Atatürk’ün ekonomide bağımsızlık anlayışı

Kurtuluş Savaşını çok iyi anlamak zorundayız. Zira Kurtuluş Savaşının ifade ettiği anlam, ülkeyi düşman işgalinden kurtarmanın da ötesindedir. Bu anlamda dünyada bildiğimiz savaşlardan çok farklıdır. Kurtuluş Savaşı denilmesi yalnızca bir semboldür. Bu savaş gerçekte bir ülkenin yeniden doğuşunun, bir mücadelenin yalnızca bir kısmıdır. Geride ekonomi var. Dış ilişkiler var. Siyaset var. İnanç sorunu var.
Atatürk’ün ekonomideki çözümleri ideolojik saplantılardan uzak ve ihtiyaçlara uygun bir yoldan olmuştur ve de pratik çözümlere dayanıyordu. Örneğin sosyo-ekonomik sistem konusunda emperyalist devletlerin ve Rusya’nın diretmelerine karşı çıkmıştır. Türkiye’ye özgü bir politika benimsemiştir.


Pratik çözümler
Cumhuriyet ilan edilmeden önce ekonomik kalkınmanın pratik çözümleri için 17 Şubat-4 Mart 1923’de İzmir İktisat Kongresi yapıldı.. Kongrenin açılışında Atatürk “Hayat demek ekonomi demektir. Çünkü millet yoksul kaldıkça hiçbir şey yapamaz” şeklinde konuştu.
İzmir İktisat Kongresi’nde özel teşebbüse dayanan bir kalkınma modeli esas alındı. Ve fakat Atatürk bu model içinde de yoksulluk için de pratik çözümler getirdi.
Örneğin, 1925 yılında ürünün bir kısmının harman yerinde devlete verilmesi şeklinde uygulanan ve bu nedenle hem tarımda verimi düşüren ve hem de köylünün tepkisini çeken Aşar kaldırıldı. Aynı yıl köylüye 20 yıl vadeyle toprak dağıtıldı.
1923-1930 yılları arasında özel sektörü teşvik etmek için, Osmanlı’dan kalan “Teşvik-i Sanayi Kanunu” yeniden düzenledi.
Kalkınmanın özel sektör eliyle gerçekleşmesi mümkün olmuyordu. Çünkü, o yıllarda gelirler dağınık ve yetersiz idi. Özel sektör elinde yeterli sermaye birikimi oluşmamıştı. Bu sorunu çözmek için getirilen “Devletçilik uygulaması” da Türkiye şartlarına göre düşünülmüş dinamik bir politikaydı.


1930 dünya ekonmik krizi
Ayrıca 1930 Dünya Ekonomik Krizi de yine devletçiliği ve devlet müdahalesini gerekli kılıyordu.
Devletçilik uygulaması aynı zamanda Türkiye’yi İkinci Dünya Harbi’nin zor şartlarına karşı koruyan bir uygulama oldu.
1) Devletin elinde sermaye birikimi yaratıldı ve bu tasarruflar yatırımlara yöneltildi. Her sektörde yatırım yapıldı.
2) Gelir dağılımını düzeltme yolunda adımlar atıldı. Örneğin Şeker fabrikaları, tekstil fabrikaları yapılarak halka daha ucuz şeker ve basma sağlandı.
3) Kağıt üretimi ve devlet matbaaları ile kağıt ve kitap üretilip halkın kültürel gelişmesini sağlandı... Eğitimin altyapısı oluşturuldu.
4) Çimento, demir-çelik gibi kalkınmanın stratejik ürünleri üretildi.
5) Ulusal çıkarlarımızı korumak amacıyla, yabancı tekeller madencilik, demir yolu ve limanlar devletleştirildi.
6) Atatürk demiryolları için, “Memleketin tüfekten toptan daha önemli bir güvenlik silahıdır” diyordu.
7) Yerli malı kullanılması teşvik edildi. Bu yolla iç üretim arttı. Türkiye’nin dışa bağımlı olması önlendi.


KİT’ler kuruldu
Devletçilik uygulamasında özel mal ve hizmet üreten KİT’leri kuruldu ve yatırımlar yapıldı... Ancak bunların kuruluş kanununda hedef olarak, yeterli sermaye oluştuktan sonra, özel sektöre ve halka devredilmeleri de yer aldı.
Atatürk’ün Ulusalcı politikalarında Osmanlı’daki kapitülasyonlara ve Düyunu Umumiye’ye karşı duyulan tepkilerin de payı büyüktür.
Bugün ise siyasi iktidar ulusal politikalar uygulamıyor. Bu nedenle ekonomimiz ithalata bağımlı bir ekonomi oldu. Aynı nedenle dünyanın en büyük cari açığı veren ülkesi konumundayız.
Sıcak para, cari dış açıklar ve dış borçlanma da kaynaklarımızı, aynen kapitülasyonlarda olduğu gibi yeniden peşkeş çektiğimizin birer belgesidir.

Yazarın Diğer Yazıları