Atatürk'ün Altemur'u
Gazi'nin oğlu gitti... Uzun süredir ağırdı Altemur Amca... Ruhunu teslim ederek cennete doğru yola çıktı. Cumhuriyeti ve Cumhuriyetimizin kazanımlarını doyasıya yaşamanın bahtiyarlığını yaşarken, Cumhuriyetimizin değerlerinin ortadan kaldırılması yönündeki çalışmalardan endişe duyarak öldü. Cumhuriyeti kuranların arasında olan babası Kılıç Ali ile ilgili yaşanmış hikayeleri, Kılıç Ali'nin Kayseri'ye gelip Mustafa Kemalin emriyle Kuvva-i Milliyeyi teşkilatlandırma çalışmalarını merhum dedem Kamberli Osman Ağa'dan dinleyerek büyümüştüm. Altemur Amca ile yıllar sonra yollarımız gazetecilik mesleğinde kesişti Türk basınının iki okulundan biri olan Tercüman'da... Şimdi hapiste olan Nazlı Ilıcak'ın kaprisleri ve Turgut Özal'ın ambargoları yüzünden iflas aşamasına geldiği sıralarda vaziyeti toparlamak için gelmişti Tercüman'ın başına. Devlet terbiyesi, diplomatik ahlakı, kibar ve centilmenliği ile bozulmuş ilişkileri tamir etmeye, gazeteyi millî çizgiye çekerek ülkesine hizmet etmeyi amaçlamıştı. Tek kuruş talep etmedi. Personelin maaşının ödenmesini istedi. Nazlı Ilıcak'ın gazetenin Genel Yayın Yönetmeni Altemur Kılıç'ın çerçeveli fotoğrafını tuvalete atmasına çok içerledi. Ve gitti...
***
1995 seçimleri öncesinde merhum Alparslan Türkeş'in daveti ile MHP'den İstanbul milletvekili adayı oldu. Devrin il ve ilçe yöneticileri O'nun bilgi birikiminin farkında değildi. Yine Türkeş'in talimatı ile Kılıç'ı o seçim çalışmalarında yalnız bırakmadım. 1991'de babamı kaybetmiştim, baba-oğul olduk. Kuleli ve Harb Okulundan arkadaşım Güray Değerli Gaziantep'te bir hurdacıda Kılıç Aliy'le ilgili filmler bulmuştu. Birlikte evine giderek o filmleri gösterip babasının yanındakilerin isimlerini öğrendik. Heyecandan gözyaşlarını tutamamıştı. O paha biçilemez filmlerin değerini bilmeyerek bir hurdacıya satanların kültürü ve eğitim seviyelerini konuştuk uzun uzun. Çankaya ve Florya Köşkü'nde Atatürk'ün yanaklarından öpüp, hangi okullarda okuyup, ülkeye hizmetle görevlendirilişini dinledik.
Cumhuriyetimizin hafızasını yitirdik bir bakıma... Onun tecrübelerinden yararlanamadık.
***
Yıllarca Cumhuriyet tarihi dersi verircesine yazılarını esirgemedi bizden. Bilgisayar kullanır. Yazılarını mail yoluyla gazeteye yollar, daha sonra düzeltilmesi gereken bölümler olursa da telefonla arardı. Şemdinli ile başlayıp Atabeyler ile devam eden kumpas davalarının peşine düştüğümde beni teşvik ederek cesaretlendirenlerin başında Altemur Amca vardı. Ergenekon, Balyoz ve Casusluk kumpasları için Silivri yollarına düştüğümde duruşmaların öncesi ve sonrasında telefon ile arar, gözyaşları arasında gelişmeleri takip ederdi. Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanları dahil yüzlerce Türk subayının tutuklanmasını hiç hazmedemedi. ''Şu Paşalara selam söyle. Evladım durumumu biliyorsun, evden çıkamaz hale geldim. Oysa o mahkeme salonunun en ön sırasında olmak istediğimi biliyorsun. Bu duygularımı Mustafa Kemal'in askerlerine ilet'' derdi. Duruşma arasında telefonla arar, isim isim selam söyleyen askerlerin ismini zikredince yine ağlar, yazılı olarak göndermemi isterdi. ''Artık pilim bitiyor, şarj edemiyorum'' diye yazdığı veda mektubundan sonra ''Hani direnecektik?'' diye sordum. ''Bedenim izin vermiyor ki...'' cevabından sonra ısrar etmenin bir anlamı yoktu. Son iki yılında çoğu zaman telefonda bile konuşamadı. Üç aydır bilinci kapalıydı. Çok sevdiği Atatürk'e, onur duyduğu babasına, ömürlerini Türk Milletine adayan dava arkadaşlarına kavuştu. Ruhu şad olsun...