Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Agah Oktay GÜNER
Agah Oktay GÜNER

Atatürk’ün yüce şahsiyeti

Üç gün sonra 10 Kasım. T.C. Devletinin kurucusu, Cumhuriyetin bânisi, Aziz Atatürk’ü kaybedişimizin 75. yılı. Ömrü cephelerde, savaşlarla geçmiş, Cumhuriyet’i kurmuş, ülkenin bütün imkânlarını kendi halkının mutluluğu için kullanmış, reformları cesaretle yapmış bir devlet adamı “Benim en büyük iftiharım Türk yaratılmamdır.” diyen milli şuurun sahibi.
Ne görüyoruz; “T.C. ibaresi ve Atatürk’ün resmi yabancılara verilen devlet nişanlarından kaldırılıyor.” Ne günlere kaldık?
Gazi Paşa’ya Yalova’da deniz kenarında iki katlı, dört odalı bir köşk yapılır. İnşaatı yapan usta Atatürk’e gelerek iskelesi de biten binanın yanındaki ağacın bir dalının köşkün duvarını bir süre sonra rahatsız edebileceğini, bu sebeple dalın kesilmesine izin buyurmasını rica eder. Gazi Paşa ağacın dalını, köşkün durumunu inceler ve “asla bu dalı kesmeyin bekleyin” der. İstanbul’a gider, yanında yapılacak işin tekniğini bilen birkaç mühendis, usta ve gerekli malzemelerle döner. Köşkün bulunduğu yerden ağacın dalının erişemeyeceği uzaklığa kayması sağlanır. O günkü teknik imkânlarla bir binanın beş altı metre kaydırılması ancak O’nun çapında bir iradenin eseri olabilirdi. İstanbul’da yeni köprünün irtibat yollarını açmak için on binlerce ağacı kesenler, bir inat uğruna Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nin ormanını kazıyanlar bu ufka eremedikleri için mi O’na düşmanlık olan davranışlara giriyorlar?
Ağaç konusunda Atatürk’ün fevkalade zengin bir hassasiyeti vardır. Çankaya’dan Meclis’e giderken ve akşam Meclis’ten Çankaya’ya dönerken eksiksiz ziyaret ettiği, konuştuğu, dertleştiği bir iğde ağacı var. Yolu genişletme sebebiyle ağaç kesildiği zaman üzüntüsünden üç gün yemek yiyemiyor. Bu örneği Çankaya’da subay gazinosu yapmak için üç ağacı kesen kumandan arkadaşına karşı gösterdiği tavırda da görüyoruz. O’nun için vatanın toprağı, ağacı, kuşu, kurdu ve insanları yüce varlıklardır. Onlara saygı duymak, onları sevmek ve onları korumak temel dikkatidir.
Türkiye’deki yabancı eğitim kurumlarını, liseleri, kolejleri akıllı politikalarla kapatarak kültür emperyalizmine dur diyen ve onların ülkeyi Hıristiyanlaştırma gayretine son veren Gazi Paşa gelişmeleri dikkatle takip ettiği Bursa’daki Amerikan Kız Koleji’nde iki Müslüman Türk kızının Hıristiyan olduğunu öğrenince derhal bu okulun kapatılması emrini verir. Kemalizm dinsizdir diyenler, beyinlerini peşin hükümlerle dondurmuş olan talihsizlerdir.
Başka milletler kendilerine tarih ve tarihi kahraman yaratmaya çalışırken bizim milli kahramanlarımızı tüketmek gayretinde oluşumuzun sebeplerini anlamakta çok ciddi bir biçimde zorlanıyorum. Onları sahte kahramanlar diye yaftalamak kendi sahtekârlıklarından utanmamanın örneğidir.
Atatürk, “Olduğu gibi görünmek, göründüğü gibi olmak” çizgisinden asla sapmamıştır. İzmir’de büyük bir salonda Milli Mücadele kahramanlarına, efelere yemek ziyafeti verir. Vali Bey hemen salonun perdelerini çektirir. “Niye perdeleri kapattırıyorsun” diye sorunca Vali; “Paşam halk sizin içki içtiğinizi görmesin” diye cevap verir. Bunun üzerine Atatürk; “Açın perdeleri, madem ki içki içiyorum bunu görsünler. Eğer perdeler kapanırsa bazıları masanın üstünde kadın oynatıyordu der” ifadesiyle perdeleri açtırır. O bu toprağın insanına asla yalan söylemedi.
Kadınlara, Milli Mücadelenin savaş yıllarının kahramanlarına büyük bir hürmet besliyordu. Bu kadınlar O’nun için bir “meçhul asker” di. Milli Kuvvetlere bağlı olarak kurulan askeri teşkilat eliyle silah, cephane, erzak, giyecek İnebolu iskelesinden Çankırı’ya oradan Ankara’ya ve cepheye gönderilmekte idi. 1921 yılı kışında bir sabaha karşı arazi teftişini yapan çavuşlar, Kışlaönü Mevkiinde cephane yüklü kağnısı üzerine kapanmış, öylece donmuş genç bir kadını bulmuşlardı. Yorganını kıymetli yükü üzerine örtmüş elinde övendiresiyle ruhunu teslim etmişti. Rifat ÇAvuş, öküzleri kağnıya koşarken; Cemil Çavuş, şehidin üzerine yığılmış karları süpürüyordu ki yorganın altından bir bebek ağlaması işitti. İki çavuş, yorganı kaldırınca ot ve samanla örtülü, mermi ve mühimmat arasında, çullar içinde kundaklı bir kız çocuğunun donmaktan kurtulduğunu gördüler. Askeri kaynaklar bütün gayretlere rağmen Kışlaönü Mevkiindeki bu şehit kadının künyesinin öğrenilemediğini yazıyor. O bir “meçhul asker”di. Milli Mücadelenin kahraman kadınları hangi şart altında olursa olsun yurttaş olarak sorumluluklarına yiğitçe sahip çıkmışlardır. Bunu hiçbir zaman unutmayan Atatürk, Cumhuriyet’imizin kuruluşu ile birlikte Türk kadınına pek çok gelişmiş Avrupa devletindekinden daha ileri haklar vererek minnetini ödemeye çalışmıştır.
O’nun dış politikası tamamen milli bağımsızlık esasına dayanıyordu. Birleşmiş Milletler’in öncüsü Cemiyet-i Akvam’a müracaatının Türkiye’nin lehine olacağı ifade edildiğinde: “Davet etsinler, düşünürüz” demiştir. Balkan Paktı, Kafkas ve Orta Doğu siyasetini taçlandıran anlaşmalar O’nun dengeli ve haysiyetli dış politika anlayışının örnekleridir.
Bazılarının düşünmeden uydurduğu yalanlar sadece bir cehalet örneğidir. Köy kanununa kendi el yazısıyla yabancılara köylerde asla toprak satılamaz hükmünü koyan odur.
Atatürk, tarih, ilahiyat, felsefe, sosyoloji konularında çok zengin bir kültüre sahipti. Türk dilinin aşıkıydı. Vatan çocuklarının yurt içinde ve dışında eğitimine çok önem verdi. Devletçi ekonomi anlayışıyla milli sanayii kurdu, geliştirdi. Tarım ve hayvancılık asla ihmal etmediği konulardı. Aziz Atamız’a sonsuz minnet, saygı, sevgilerimizi sunuyor ve Yaradan’ın rahmetlerini niyaz ediyorum.

Yazarın Diğer Yazıları