Atatürk’e Ayasofya ihaneti!
Allah (c.c.) hayırlı uzun ömürler versin Tahir Büyükkörükçü Hoca bir vaazında bir gün Ayasofya’da Fatih Sultan Mehmet ve ceddimize dua etmek için ellerini kaldırdığında görevlinin, “Burası müze, dua edemezsiniz!” diye engel olduğunu anlatmış, cemaat de üzülmüştü.
Son günlerde öğrendik ki dünyada bir “Uluslararası Ayasofya Kilise Bölgesi Organizasyonu” diye bir örgütlenme varmış.
İşte ben, bu örgüt 200 üyesi ile birlikte Ayasofya’da ibadet etmek isteyince hatırladım Tahir Hoca’nın o vaazını. Sürekli Atatürk suçlanmıştır Ayasofya’yı “müze yapan” olarak.Sahi Ayasofya’yı 500 yıllık camilikten Atatürk mü çıkarttı?
Aslında bu soruların bugün için bir anlamı yok, çünkü tarihi vesikalar Ayasofya’nın bir “katakulli” ile ve “Atatürk’e rağmen” cami olmaktan çıkartılıp, müze haline getirilmiş olduğunu apaçık göstermekte.
Meselenin bu köşeyi aşan uzun bir geçmişi var. Biz, ne demek istediğimizi iki alıntı ile aktarmaya çalışalım.
* Ayasofya’nın müzeye çevrilmesi için Ağustos 1934’te İstanbul Müzeler Müdürü Aziz Ogan başkanlığında 9 kişilik bir heyet kurulur.
* Heyet, 27 Ağustos 1934 tarihinde Milli Eğitim Bakanlığı’na bir rapor sunar. Raporda, ibadet kısmının kapatılıp Bizans Asarı Müzesi haline getirilmesini ister.
* Heyet, Caminin etrafındaki yapıların yıkılması için Vakıflar Genel Müdürlüğü’nden yardım ister. Vakıflar, reddeder, mesele Atatürk’e intikal eder.
Meselenin “Atatürk sürecini” Gazeteci Ziyad Ebuzziya’nın kaleminden aktaralım:
“Ayasofya işini inceleyen komisyonun cami kısmını da müzeye çevirmek teklifinde bulunduğu Bab-* Ali’de duyulmuştu. Komisyon’un bu yersiz ve üzücü düşüncesinin, hükümetçe ne dereceye kadar benimsendiğini öğrenmek üzere Velid Bey, beni Maarif Vekili ve Dahilliye Vekiline gönderdi. Abidin Özmen Bey’i (Maarif Vekili) ziyaret ederek Ayasofya hakkında, Vekaletinin tasavvurlarını sordum. Rahmetli Ayasofya’nın ibadete kapatılmasının söz konusu olup olmadığını sorunca, irkildi ve ’İbadete kapatmak mı? Komisyon çizmeyi aştı. Böyle münasebetsizlik olur mu hiç? Ayasofya camidir, aynı zamanda da müze olacaktır. Maksat budur.’ dedi. Vekilin bu sarih teminatına rağmen endişeliydim. Kendisi Atatürk’ün yakını değildi. Buna mukabil, o sırada dahiliye vekili olan Şükrü Kaya Bey ise, Atatürk’ün yakınıydı. Kendisine gittim. Aynı suali sordum. Rahmetli Şükrü Kaya Bey de ’Kesinlikle söz konusu değil.’dedi ve ilave etti: ’İbadet bölümünü Bizans müzesi yapmak fikrine Atatürk fena halde kızdı.’dedi.”
Bu gelişmelere rağmen Ayasofya Bakanlar Kurulu Kararı ve Atatürk’ün imzası ile müze haline getirilir, amma...
İşin bir “amma”sı vardır.
Çünkü kararnamenin altında “Atatürk” imzası var, oysa kararname çıktığında Gazi’ye Atatürk soyadı veren kanun henüz çıkmış değil, bu bir. Ayrıca, kanun çıktıktan sonra Atatürk’ün attığı imza ile kararnamedeki Atatürk imzası birbirini asla tutmuyor, bu da iki. Yani imza “çakma” bir Atatürk imzası, bugün bu da ispatlanmış durumda.
Üstelik.. Ayasofya’yı cami olmaktan çıkarıp müze halin getiren hükümet kararnamesi de muhtemelen “çakma” bir kararname.
Millî Gazete’de Ekrem Şama’nın kararnameye itirazı iki noktada düğümleniyor:
a) Ayasofya’nın statüsünün müze olarak değiştirilmesine ilişkin 24 Kasım 1934 tarihli ve1589 sayılı Bakanlar Kurulu Kararnamesi’nin ana metninin birinci sayfasında Kararlar Müdürlüğü, ikinci sayfasında ise Muamelat Müdürlüğü antetli kağıtlar kullanılmış.
Bu nasıl izah edilebilir?
b) Bu kararname, 24 Kasım 1934 tarih ve 1589 sayılı olarak gösteriliyor. Ancak 22 Kasım 1934’te çıkan en son kararname numarası 1590’dan 1606 sayısına kadar numaralandırılmış. Ayasofya kararnamesi bu tarihten iki gün sonra çıkarılmış gösteriliyor. O zaman bu numaralar nasıl izah edilecek? 24 Kasım tarihli kararnamenin numarası nasıl olur da 22 Kasım’dakinden önceki sayıyı ihtiva edebilir?
Nedir bu Atatürk’ün “kriptolardan” çektiği?