“Atatürk’ün Cuma namazları”
Biz ne zaman Rahmetli Mehmet Âkif’in Mısır dönüşü, “Mısır’da on bir yıl kaldım. Fakat on bir saat daha kalsaydım artık çıldırırdım. Sana halisane bir fikrimi söyleyeyim mi: İnsanlık da Türkiye’de, milliyetçilik de Türkiye’de, Müslümanlık da Türkiye’de, hürriyetçilik de Türkiye’de... Eğer varsa, Allah benim ömrümden alıp, (Mustafa Kemal’i kastederek) O’na versin” dediğini hatırlatsak bir itirazdır yükselir:
“- Akif’in öyle bir sözü yok!”
Bayram öncesi bir ortamda yine böyle bir bahis geçti ve yine böyle bir itiraz oldu.
Biz de, iyisi mi dedik, bu sözü Türkiye’ye mal edenlerden biri ve belki de en önemlisi, Yeniçağ’ın ihtiyar delikanlısı olan ve benim hep “Tarih Dede” demek istediğim Muhittin Nalbantoğlu’na soralım: “Nedir bu işin aslı astarı” diyelim. Açtık telefonu, hürmetimizi sunduk ve sorumuzu sorduk:
“- Üstat” dedik “Âkif böyle bir söz gerçekten söyledi mi?”
“-Söyledi tabi” dedi ve bu sefer o sordu: “Söylemedi diyenler mi var?”
Cevabımız “O kadar çok ki!” oldu. Hem bize söyleyenlerden hem sağda solda yazanlardan birkaç isim sıraladık. Canı sıkıldı. Ben dedi, l963 yılında Âkif’ten Mektuplar’ı yayımladım. O kitapta Âkif’in o sözlerini Midhat Cemal Kuntay’a yazdığı bir mektupta göreceksiniz. Daha sonra ayrı mektubu Kurultay ve Yeniçağ gazetelerinde de yayınladım. “Böyle bir mektup yok” diye; şimdikilere ne oluyor? Rahmetli Âkif’in aynı mealde bir mektubunun da Neyzen Tevfik’in ağabeyi Şefik Kolaylı’ya da yazdığının da altını çizdikten sonra, Mahir İz’in önemini bir kez daha hatırlattı.
Gerçekten de Rahmetli Mahir İz tam bir Mehmet Âkif Hayranı idi. İz’in kişiliğinin oluşmasında Âkif’in rolünü hem kendisi bu ikiliyi tanıyan herkes kabul eder. İz’le Akif’in tanışmaları İlk Meclis Yıllarında başlar. İlk Mecliste Âkif Burdur Milletvekilidir. Genç Mahir İz ise ilk Meclis’in Zabıt Kalemi’nde görevlidir. Rahmetli İz’in müstesna şahsiyetini bilmeyen yoktur ve Sayın İz’in teypten naklolunan Tâceddin Dergâhı’nın açış konuşması o gün bugündür Safahat’ın her baskısında yer almaktadır. İz bu konuşmasında Âkif’in, “Allah bu Millet’e bir daha İstiklâl Marşı yazdıracak günleri göstermesin” dediğini hatırlatmaktan kendini alamaz. Demek ki Rahmetli Âkif Türk Milleti’nin yeni bir İstiklâl Marşı’na muhtaç olmamasını çok önemsiyordu. Yani Âkif, Türk Milleti’nin İstiklâl Savaşı’nı ebedî bir hürriyet ve ebedî bir devletin esası olarak görüyordu. Böyle olması için dua ediyordu.
Hal böyle olunca bu Savaşın bir numaralı ismi ve bu devletin kurucusu olan Atatürk için, “Eğer varsa, Allah benim ömrümden alsın O’na versin” demesini yadırgamamak gerekir. Gerçek bu iken “Keşke böyle bir şey söylememiş olsaydı” duruşu sergilemek Âkif’i sevmek midir yoksa Âkif’e tavır almak mıdır varın artık ona da siz karar verin.
Velhasıl, Muhittin Nalbantoğlu 1963 yılında Akif’ten Mektuplar’ı yayımlamış ve Âkif’in çok yakın dostu ve onu çok seven Mahir İz de bu kitabı görmüştür. Bu kitapta Âkif’in Mısır dönüşü Atatürk için söylediği sözler Midhat Cemal Kuntay’a yazdığı bir mektubun muhtevasında yer almıştır. Ve Rahmetli İz de son nefesini verdiği 1974 yılına kadar, “Hayır böyle bir mektup yok” dememiştir.
Bu vesile ile... Fırsat buldukça tekrarladığımız bir şeyi bir defa daha hatırlatmakta fayda görüyoruz. Akif’inden Karabekir’ine, Çakmak’ından Atatürk’üne Kurtuluş Savaşı kadrolarından herhangi birini dışlamak aslında “Sarı Öküzü kaptırmak” tır. Bir taraf Akif’i gerici diye devre dışı bırakmaya çalışır, öbür taraf Atatürk’ü “Dinsiz” diye gözden ve gönülden düşürmek ister. Aslında bunlar aynı merkezden, Türk’ü Anadolu’dan silmek isteyen Haçlı karargâhlarından beslenen zihinlerdir de çoğu farkında bile değildir.
Az kalsın, “Atatürk’ün Cuma Namazları” nı unutuyorduk. Bu bir kitap ismi. Muhitin Nalbantoğlu üzerinde çalışıyor. İnşallah bir an evvel tamama erer.