Atalarımızın bir bildiği varmış demek ki!

Adı Türkiye olan gazete manşet atmış:
Gardaş Gazığı!
Habere göre;
Türkiye en zor günlerinde “kardeşliğin” gereğini yerine getiriyormuş ama Bakü yönetimi Ankara’yı yalnız bırakıyormuş...
Aliyev, özellikle son iki yılda Ankara’ya karşı adeta soğuk savaş başlatmış...
İşi Bakü’de Türk Şehitliği’ndeki bayrakları indirtecek kadar ileri götürmüş...
Şimdi de Ermeni iddialarını destekleyen Fransızların yanındaymış!
Ermeni oyunları hükümete yakınlığı ile bilinen gazetelerde küçük puntolarla geçiştiriliyormuş...
Son olarak da Azerbaycan, doğal gaz zammıyla Türkiye’ye milyonlarca dolar zarar vermiş...

***


İyi de bu baştan sona çarpıtma, yönlendirme dolu haberi, bu zihin bulandırma, bilgi kirletme metnini okuyanlar sormayacak mı:
Türkiye’ninki nasıl bir “kardeşlik” tir ki, Azerbaycan topraklarında hâlâ işgalci konumunda olan Ermenistan’ı tanımaması gerekirken tuttu “açılım” başlattı!
“Karabağ’dan çık” diye dayatması gerekirken, tuttu sınır kapılarını açmaya kalkıştı!
Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı, Hocalı’da Azerbaycan Türkleri’nin bedenlerinden ayırdıkları kafalarını “top” olarak kullanan katliamcı Ermenilerin elebaşlarından Sarkisyan’la “toplu diplomasi”ye girişti; yan yana, güle oynaya futbol maçı izledi!
Azerbaycan indirdiyse, Türk bayraklarını keyfinden mi indirdi; Bursa Atatürk Stadı’nda Ermeniler incinmesin diye Azerbaycan bayraklarını toplatıp çöpe atan kimdi! Türkiye şükretsin ki Azerbaycan aynı karşılığı vermedi, sitemle yetindi!
Türkiye’nin başına bela olacak hemen her konu başlığında senin temsilcilerin AB’ye yaltaklanma peşindeyken salonları terk edenler Azerbaycanlı parlamenterlerdi!
Nasıl Azerbaycan, Ermeni iddialarını destekleyen Fransa’nın yanında olurmuş; senin geri çektiğin büyükelçin başı eğik halde Paris’e dönmüşken bu hesap sorma hali komik değil mi? Hem Ermeni lobisinin beşiği ABD’nin “Orta Doğu ileri karakolu” Türkiye değil mi? Türkiye, Ermenilerin Azerbaycan Türklerine uyguladığı soykırımı tanımayan Batılı devletlerin tamamıyla al takke ver külah halde değil mi?
Azerbaycan gazeteleri Ermeni oyunlarını küçük puntolarla geçiştiriyormuş; adama söyleyene bak demezler mi!
Hangi Türk gazetesi Ermeni iddialarına karşı duruş sergileyebildi! Kendi ağızlarıyla söylüyorlar “hepsi Ermeni” değil mi! Ermeni iddialarını çürüten yazılar yazdık diye bizi “nefret suçu” işlemekle itham edip, hedef gösteren kimdi? Azerbaycan gazeteleri mi?

***


Ne diyeyim; varmış demek ki atalarımızın bir bildiği...
Malum Türkler’de gelenektir, kişi “marifetine göre” isimlendirilir. Doğumdan sonra verilen ad geçicidir, asıl olan kişinin gösterdiği yararlılığa göre hak ettiği isimdir!
Bu gazeteyi çıkaranlar da iyi güzel doğumunda “Türkiye” demişler ama artık büyüdüğüne “kim adına kahramanlık yaptığı” görüldüğüne göre, “ad töreni”nin vakti geldi bence...
Okuyucuya soralım:
Kardeşi kardeşe düşürenin adı “Türkiye” olamayacağına göre, ne olmalı sizce?




Dilinizi eşek arısı soksun emi!

