"Atatürk'ten sonra ufku olan bir siyaset adamı gelmemiş" diyen Günay'a i

Oku da, biraz örnek al!
Türkiye’nin tarih merkezi Sultanahmet yeni bir müze kazandı... Marmara Üniversitesi’nin eski merkez binasının alt katı Cumhuriyet Müzesi’ne dönüştürüldü...
Atatürk Anadolu Medeniyetleri Müzesini 1921 yılında, daha Sakarya Savaşı sürerken kurdurmuş... Müzeyi ve müzeciliği Cumhuriyet’in temel direklerinden biri olarak ele almış... Antalya Müzesi 1922, Sivas Müzesi 1923’te kurulmuş. Atatürk 1931 yılında Konya’dan İnönü’ye yazdığı mektuba: “İstanbul’dan başka Bursa, İzmir, Antalya Adana ve Konya’da mevcut müzeleri gördüm...” diye başlar. Kadro ve uzman yetersizliğinden söz eder. Yurtdışına arkeoloji öğrenimine öğrenci gönderilmesini ister. Halet Çambel, Ekrem Akurgal gibi değeri bilim insanları başlatılan seferberlikte ilk gönderilenlerdir. Ne var ki bütün bunlar Atatürk’ün “rakısı” kadar bilinmez! Cumhuriyet Müzesi bu bilgilerin yeni nesillere taşınması için de bir araştırma merkezi görevi yapamaz mı?
Diyordu ki Atatürk: “Vatanın sahibi olmanın yolu, o topraklarda yaşamış tarihi olayları bilmek, uygarlıkları tanımak, sahip olmaktan geçer”...
Sultanahmet Meydanı’nda cumhuriyet döneminin ilk kazıları 1926 yılında hükümetin izni ile British Academy tarafından başlatılır. Atatürk kazı mahalline gelerek inceleme yapar. Ata’nın bu kazıları denetlerken çekilmiş fotoğrafları mevcuttur.
1935 yılında Alaca-höyük kazılarının başlatılması emrini verir... 1935 - 38 yılları arasında Sultanahmet kazılarında J.H Baxter, Bizans Büyük Sarayı’na ait mozaikler ile Altın Saray’ın zeminini ortaya çıkarır. Bu kazılar Türk arkeolog veya müze yetkililerinin gözetiminde yapılır. 1934 yılında İstanbul Üniversitesi’ne bağlı Arkeoloji Enstitüsü kurulur.
Osmanlı Türkiyesinde topu topu 6 müze vardır. Atatürk döneminde, 26 müze daha meydana getirilir.
Ayasofya 1934 yılında Atatürk’ün emriyle müzeye dönüştürülür. Mozaikler ortaya çıkarılır. Studios Kilisesi (İlyas Bey Camii) Pammakaristos (Fethiye Camii) ve Khora (Kariye Camii) 1945 yılında ulusal anıt ilan edilir. Kariye 1948’de müze olur.
Yeni kurulan Marmara Üniversitesi Cumhuriyet Müzesi, Cumhuriyet Türkiyesinin arkeoloji ve müzecilik çalışmaları konusunda bir dokümantasyon ve araştırma merkezi olma görevini de üstlenebilir... Keyfiyet Sayın Rektör Necla Pur’un zarif ilgisine sunulur...
* Melih Aşık/Milliyet


++++++

Bugün kaderine terk edilen, koleksiyonu adeta talan edilen Resim-Heykel Müzesi 20 Eylül 1937’de Atatürk tarafından açılmıştı.

Emanetini korumakla başla!
Atatürk’ün kimilerince “diktatörlük” diye tanımlanan ‘toplum inşa etme projesi’ni besleyen en önemli unsur, geliştirilen ‘eğitim ve kültür politikaları’ydı. İnkılaplar, bu alanlardaki kurumsallaşma çalışmalarıyla desteklendi.
İlk ve ortaöğretim kurumları, üniversite, Millet Mektepleri, Türk Dil ve Türk Tarih kurumları... Ulus-devletleşme stratejisinin bir diğer aşaması da arka arkaya açılan müzelerdi.
Cumhuriyet’in ilk yıllarından itibaren ‘Atatürk’ün emri ile’, kısa sürede, insan üstü çabalarla oluşturulan bu kurumlar, asla aristokrasinin boş zamanlarını değerlendirme mekanı olarak düşünülmedi... Buralar milletin tarihi ile kaynaşma alanları olarak tasarlandı.
Millet, bu müzelerde sergilenen eserlerle yıllarca yok hükmünde sayılan kimliği ile tanışacak, düşünme ve yaratma kabiliyetinin önüne çekilen setleri aşacak ve zaman içinde kendi üretimi ile sonraki nesilleri besleyecek, geride kendine ait eserler bırakacaktı... Yani tarihini yazacaktı...
“Türkiye’ye Atatürk’ten başka ufuk sahibi siyasetçi gelmedi” diye dövünen Kültür Bakanı, Atatürk’ün tuğla tuğla ördüğü milli kültür kurumlarının kapılarını kaç kere çaldı acaba? Atatürk ve rejim ile sorunu olan insanları istihdam etmekten fırsat bulup da, emanetini korumak için birşeyler yaptı mı? Az laf, çok iş Bakan Bey! Müze binalarını bile milli kültür miraslarının korunmasına vesile olsun diye, tarihi yapılar içinden seçen Atatürk’ün bütün kültür mirası kaderine terk edilmişken, ‘Ankara’da sergi salonu yok’ diye feryat, ucuz kahramanlık olmuyor mu?
Ankara Resim-Heykel Müzesi kaç yıl kapalı kaldı?
İstanbul Resim Heykel Müzesi’nin 50’lerden beri bekleyen tadilatına, Dolmabahçe’nin avlusunda enkaza dönüştüğü gün mü başlanacak?
Yoksa bütün mesele bu mu?
O’ndan kalanların yıkılışını izleyip, yerine O’ndan iz taşımayan bir şeyler yapmak mı?


