Atatürk’ün Ankara’dan gidişini kutladılar!
Atatürk’ün Ankara’dan gidişini kutladılar!
91 yıldır TBMM’de nöbet tutan Mehmetçik, dolaplarını bir kamyona yükleyip gitti, fotoğrafını yayımladılar...
Altına yazmışlar:
“Asker Meclis’ten ve Dolmabahçe’den çıkartıldı...”
Düşman askeri çünkü!..
***
Gerçi ertesi gün Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Kurumu yönetimine bir er atadı:
Mümtaz’er...
Çok büyük özelliği var:
Atatürkçü düşmanı...
Az gelir diye bir de yanına TSK’den ihraç edilmiş bir Zaman gazetesi yazarı...
Yani koca Türkiye’de arasanız, böyle iki kişi bulamazsınız.
Atatürk devrimlerini yaşatmakla görevli bir kurumun başına bula bula bunları buldular...
***
Bir gün sonra...
Kubilay’ın katledilişinin yıldönümü...
Cumhuriyete karşı dinci başkaldırının ilk denemesi olduğu için, cumhuriyeti yaşatmak isteyenlerin çığlık attıkları gün...
Tarihinde ilk kez Cumhurbaşkanı geleneksel mesajı yayımlamadı...
Lüzumsuz gördü demek...
***
Ve dün...
Atatürk’ün Ankara’ya gelişinin 92’nci yılı kutlamaları nedeniyle yapılan törenin baş kısmını, trafiği engellediği gerekçesiyle yine biraz kestiler...
Geçen sene de ortasını biraz kesmişlerdi...
Birkaç seneye kalmaz “Atatürk gelmemiş gibi” yaparsınız nasıl olsa...
***
Laik çağdaş cumhuriyete dönük yıkımın, yok edişin, istilanın, on yıllık değil, sadece son on günlük kısmına düşen bu kadardı...
Atatürk’ün Ankara’ya gelişinin yıldönümü...
Neyini kutluyorsunuz?..
Gelişini mi?..
Gidişini mi?..
Bekir Coşkun / Cumhuriyet
Genelkurmay Tayyipgiller tarafından asker üzerinde oynanan şu kasıtlı oyunları görmüyor mu?
Emin Çölaşan / Sözcü
Hakim hakimliğini yaparsa gazetecilere tahliye yolda
Aylar önce, gazeteciler OdaTV davası kapsamında tutuklandığında ilk günlerde, ortada dört başı mamur bir terör yapılanması olduğunu söyleyen bazı kişiler bilgisayardan çıkan Ulusal Medya 2010.doc, 000Kitap.doc, Nedim.doc, Sabri Uzun.doc, Hanefi.doc gibi word dokümanlarını kağıda basıp kanal kanal dolaşıyordu. Elbette bu gazeteciler gazetecilik faaliyetinden tutuklanmamıştı, işte delilleriydi. Bu word dokümanları...
***
Yine bir tv programında Nazlı Ilıcak, Sedat Ergin’in ‘Word dosyalarının kaydeden ismi ve tarihi kolaylıkla değiştirilebilir, bunlar nasıl delil... Ayrıca bu dosyaların virüsle bulaştığı yönünde iddialar var’ mealindeki sözlerini kesip, ‘Elbette, bu virüs iddiası kanıtlanırsa dava çöker’ demişti. Daha sonra Boğaziçi’nin bilirkişi raporunun önemli olduğunu, iddianamede bu word dokümanlarını inceleyen sağlam bir bilirkişi raporunun bulunmadığını yazmıştı. Ha bir de sitemi vardı: Boğaziçi raporuna medya niçin hiç ilgi göstermemişti? Halbuki bu kadar mühimdi.
***
Başka ne yapılabilirdi ki? 9 aydır içeri tıkılmakla kalmayıp, peşinen terörist ilan edilen, telefon tapeleriyle itibarlarına kast edilen bu gazetecilere ne denecekti? ‘Pardon, meslektaşım, siz gerçekten gazeteciymişiniz, Word dosyasından delil olmazmış. Birileri piyasaya çeşitli word’ler sürüp, istemediği kişileri tedavülden kaldırıyormuş’ filan mı diyeceklerdi? Hem öyle deseler, yani bu bilirkişi raporlarını dikkate alsalar, aynı word dosyası yöntemiyle süre giden Balyoz davasıyla ilgili de iki kelam etmek durumunda kalacaklardı. Zor işler, bu devirde.
