Ateş denizinin Kenarında
Türkiye’miz bir ateş denizinin kenarında bekliyor. Suriye’deki gelişmeler IŞİD ile Kürtler arasında her gün değişen dengeler sınırımızı fazlasıyla etkiliyor. Suriye halkının tamamı perişan ama Türkmenler daha da perişan durumda. Sahipsiz, gidecek yerleri yok. Sınırdan alınmıyorlar. Suriye’deki durumu değerlendiren MGK, 29 Haziran 2015’te yaptığı toplantıdan sonra yayınladığı bildiride önemli tespitler ifade ediyor. 2 Numaralı başlıkta; “Bölgede yaşayan sivil halkı hedef alan terör saldırıları ile bölgenin demografik yapısının değiştirilmesine yönelik eylemlerden duyulan endişe dile getirilmiştir” ifadesi yer alıyor. Tabii bu beyan bir gaflet uykusundan çok geç uyanışı ifade ediyor.
Bu arada dış basında Türk Silahlı Kuvvetlerinin 3 Temmuz’da Suriye’ye gireceği yönünde bir iddia ortaya atıldı. Haberde, Türkiye’nin 60 mil uzunluğunda 20 mil genişliğinde bir tampon bölge yaratarak hem mülteci kamplarını sınırının dışında ama kendi kontrolünde tutmayı hem de Kürtlerin kontrolündeki bölgelerin birleşmesini önlemeyi hedeflediği belirtiliyor.
Bu iddialar gündemdeyken ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü J. Kirby, “Türkiye bu görüşünü aylardır ortaya koyuyor. Bizim onların bu konudaki hiç bir planından haberimiz yok. Şu anda ABD ordusu ve Koalisyon Güçleri olarak böyle bir girişime gerek görmüyoruz” diyerek, Türkiye’nin böyle bir işe tek başına kalkışması halinde ABD’nin bu plana destek vermeyi düşünmediğini açıkça ortaya koydu.
Başımızı biraz geriye çevirip olayların bugüne nasıl geldiğini düşünürsek bazılarının ihanet derecesindeki gafletini daha iyi anlarız. Aslında muhalefetin yapması gereken acilen AKP’yi dışlayan bir hükümet kurup, AKP’nin dış politikasını Meclis Genel Kurulu’nda ele alan ciddi bir görüşme ile A’dan Z’ye yanlışların bilançosunu çıkarmak, Türkiye’yi bugüne getiren sorumsuzluğun hesabını sormak üzere sorumluları Yüce Divana sevk etmektir. Basından takip ettiğimiz kadarıyla silahlı kuvvetlerimiz dikkatli ve ağırbaşlı bir tavır içerisindedir. Asker kışladan, emniyet güçleri karakoldan çıkmasın diyen iktidarın sayesinde nelerin olduğunu askerler çok iyi biliyor. Şu an Türkiye’de ülkeyi içeriden hançerlemeye hazır IŞİD militanlarının sayısı ve silah depoları askerin meçhulü değil. AKP’nin yanlış politikalarına kadar Orta Doğu’da devlet ciddiyeti içerisinde bir Türkiye vardı. İhtilaflarda, karışıklık durumlarında fikrine müracaat edilir, ağırlığına saygı duyulurdu. Osmanlı İmparatorluğu’nun dirilişini temsil eden bir siyasi varlık edasıyla yürütülen politikalar adeta her biri ayrı bir bombardıman olan demeçlerle ifadesini bulmuştur. Demeçler dehşettir ama uygulama sıfırıdır.
Tunus-Fas çizgisi aleyhimizdeki ufka Kahire’de ulaşmıştır. Sağlam bir tarih görüşüne dayanmayan dış politikanın başarılı olduğu görülmemiştir. Ülkemizde de bu acı hakikat bir kere daha yaşanmış ve bu günlere gelinmiştir. İlgililerin bilmesi gereken gerçek Arapların, Arap olmayan hiç bir millete lider olma hakkı tanımadığıdır. Türkiye din eksenli politika ile Müslüman Kardeşler’in avukatlığına soyunmuş, akıl almaz bir gafletle Mısır kaybedilmiştir. Dış politikada laik siyaset çizgisini takip etmek esas olmalıdır. Çünkü dış politika dini propaganda alanı değildir. Dış politikada sadece ve sadece devletin menfaati vardır. Vatikan bir din devletidir. Ancak dış politikası laiklik çizgisinden ayrılmaz. Suudi Arabistan da bir din devletidir. Ancak dış politikada tamamen menfaatlerini koruyan bir çizgide hareket etmektedir. İran’dan duyduğu endişeler sebebiyle ABD ve İsrail’le diyaloğa girerek millî çıkarlarını korumaya çalışır. Aynı durumun İran’da da geçerli olduğunu İran’ın dış politikasını, menfaatlerinin yönlendirdiğini görüyoruz. Bütün bu gerçekler ortadayken Türkiye Müslüman Kardeşler’in en sıcak takipçisi olma yolunu tercih etmiştir.
Özetlersek yola çıkılırken komşularımızla sorunsuz politika denmiş fakat kavga etmediğimiz komşumuz kalmamıştır. Suriye’deki akıl almaz Esad düşmanlığı siyasetiyle Rusya karşımıza alınmıştır. Kürtlere karşı yürütülen dalgalı siyaset ABD’yle ipleri germiştir.
İşte bütün bunların özeti, Türkiye’nin menfaatlerini geri plana alan AKP politikasının ülkemizi hem Orta Doğu’da hem de bütün dünyada yalnızlığa mahkum etmesidir. Irak Türklüğü biçilirken, iktidar sessiz, Suriye Türklüğü yok edilirken iktidar gaflettedir. MGK bu vahim gelişmelere sessiz kalmış, bugün akla gelen demografik yapı çoktan alt üst edilmiştir. Hükümetin IŞİD denilen belayı beslediği, desteklediği yolunda çok ağır iddialar vardır. Bütün bu şartlar koalisyon hükümetinin acilen kurulmasını şart kılıyor. Dış politikadaki çöküş, ekonomideki yıkımla beraber gidiyor. Bu hallerde devlet hayatı ve ülke sorunlarıyla ilgili farklılıklar ele alınır. Üzülerek ifade edeyim bizde ise O’nun da mı kaseti var? Sorusu önde geliyor. Hep birlikte göreceğiz Türkiye’yi felakete götüren AKP iktidarı ve O’na destek olanlar milletin nezdinde asla af ve merhamet bulamayacaktır.