Kanal D Ana Haber Bülteni...
Avrupa’da yaşayan Türklerin, Fransa’nın “Ermeni iddialarını inkarı suç sayan” yasa tasarısını protesto etmek için Paris’te yaptıkları eylemin görüntüleri geliyor ekrana. Seslendirmeyi yapan kızın ağzından şöyle bir cümle çıkıyor bir ara:
“Azeriler de Türkler’e destek verdi.” Hay senin o dilini eşek arısı soksun emi! “Azeri” dediğin Türk değil mi?
Stalin bile o kadar kimliksizleştirmeye çalıştı da “Türk değil”ler tezini ispatlayamayınca, “Türkleştiler” deyip suyu bulandırmadan “soy-sop” mevzunu kapatmaya girişti.
Ya Kanal D’ye ne demeli? Onca baskıya, zulme, sürgüne, hücreye, işkenceye, idam tehdidine rağmen “Türklüğü” bir şuura dönüştüren şairler, yazarlar, sanatçılar, hatipler yetiştiren Azerbaycan Türkleri’ne en büyük hakareti etti! Tesellim o ki “Bir kere kalkan bayrak, bir daha inmez” deyip Türk Milleti’nin içindeki bağımsızlık ateşinin harlanmasını sağlayan Mehmet Emin Resulzade, Atatürk’ü “idol” olarak gören ve her fırsatta “tek millet” olduğumuzu söyleyen Ebulfez Elçibey görmedi bu günleri!



BASINDAN SEÇMELER


Kim’liğimi kaybettim hükümsüzdür

Bi Alman, bi Fransız, bi İngiliz, bi Türk, ıssız bi adaya düşmüşler...
Türk olanı “beyler lütfen bundan böyle fıkralarınızda bana Türk demeyin, Ermeni deyin” demiş!

*


Japon de.
İspanyol de.
Yunan de.
Gözünün yağını yiyim...
Türk deme.
Anket yapmıştı gaztenin biri...
“Biz Kimiz?” diye.
Halbuki cevap belliydi...
“Sizi leylekler getirdi.”

*


Bi başka gazte, kerameti kendinden menkul çakma profesörlere DNA testi yaptırmış... Atalarımızın olsa olsa Truvalı olduğunu tespit etmişti.
İyonyalı diyen bile oldu.
Ama en şahanesi şuydu:
“Türkler etnik grup...”

*


Aslına bakarsanız, babasının kim olduğundan şüphelenen gazteler için yüklü tiraj vesilesiydi. “Tarot falıyla kim olduğunu öğren” kampanyası yapılabilirdi. Gönderiyorsun doğum tarihini, ananın kızlık soyadını, rumuz cami avlusu... Kart açıp, açıklıyorlar:
“Müjde, İtalyansınız.”
Veya...
“Yükselen burcu başak olan kova’lar, bu hafta kendini Afganistanlı, Pakistanlı gibi hissedebilir ama, sevdiğinizden alacağınız sürpriz bi haber karmaşık duygular içine girmenize sebep olacak, Danimarkalı olmak için güçlü arzular hissedeceksiniz.”
Ya da doktor tavsiyesi...
“İlla patolojik olmayabilir, ailevi sebeplerle Türk’üm diye sakın üzülmeyin, tedavisi mümkün.”

*


Hatırlarsınız, bi ara da “Türkiyeli” ye takmışlardı kafayı... Neymiş efendim, Türkiye topraklarında doğmamız yeterli onurmuş, Türk demiyelimmiş, Türkiyeli diyelimmiş filan.
E bu topraklarda doğmaksa şart...
Mustafa Kemal, Türkiyeli diil o zaman...
Di mi şekerim?
Netice itibariyle...
Alt kimlik üst kimlik diye, paldır küldür, altını üstüne getirirsen memleketin, olacağı budur.

*


İnsan ol, canımı ye.
Ama utanmadan...
Hümanist ayaklarına yatıp.
Eveleyip geveleme.
Açık açık söyle şuursuz cüce.
Kim’liğimi kaybettim...
Hükümsüzdür de.
Yılmaz Özdil / Hürriyet




Yaz kızım... Samimi ikrarında örgüt üyesi olmadığını...

