Atatürk öldürüldü mü?
Ankaralı işadamı Muhammed Yüksel, Beyaz TV’de, Latif Şimşek’in sunduğu “Dinamit” programında, “Bu fotoğraflar elime açıklayamayacağım bir yerden geldi ve bu fotoğraflar Genelkurmay arşivlerinde bile yok” diyerek, Atatürk’ün ölüm sonrası yapılan otopsi raporlarını yayınladı.
“Arşivci” kimliği ile tanınan Yüksel’in iddiası şu: “Atatürk zehirlenerek öldürüldü.”
İddiasını destekleyen görüşü ise gayet mantıklı:
“Otopsi raporu niye yayınlanmadı?”
Fotoğraflar otopsiye katılan doktorlardan biri tarafından çekilmiş. O doktor, Osmanlıca beyanlarda da bulunmuş.
“Biz bu beyanları çözdük ve biz bu görüntüleri o doktorun arşivinden aldık” diyor işadamı Muhammed Yüksel. İki gündür hemen bütün gazetelerde yer alan ve internet ortamında en çok tıklanan bu iddia ve görüntüler üzerine artık bir şeyler söyleyebiliriz.
Önce otopsiye katılan doktorlara bakalım:
Dr. Akil Muhtar, Dr. Mehmet Kamil, Dr. Süreyya Hidayet, Dr. Abra Vaya.
Bu isimlerden, Dr.Abra Vaya, yahut otopsiye katılanların tamamı, Atatürk’ün Brutus’u gibi sanki. Önce Abra Vaya’ya dikkat çekelim. Çünkü, ilk üçü ile ilgili meselâ internet ortamında çok geniş bilgiler bulabiliyorsunuz amma Dr.Abra Vaya hakkında, Atatürk tarafından CHP azınlık kontenjanından milletvekili yapılmış, kurucu meclis üyeliğine getirilmiş, senatör olmuş olmasına rağmen, meclis zabıtlarındaki isminden başka hiçbir bilgiye ulaşamıyorsunuz.
Bu gizlilik niye ve kimin başarısı?
Herhalde bu gizlilik, Dr. Abra Vaya’nın kimliğinden kaynaklanıyor. Çünkü Dr. Abra Vaya, Yahudi kökenli. İzmirli bir Rum’la evlenmiş. Atatürk de onu özel doktoru yapmış. Lâkin adı bir hayalet gibi dolaşıyor ama ete kemiğe büründürmek pek mümkün olmuyor. Otopsiye katılan diğer isimler de Atatürk’ün Brutus’u olabilir.
Türk toplumunun “dönme” olarak bildiği Sebatay Cemaati mensuplarından Ilgaz Zorlu, 2000 yılı Şubat ayında Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın organize ettiği Diyalog Platformu’nda, “Sabatay Sevi, kendi cemaatine ’benzet; ama asla benzeme’ doktrinini benimsettiğini” açıkça itiraf etmiş, belki ne dediğimi anlamayanlar yahut tevil edenler bulunur diye de sözlerine şu açıklığı getirmiştir:
“-Kendini Müslümanlara benzet; ama asla onlar gibi olma. Sabateistler bulundukları ülkenin kurallarına kesin olarak uyarlar. Örneğin biz her dini toplantımızda Cumhurbaşkanı Demirel’e ismen dua ederiz.”
Bilemiyoruz...
1938 yılında bütün dünyada otopsi yapılıyor, ölüm raporu yayınlanıyor, Atatürk gibi bütün dünyanın dikkatlerini üzerinde toplayan bir şahsiyetin otopsisi yapılıyor ama ölüm raporu yayınlanmıyor, üstüne üstlük ölüm sebebi, “Siroza bağlı kalp durması” olarak açıklanıyor. Yani bu milletin çocuklarına, sizin Atanız boğazına, zevkine hâkim olamadı, içe içe gitti mesajı veriliyor. Böyle bir açıklamanın yapılması bile tıp etiğine uymuyor, uymuyor amma oluyor. Oysa Atatürk, iradesi güçlü bir kişi idi. Meselâ cephede ağzına damla içki koymazdı.
Benzer iddialar Fatih’in ölümü için de varittir, biliyorsunuz. Yani Atatürk ne ilktir, ne de sondur.
Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu 75 milyonun gözleri önünde şüpheli bir ölümün kurbanı olmadı mı? ASELSAN’da stratejik araştırmalar yapan Türk mühendislerin “intihar” süsü verilerek katledilmeleri kayda değer değil mi? Bugün Ecevit’in ölüm sebebi niçin araştırılıyor? Özal’a yapılan suikastın örtbas edilmesinin arkasındaki sır ne? Dahası, Türkiye Cumhuriyeti’nin 8. Cumhurbaşkanı Özal’ın ölümü, Atatürk’ün ölümü, yahut öldürülmesine ne kadar da benziyor? Normal ölüm de olsa devlet başkanına otopsi yapılması gerekiyor amma Özal’a yapılmıyor. Niye? Alınan kan örneğinin bulunduğu kap kırılıyor. Niye? Her ihtimale karşı araştırmalar yapılsın diye saç, tırnak yahut benzeri doneler alınması gerekiyorken bunların hiç biri yapılmıyor, “Kap krizi” denilerek mesele kapatılıyor. Niye?
Bugün bu iletişim çağında bunlar oluyorsa o gün kim bilir neler olmuştur, öyle değil mi?
Ve insan ister istemez “Atatürk’ün gizli vasiyeti” iddialarını hatırlıyor.
Hani, Atatürk’ün sırdaşı, istihbarat subayı Mehmet Rifat Efendi’nin oğlu Selahaddin Bey, oğlu Alaaddin Bey ve torunu Meriç Tümlüer’in var olduğunu iddia ettikleri ve “Ölümümden 100 yıl sonra açılsın” diyerek kaleme aldırdığı, bir güç tarafından ısrarla gizlenen, Türk milletinden saklanan vasiyetini...
Evet, T.C.’nin Başbakanı Sayın Erdoğan...
Hem Atatürk’ün gizlenen vasiyetini, hem ölümünden sonra yapılan otopsi neticesi varılan, “Atatürk zehirlendi” iddiasının açıklığa kavuşması için size büyük ve ağır sorumluluklar düşüyor.
Bu, zamana yayamayacağınız tarihî bir görevdir.