***
OdaTV davasının yeni hakimi duruşmaya şu sözlerle başladı: ‘Bizim burada amacımız olgularla yakıştırmaları ayırıp bir karar vermek. Bakın bu sözümün altını çizin. ‘Eğer hakim gerçekten böyle yaparsa, yani olgulara bakarsa, gazetecilerin kısa sürede tahliye olacağını umuyorum.
Ve eğer hakim gerçekten böyle yaparsa, hakimliğini göstermiş olacak, aylardır yakıştırmalar yapanları da herhalde artık tarih yazacak.
Ezgi Başaran / Radikal
Sahte kanıtlarla yargılama yapılır
Birileri hâlâ iktidarın ne kadar güçlü, Başbakan’ın ne kadar muktedir olduğundan dem vuruyor. Siz 99 gazeteciyi hapse atar, geri kalan binlerce gazeteciye gözdağı verir, basına dünyada görülmemiş vergi cezalarını giydirir, herkesin telefonlarını dinler, hakkını arayan herkesi hapse atarsanız... Sizden daha güçlü kim kalır yeryüzünde...
OdaTV davasından yargılanan arkadaşlarımız dün hâkim önüne çıktılar...
Tutuklanmalarından bu yana geçen 9 ay içinde 3 üniversiteden bilirkişi raporu alındı...
Boğaziçi Üniversitesi, ODTÜ ve Yıldız Teknik Üniversitesi’nden gelen her üç raporun ortak yanı davaya konu olan belgelerin virüsle geldiği oldu.
Ne var ki mahkeme görmezden geliyor bilirkişi raporlarını...
Bir ülkede sanıklar sahte kanıtlarla yargılanabiliyor... Vicdanlar sessiz kalıyorsa...
Söyleyecek ne kalıyor geriye...
Melih Aşık / Milliyet
Eyvah daha da ileri demokrasi
“YENİ bir demokrasi paketi üzerinde çalışıyoruz”.
Bu cümle Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’a ait. Hani, Türkiye’de “ileri demokrasi” vardı, madem “ileri demokrasi” var, şimdi bu nasıl bir “demokrasi paketi” ?
“İleri demokrasinin” ne olduğunu geçen beş, altı yıl içinde çok iyi öğreniyoruz. Sonu gelmez tutuklamalar, hapisteki yazar, çizer, gazeteciler, arkası kesilmeyen davalar, gazete patronlarına anormal para cezaları hep “ileri demokrasinin” ürünü. Basın özgürlüğü kısıtlamalarına karşı tepkiler artınca, Beşir Atalay “Türkiye’de Amerika’dan daha fazla basın özgürlüğü vardır” diyor ve tarihe geçiyor.
Şimdi aynı Beşir Atalay “yeni bir demokrasi paketinden” söz ettiğine göre, “daha da ileri demokrasi dönemine” geçeceğiz anlaşılan. İleri demokrasi döneminde yaşadıklarımızı düşününce, eyvah, “daha da ileri demokrasi” döneminde kim bilir neler yaşayacağız.
Yalçın Doğan / Hürriyet
Başbakan racon kesince etekler suya eriyor
İbrahim Şahin’in TRT Genel Müdürü yapılmasındaki ısrarı hiç anlamamıştım. Eski Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer bu ismi defalarca veto etmişti. Ne zaman ki Gül Cumhurbaşkanı oldu İbrahim Şahin de nihayet asaleten o koltuğa oturabildi.
Çok mu yeteneklidir? Bilemem. Ama sadece elektrik faturalarından yıllık 550 milyon lira geliri olan bir kurumu yönetmek çok da zor olmaz. Hele kimse sizden zararın ve kalitesiz yayınların hesabını sormazsa, sıradan insanlar bile o koltukta oturabilir.
İbrahim Şahin bir Kürt şarkıcıya “Aşüfte” dediği için geldi gündeme son olarak. O konuşmada ayrıca “psikopat” deyimini kullandığını da öğrendik.
