Atatürk Suriye'nin birleşme teklifini neden reddetti !
Suriye ve dolaylarındaki toprakların, Orta Doğu'nun baş belası olacağını tahmin edenlerin başında Atatürk geliyor.
Gerçekten de "yakın dönemde" Suriye ve dolayları, zaten öteden beri sancılı olan bölgenin en "dehşetengiz" toprakları olmaktan bir türlü kendini kurtaramıyor.
24 Nisan 1920'de Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin birinci ilk gizli celsesinde, Suriye Kralı Faysal hakkında bilgi veren Atatürk, İngilizlerin Suriye'yi Fransızlara terk ettikten sonra, onu Irak'a taşıdıklarını ve 22 ay sonra Arap devletinin parçalandığını vurguluyor ve tarihi sözlerine şöyle devam ediyor:
"Kral Faysal, (biz yanlış yaptık siz ise bir millî mücadele veriyorsunuz bu hatamızı giderelim, bizi millî mücadelenize alın biz de gerçek istikrara kavuşalım) şeklinde mektup yazıyor."
Atatürk'ün verdiği cevap ise her şeyi açık anlatıyor.
"Hayır biz bir millî mücadele veriyoruz yeknesak bir devlet kuracağız siz de Arap milliyeti içinde mücadelenizi verecek şekilde örgütlenin ve ondan sonra süpranasyonal milliyet üstü bir devlet olabilir, bir federasyon veya konfederasyon halinde bir araya gelebiliriz."
İşte Türk dış politikasının kuruluşunda Atatürk'ün gösterdiği hedef buydu.
Şimdi çoğu insanın aklına bir çırpıda şu ayrıntılar takılıyor.
"Biz gelecekte, bu bölgede barış içinde mi yaşayacağız yoksa (bölge devletlerinin) aralarındaki ihtilaflardan yararlanarak varlığımızı mı muhafaza edeceğiz?"
Amerika, Geliştirilmiş Orta Doğu Projesi'yle bir barış vaat ederek bölgeye müdahale ediyor.
Dünya tek kutuplu gözüküyor ama çok yakın gelecekte yeniden çok kutupluluğa dönülebilir bir manzara seriliyor.
Bu sadece ekonomik değil sosyal ve kültürel entegrasyonların da yarattığı bir temel kültür yapısı taşıyor ve onlarla bir araya gelinme ihtimali bulunuyor.
Aslında Türkiye'nin, "çok komşulu bir ülke" konumunu muhafaza etmek mecburiyetinde olduğunu bütün Dünya biliyor.
Atatürk'ün Suriye ve dolaylarındaki topraklar için projesi gayet net olmakla beraber, derin bir stratejiye dayanıyor.
Nitekim, teklif edilen Arap topraklarından vazgeçilip sadece bir Türk bölgesi olan Hatay üzerinde durulması akıllılığı ve kararlılığı ispatlıyor.
"Tarih tekerrürden ibarettir"
Gündemi allak bullak eden ve kim ne derse desin, AKP'yi hatta Türkiye'yi güç durumda bırakan Suriye'nin trajik fotoğrafına bakarken, eski tarihlere de göz atmak gerekiyor.
Gerçekten de, sanki tarih tekerrür ediyor.
Bir zamanların "güçlü" Suriye Cumhurbaşkanı Şükrü El Kuvvetli'nin "derin" sözleri ve sitemleri tarihi adeta canlandırıyor:
"Durup dururken, şimdi Türkiye sınırlarımıza asker yığıyor.
Celal Bey, Adnan Bey, İsmet Paşa, bunlar akıllı insanlardır.
İsmet Paşa her ne kadar muhalefette ise de ağırlığı olan bir devlet adamıdır.
II. Dünya Savaşı'nda ben, Kudüs Müftüsü Hacı Emin El Hüseyin, Ekrem Ziter, Riyat El Sulh, Suriye'nin, Lübnan'ın ve tanınmış siyasi kadrosu, Fransızlar ve İngilizlerden kaçarak, İstanbul'a gittik ve orada siyasi mülteci olduk.
Şimdi soruyorum, Adnan Bey ne yapmak istiyor?
Yeniden Osmanlı İmparatorluğunu mu yaşatmak istiyor, Orta Doğu'da?
Bizi komünist yapacaktır Adnan Bey.
Hem de zorla komünistlerin kucağına atıyorsunuz bizi.
Komünistler, Suriye'ye yerleşirse, sınırımızda bin kilometreyi bulan yumuşak bir karnımız vardır.
Esasen Rusya'nın isteği o değil mi?
Akdeniz'e, Basra Körfezi'ne yerleşmek...
Sıcak denizler peşinde değil mi?
Bu petrol varken, Amerika, İngiltere ve Rusya daima burada kalacaklardır.
Kavganın sahası Orta Doğu'dur.
Bütün oyunlar burada oynanacaktır.
Bu oyundan ne Adnan Bey'e, ne Nasır'a, ne de bize fayda gelir.
Gelin, el ele verelim.
Birlikte meselelerimizi çözelim, menfaatlerimiz müşterektir.
Biz, birbirimizi sevmeye, birbirimizle iyi geçinmeye mecburuz"
Görülüyor ki tarih, hem de Türkiye'ye büyük zararlar verecek şekilde tekrarlanıyor.