümüzdeki yıllarda görmek kaçınılmaz. Hani, bizim saraylarda oturanların, Suriye’den ithal kardeşleri var ya, işte onların arasından kan dökmeye hazır kaç yüzlerce kişi çıkacak?
Türkiye, Atatürk prensipleri ve laik sistemi ile yıllarca uzak durduğu bu takımların hareket ve eylemlerinde şimdilerde kontrolü kaybetmiş ve sürüklenip gidiyor. Bu durumun bu yılki seçimleri de nasıl etkileyeceğini göreceğiz.

Yazarın Diğer Yazıları