İbrahim Şahin haberi yayınlayan gazeteye tekzip gönderdi, üste çıkmaya çalıştı ve özür de dilemedi.
Ama sonra bir baktık ki Şahin özür dileyivermiş.
Sonra yine öğrendik ki Başbakan ve eşi Kürt şarkıcıya söylenen sözlerden çok üzüntü duymuşlar ve kendisini arayıp özür dilemişler, onu teselli etmişler.
Tesadüfe bakın, İbrahim Şahin bundan sonra özür dilemiş. Belli ki Başbakan raconu kesince, Şahin’in etekleri suya ermiş.
Bu arada ilginç bir durum daha var. Şahin özür dilemiş ama haberi yayınlayan gazeteyi arayan bir TRT yetkilisi esip gürlemiş. “Haberi sormadan yaptınız” demiş, “Bizim de 14 kanalımız var, sizin gazeteniz için Amerikancıdır dersek doğru olur mu?” diye sormuş.
Yandaşların bazen birbirlerine bozulduklarında verdikleri örneklerle de kendilerini ortaya çıkarırlar işte böyle.
Can Ataklı / Vatan
Sadakalarınızı vekillere verin
Milletvekillerinin emekli maaşlarına yüzde 100 zam yapıldı.
Meğer adamcağızlar ne kadar perişan imiş.
CHP’den imza atan 2 vekilden birisi olan Ahmet Toptaş; ‘Bir aydır et yiyemedik!’ bile buyurmuş.
Haberi okuyunca ağlayasım geldi.
Ey millet; Ramazan gelince fitrelerinizi milletvekillerine yollayın.
Sadakalarınızı da onlardan esirgemeyin.
Sonra ‘Bu paraya çalışılmaz!’ diye istifa falan ederler de Türkiye çöker...
Rıza Zelyut / Güneş
Adalet Bakanlığı sözcüsü gibi köşe yazarı
Hangi gazeteci, yazar Adalet Bakanlığı hakkında HSYK hakkında kalem oynatsa ertesi gün karşısında Nazlı Ilıcak’ı buluyor.. Ilıcak, bakanlık sözcüsü gibi, o yazarın iddialarını çürütmeye çalışıyor.. Yazana kızıyor, hafiften hakaret bile ediyor.. O yazıyı kaleme alanla kurum arasındaki, bakanlık arasındaki mesele.. Sana ne? Bakanlıktan bu iş için ücret alıyorsan bilelim.. Gönüllü yapıyorsan onu da bilelim.. Basın sözcüsü muamelesi çekelim..
Adalet Bakanlığı’nı savunmak sana mı kaldı? Bu nasıl gazeteciliktir, bu nasıl yazarlıktır..
Dün yine köşesinde döktürmüş.. Hürriyet’ten Şükrü Küçükşahin, savcı ve hakim atamalarıyla ilgili bir yazı kaleme almıştı.. HSYK, Küçükşahin’in iddialarına cevap verdi.. Cevaba cevabı Küçükşahin vermeli değil mi?..
Olur mu? Nazlı Ilıcak durur mu?
Bakanlığın basın sözcüsü ya!
Küçükşahin’e vermiş veriştirmiş.. Vay sen o yazıyı nasıl yazarsına getirmiş.. İddialarını tek tek çürütmeye kalkmış..
Bir daha tekrarlıyorum sana ne?
Hafiften de tehdit etmiş.. Demiş ki;
“Küçükşahin’e küçük bir nasihatim olacak ‘Derviş Yunus bu sözü eğri büğrü söyleme /seni sigaya çeken bir Molla Kasım gelir”
***
Vay vay vay! Bizleri sigaya çekecek olan Molla Kasım, Nazlı Ilıcak oluyormuş.. Kendine biçtiği misyona bak.. Yarabbi ne günlere kaldık.. Bakanlık sözcüsü gazeteciden Molla Kasım ha!
Mehmet Tezkan / Milliyet
Bir günde 36 gazeteciyi demir parmaklıkların arkasına atan bir ülke mi Arap Baharı’na demokrasi esintisi olacaktır?
Sedat Ergin / Hürriyet