++++++


Kriz için aile meclisi ne diyor?
Biliyorum ki, Başbakan kendi çevresinin sözlerine kulak verir. Bu yüzden ona bir önerim var:
- Cumhurbaşkanı Gül’ün 17 yaşındaki oğlu ve “Adresime Gelsin Bilişim Teknolojisi ve Ticaret Limited Şirketi”nin kurucusu, mısır zincirleri sahibi Mehmet Emre Gül’e...
- Cumhurbaşkanı’nın damadı ve bilgisayar teknolojisi şirketi ortağı, inşaat şirketi sahibi, ihracatçı-ithalatçı Mehmet Sarımermer’e...
- Cumhurbaşkanı’nın babası ve Asteksan Ltd. Şirketi’nin sahibi Ahmet Hamdi Gül’e sorsun...
- “4,5 milyon dolarlık gemiciğin” sahibi kardeşi Mustafa Erdoğan’a, oğlu Ahmet Burak Erdoğan’a, dünürü Osman Ketenci’ye...
- Eğitim sponsoru, arkadaşı, Ramsey patronu Remzi Gür’e...
- Sabah-atv Grubu’nun yöneticisi damadı Berat Albayrak’a...
- Gıda, yem, yumurta, şeker, konserve, mısır ve teknoji sektörlerinde çığ gibi büyüyen Maliye Bakanı’nın ticaret dâhisi çocukları Abdullah’a ve Fatma’ya...
- Denizcilik ve inşaat sektöründe mucizeler yaratan Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın çocukları Erkan’a, Bahar Büşra’ya...
- Devlet Bakanı Murat Başesgiolu’nun iş adamı oğlu Hakan’a...
- Bayındırlık Bakanı Faruk Özak’ın müteahhit oğlu Mehmet Akif Özak’a sorsun!
Eğer, “Kriz yok, bildiğiniz gibi devam edin” derlerse, söz bu sütunlarda bir kez bile “kriz” sözcüğü yazdığıma tanık olmayacaksınız...
* Mustafa Mutlu/Vatan

++++++

Karakaş’a da biz soralım
Eser Karakaş, “Brükselde yaptığı talihsiz konuşmanın ertesine denk gelmesinin tamamen tesadüf olduğunu belirtme lüzumu hissederek” ( Strasburg’da durum nasıl bilmem de, biz buralarda yarası olan gocunur deriz) Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül’e bir dizi soru sormuş:
1- Türkiye 2009’da toplam ne kadar savunma harcaması yapacaktır?
2- Ne kadarı TBMM ve Sayıştay denetimindedir?
3- Ne kadarı şeffaf ihale kurallarına göre harcanmaktadır?
4- Bir profesör eskiden kıdemli albay maaşı alır idi; şimdi nispi durum nedir?
Pek özendim Hocam, birkaç soru da benim sorasım geldi:
1. Karınız Işıl Karakaş Hanımefendi’nin AİHM’deki görevi nedir?
2. Bu göreve gelmesinde sizin rolünüz nedir?
3. Karınız için aracı oldunuz mu?
4. Cumhurbaşkanı’na duyduğunuz aşırı muhabbetin bu konuyla bir alakası var mı?

