Atatürk, İnönü, Bayar ve Başkanlık Sistemi

Erdoğan anayasa çalışmaları ilerlerken tekrar başkanlık sistemi tartışmalarını başlattı. Aslında Türkiye Cumhuriyeti’nin başkanlık sistemine yabancı olduğunu söylemek mümkün değildir. Atatürk ve İnönü dönemlerinde siyasal sistem, adı konmamış olsa da başkanlık sistemidir. Atatürk, İnönü’nün başbakanlıktan ayrılması üzerine 1937’de görevi Celal Bayar’a verirken; “Bayar, komutanları, büyükelçileri ve valileri ben atarım. Gerisini sen yaparsın” derken, sistemi de ortaya koymaktadır. İçişleri, dışişleri ve orduyu Başbakan değil, Cumhurbaşkanı yönetir.
İnönü de bu geleneği devam ettirmiştir. 14 Mayıs 1950 genel seçimlerini Bayar’ın genel başkanı olduğu Demokrat Parti kazanmıştır. Normal olarak genel başkanların başbakan olduğu sistem henüz başlamamıştır. Bayar, cumhurbaşkanı olur. Bunun üzerine Bayar’ın DP’nin önde gelen kadroları içinden bir başbakan ataması beklenmiştir. Bu mevkiye atanması beklenen Prof. Dr. Fuat Köprülü olmuştur. Adnan Menderes bile kendisi için en iyi ihtimal ile başbakan yardımcılığını beklemektedir. Ancak Atatürk ve İnönü döneminin fiili başkanlık sistemini devam ettirmeyi düşünen Bayar, zor adam olan Fuat Köprülü yerine, kontrol edebileceğini düşündüğü Adnan Menderes’i başbakanlığa atamıştır.
Adnan Menderes, Bayar’ın bu planını anlamış mıdır bilinmez; ancak 6 Haziran 1950’de TBMM’den Bayar’ın karşı çıkmasına rağmen ezanın Arapça okunması yasağını kaldıran bir yasa çıkarmıştır. Yasa, DP’nin ve CHP’nin ortak oyları ile kabul edilmiştir. Çünkü İnönü de CHP Grubu’nu serbest bırakmıştır. Böylece daha ilk adımda Menderes, Bayar’ın beyninin arkasındaki sistemi kurmasına izin vermeyeceğini göstermiş ve Türkiye’de parlamenter demokrasiye dayanan “başbakanlık sisteminin” önü açılmıştır. Bayar’ın 1950-1960 arasında başkan gibi davranması ancak 27 Mayıs 1960 ihtilalinden önceki bir ay içinde gerçekleşmiştir.
Bundan sonraki dönemde Türk siyasetine başkanlık sistemi fikri ilk kez 1968’de, CKMP Genel Başkanı Alparslan Türkeş tarafından taşınmıştır. Parlamenter demokrasinin kuruluşunun üzerinden ancak 18 yıl geçtiği düşünülür ise bu aşamada bir sistem değişikliği önerisi makul de görülebilir. Ancak 1980 sonrasında Turgut Özal’ın başkanlık sistemi önerisine Alparslan Türkeş’in karşı çıkması, artık parlamenter demokrasinin kök salmaya başladığı bir dönemde Türkeş’in de başkanlık sistemi fikrinden vaz geçtiğini göstermektedir. Çünkü artık parlamenter demokrasi kök salmıştır ve bir siyasal kültür oluşturmuştur.
Başkanlık sistemi tartışılırken bilinmesi gereken hususlar vardır. Birincisi, ABD’deki başkanlık sistemini taklit eden Latin Amerika ülkelerinde sistem başarılı olmamıştır. İkincisi, ABD’de başkanın mutlak gücü sadece yasama-yürütme-yargı arasındaki güçler ayrılığı ile değil, aynı zamanda federal devlet-federe devletler arasındaki güç paylaşımı sayesinde de engellenmektedir. Türkiye’de sistemi başkanlık sistemi kuracağız diyerek, federal devlet-federe devletler yapısına dönüştürürseniz, Türkiye Cumhuriyetini parçalarsınız.
Gelelim şimdi ikinci konuya. Bu sene 19 Mayıs kutlamaları, Kürtçe, Arapça, Lazca, Çerkesçe, Boşnakça vs. dillerde gençlik ve spor olarak parçalanarak yapılacakmış. AKP’nin parçalamaya meraklı olduğu için bayramı da parçalaması şaşırtıcı değil, ancak böyle bir kutlama programını 19 Mayıs’ta değil, 10 Ağustos’ta uygulamalarını öneririm. Çünkü 10 Ağustos’a çok daha yakışan bir kutlama programı ruhuna sahip bu kutlamalar.
Neden 10 Ağustos diye sorarsanız 10 Ağustos 1920’de Sevres Antlaşması imzalanmıştır da ondan. Bu zihniyet ve yaklaşım ile ancak Sevres Antlaşması kutlanır. Milletin ve gençliğin bayramını elinden almak isteyen zihniyete karşı yapılması gereken, milletin demokratik hakkını korumaktır. 19 Mayıs’ta Ankara’da iseniz Anıtkabir’e, İstanbul’da iseniz Taksim’e, İzmir’de iseniz Konak Meydanı’nda Atatürk anıtına ve Türkiye’nin her yerinde Atatürk anıtına giderek, kutlamanızı yapabilirsiniz. Bir gün Türkiye, AKP zihniyetinin bu yanlış uygulamalarını aştığı zaman, milli bayramlarımızı tekrar normal kutlamaya başlarız.

Yazarın Diğer Yazıları