Atatürksüz Çanakkale
1990’lı yıllarda yaptığımız Çanakkale ziyaretinde rehberliğimizi Mehmet Niyazi Bey yapmıştı. Olağanüstü heyecanlanmıştım. Hoca’nın anlattığı yaşanmış öyküle kafilemizde bulunanların tamamını ağlatmıştı. Ömrünün önemli bir bölümünü (22 yıl) Çanakkale Savaşları’nın araştırması ile geçiren Mehmet Niyazi, Almanya’da askeri arşivleri araştıran az sayıdaki araştırmacıdır. Mütavazılığı ile gönlümüze girmişti. 1998 yılında ünlü “Çanakkale Mahşeri” adlı romanı yayınladığında çok duygulanmıştım. Kitap dağıtıma çıkmadan alıp sabaha kadar okudum. Hiç uyumadan rahmetli Necdet Sevinç ile beraber çalıştığımız gazetenin yolunu tutum. Sadece gazetecilikte değil insan ve adam olmakta öğretmenim olan Necdet Ağabeye kitabı uzattı. Ertesi gün öfke ile “İçinde Mustafa Kemal’in olmadığı Çanakkale olur mu? Mehmet Niyazi’yi severim ama Gazi’ye Çanakkale’de sıradan bir yarbay muamelesi yapmış. Af etmem mümkün değil!” ultimatonu verdi. Yeniden daldım satırlara haklıydı Necdet Sevinç... Bu eleştirileri ilettim hemen. “Sonuçta roman... Detaya girmek olmuyor. Necdet Bey kasıt aramasın” sözleriyle geçiştirdi “ Mehmet Niyazi. Ben yine de bu eserin okunması gerektiğini yazdım, anlattım. Dahası bu kitaptan sinema filmi çıkacağı ön görüsünde bulundum.
“Kara Tren” şarkısıyla tanıdım Özhan Eren’i... Mütavazı duruşuyla iyi müzik yapıyordu. Derken ” 120 “ filmi ile sinemaya girdi. Sarıkamış öyküsü sevildi de. Ama Özhan Eren asıl başarılı olduğu alan müzikte günün ekonomi koşulları yüzünden AKP’ye seçim şarkıları yapınca mim koydum. Bir dönem sevdiğim Uğur Işılak gibi Özhan Eren’i de tavan arasındaki sandığa kaldırmak zorunda kaldım. Devasa reklamlarla yeni filmi “Son Mektup” un afişlerini gördüm. Maşallah bankalardan, holdinglere kadar sponsor denen katkı yapan kuruluşlar var. Devlet bütçesinden 1 milyon 750 bin lira teşvik almış. İçime kurt düştü tabi. İmdadıma Selcan Taşçı yetişti. Filmin galasını seyredip geçtiğimiz gün “İnşallah bu “son mektup”tur gerçekten “başlıklı yazısı ile” Atatürksüz Çanakkale”yi teşhir etti. Öte yandan Milli Eğitime bağlı okullarda idarecilerin 10 TL karşılığında öğrencileri bu filmi seyretmeye zorladığı haberi düştü. Canım sıkıldı... Midem bulandı...
Sarıkamış faciasında Enver Paşa’ya haksızlık yapıldığı kanaatimi her alanda tartışırım. Ancak Çanakkale’de Genelkurmay Başkanı olan Enver Paşa’nın adının dahi anılmayışını da affetmem mümkün değil. Tarih sahnesine Çanakkale’de mührünü vuran Mustafa Kemal’in hakkını nasıl veriyorsak, Türk Ordusunun Genelkurmay Başkanı olarak bütün sorumluluğu taşıyan Enver Paşa’nın da etkisini inkar edemeyiz.
Lafa gelince Osmanlı hayalleri kuran zihniyetin Cumhuriyet ile kavgası, davası var anladık. Mustafa Kemal’i inkarları, Atatürk’e takındıkları hain tavrı biliyoruz. Ama Enver Paşa’dan ne istiyorlar. Sonuçta Osmanlı Paşası, Padişahın Genelkurmay Başkanı değil mi? Şehid Enver Paşa’nın Türk olması, Türk Milliyetçisi olması o kafa için yeterli kusur olsa gerek.
Sinemaya da siyaset soktular... Yandaş filmlere milyonlar akıyor, sinema salonları tahsis ediliyor ama son yılların yozlaşmasını yeren, hicveden “OHA” filmine salon yok. Her fırsatta hatırlatacağım. “Oflu Hocayı Aramak-OHA”
filmi 22 Mayıs’ta vizyona giriyor. Hemde seçimden önce. Bakalım Türk insanının zeka seviyesi ile alay edenler, insanımızın sinema tercihi karşısında hangi yalana başvuracak. Hani sansür metodunu uygulayacak!