++++++

Çemkir demedik, anır!
Engin Ardıç sözünü tutmadığı için anırması beklenirken, yine, saplantıya dönüştürdüğü ’ilk Cumhuriyet kadroları’na sataşmaya başladı

Savaştan yeni çıkmış, fakir bir ülkenin insanları alyanstan başka ziynet eşyası alamamış, takamamış olabilirler... Yeniden milletleşme süreci, köylerde, tarlalarda, labaratuvarlarda, kara tahta önlerinde, fabrikalarda, aydınlarla-geri bırakılmış kitleler arasındaki öğretmen-öğrenci ilişkisi içinde geliştiği için, dış görünümde belli bir ‘ölçü’, ‘ciddiyet’, ‘disiplin’, vurgulamayı istemiş olabilirler... Batı’nın ‘ilim ve tekniği’ni alıp ‘kendi kültürlerini’ yaşadıkları için, oralarını buralarını açmamış olabilirler... ‘Rahibe’ oldukları için değil de, ahlak kavramından haberdar oldukları için cinsel metaya dönüşmemişlerdir... Cepheden henüz çıkmış, hem savaşçı, hem anne, hem öğretmen, hem memur, hem işçi... oldukları için ‘topuz’ fonksiyonel gelmiş olabilir, yoksa her kadın bilir saçını savurmayı...
Sen; Bir gün AB, Kopenhag’da toplanır da, ‘Avrupalı ülkeler’de geçerli olan kriterleri Türkiye’ye dayatır mı, Ulusal Program, ‘halkı kandıranlara’ cezai yaptırım öngörecek biçimde düzenlenir mi? Maastricht kriterlerine, ‘bedelli kalemler’in avucuna 500 bin YTL sıkıştırıldığı devletler, tam üye olamazlar maddesi eklenir mi?.. diye düşüneceğine, yine nelere takılmışsın... Bir gün sayfanın aşağısına attık; gevşemişsin...
“Rahibenin iyice başına menopoz vurmuş olanı da, elinde bayrağıyla katıldığı cumhuriyet mitinginde ”Ahmet Necdet Sezer’i istiyorum“ diye bağırarak kendini yerlere atar”mış! Köşe yazarının başına antropoz vurmuş olanı ne yapar?
Aşırı strese girer de, ‘Cumhuriyet kadroları kabusu’nun metastazına neden olabilir mi?
Bunun sonucu bazı işlev bozuklukları yaşayabilir mi?
İşkillendirmek gibi olmasın ama, sende hafıza kaybı mı başlıyor Engin?
Biz senden çemkirmeni istemedik ki!... Anıracaktın!
Söz verdiğin gibi... Taksim Meydanında! Bak 18. gün, yılmak yok, basında güvenin tesisi için, anırtana kadar takibe devam!


++++++

GÜNÜN SÖZÜ
Yalakalık yapan karikatürist, ‘çizgiyle mizah sanatı’na istifa dilekçesini

yazmış demektir... Bu durumdaki
karikatüristin kendisi bizzat
karikatüre dönüşür.
* İlhan Selçuk / Cumhuriyet

++++++

İsabet olmuş!
Akşam’dan Ali Ekber Ertürk’ün haberine göre, Erdoğan’ın Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın diye Çamlıbel’in şiirini okumasına yol açan danışmanı kızağa çekilmiş.
Haberde iki farklı vurgu var:
Önce “Başbakan Erdoğan’ın Uluslar- arası Türk Dil Kurultayı’nda okuduğu yanlış şiirin faturası, konuşma metnini hazırlayan danışmana kesildi” denmiş. ’Şiirin cefasını da çeken, sefasını da süren siyasetçi’ye göz göre göre yanlış şiir okutursan bedelini ödersin...
Haberin devamındaki diğer ifade şu: “Kararda, ’benim hatam’ diyen Şahin’in olayın üzüntüsünü atlatamaması da etkili oldu.”
Görevden alınmasında hakikaten sorumluluk duygusunun payı varsa, yani Şahin “Ben böyle bir hatayı nasıl yaptım, artık bu görevi sürdüremem, hakketmiyorum” gibi bir utanca bürünebildiyse bravo! İnsanlık için doğal ama siyaset için az rastlanır erdemdir, kişinin kendini bilmesi...
Görevden alındıysa da, görevi bıraktıysa da... İki durumda da isabet olmuş!


++++++

MİNİ YORUM
Linç ediciler

TV dizileri ve sinemadan da tanınan ünlü bir tiyatrocu tecavüze uğradı. Duruşması yapılınca, dört ay önce olmuş olayı, genç sanatçının boy boy fotoğraflarıyla manşetten okuduk. 4 ay boyunca bu haberi duymadan yaşayabildiğimize göre, hayatımızın geri kalanını da, o kızın tecavüze uğradığını bilmeden sürdürebilirdik herhalde. Her gün onlarca insanın başına gelen bu olayın her ayrıntısından haberdar olmak topluma ne kazandırdı? Haberdar etmek, medyaya ne kazandırdı? Gazetecilik, insanların hayatlarını linç etmek mesleğine mi dönüşüyor yoksa?
* Selcan TAŞÇI

Yazarın Diğer Yazıları