- Yavrucuğum, terör örgütüne üye olduğun için pişmansın ve Pişmanlık Yasası’ndan yararlanmak için ülkene döndün, değil mi?
- Hayır. Ben Habur’a örgütün talimatıyla döndüm. Yaptığım hiçbir şeyden pişman değilim.
- Son sözün bu mu?
- Evet, bu: Serok Apo! Biji Serok Apo!
- Yaz kızım... Samimi ikrarında örgüt üyesi olmadığını ve pişman olduğunu ifade etmiş olup Pişmanlık Yasası’ndan yararlandırılarak salıverilmesine...
- Tam üç yıldır tutukluyum ve suçumun ne olduğunu hâlâ bilmiyorum hâkim bey.
- Biz de bilmiyoruz yavrum ama merak etme araştırıyoruz, mutlaka bulacağız...
- Peki daha ne kadar tutuklu kalacağım efendim, üç yıldır buradayım...
- 10 yılı geçmez evladım, kanun öyle diyor. Biz kanun ne derse onu yaparız.
- Acaba Ergenekon terör üyesi olduğumu itiraf etsem suçum azalır mı?
- Azalmaz yavrum. Çünkü henüz Ergenekon terör örgütü diye bir örgüt saptamadık.
- Ama ben örgüt üyeliğinden içerdeyim efendim... Olmayan örgütün üyesi olur mu?
- Mesela dedik yavrum, eğer varsa üyesisindir diye düşünüyoruz...
- Bugün’cüğüm, sen bu cinayeti istemeden, kazara ve de arkanda herhangi bir örgüt olmadan tek başına işledin değil mi evladım?
- Evet hâkim amca. Ben o gün oradan geçiyordum... Karşımda birden onu görünce...
- Belindeki silahın kazayla yere düşerek ateş aldı ve havadan seken kurşun onu..
- He valla, aynen öyle oldu hâkim amca.
- Ayrıca senin arkanda herhangi bir örgüt de yok değil mi Bugün’cüğüm.
- Yok hâkim amca. Teşkilat var örgüt yok...
- Yaz kızım, sanık samimi ikrarında cinayeti tek başına işlediğini, arkasında herhangi bir örgütün bulunmadığını beyan etmiş olup...
Melih Aşık / Milliyet




“Harp Okulları’nda okuyan gençler, öğrenin: ‘İlkem ve ülkem’ diye tutturana Hasdal; hizaya gelene ödül” yazısıyla Genelkurmay’ı kızdıran Mutlu “erdemini göster” çağrısına cevap verdi:
Özür dilemeyeceğim!

Habertürk Gazetesi’nden Bülent Aydemir kardeşimin bir haberinden alıntı yaparak, Başbakan’ın kendisinin kullandığı zırhlı dev Amerikan cipini, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel’e tahsis etmesini eleştirmiştim.
Yazıyı da, “Harp Okulları’nda okuyan gençler, öğrenin: ‘İlkem ve ülkem’ diye tutturana Hasdal; hizaya gelene ödül! Tercihinizi şimdiden yapın” diye bitirmiştim...

****


“Sizi kınıyoruz” diyerek girdi söze Baki Kavun...
“Efendim, anlamadım” dedim.
“Bugünkü yazınızda Genelkurmay Başkanımıza haksızlık yapmışsınız. O cip şahsi kullanımı için değil, yurt dışındaki hassas bir bölgede görev yapan özel bir birliğimize tahsis edildi. Zaten Başbakanlık’tan da biraz önce bu konuda bir açıklama yapıldı. Siz yanlış bir gazete haberinden yola çıkarak, bir de askeri öğrencileri işin içine katmışsınız. Sizi kınıyor ve en kısa zamanda bu yanlışı düzeltip, özür dileyerek ‘erdem’inizi göstermenizi bekliyoruz.”

***


Afallamıştım...
Topçu olmalıydı Baki Bey... Yarım dakikada öyle bir topa tutmuştu ki beni; kendimi ‘vatan haini’gibi hissetmeye başlamıştım.
Hemen toparlandım ve “Açıklama gönderin yayınlayayım... Ama özür falan dilemem” dedim...
Tam gerekçemi açıklayıp, “Özür dilemem, çünkü eğer TSK’nın böyle bir ihtiyacı varsa, bu ihtiyaç daha alt kademelerde görüşülerek giderilir. Eğer bir Başbakan kendi altındaki arabayı bir Genelkurmay Başkanı’na ‘hediye eder’ gibi veriyorsa ve bu gazetelere haber oluyorsa, bu; her türlü yoruma açık olur. Ortada bir yanlış varsa; bu bana değil, ilgili taraflara aittir” demeye hazırlanıyordum ki... Karşımdaki ses vücudumdaki tüm tüyleri diken diken eden sözcüğü ikinci kez kullandı:
“O sizin erdeminize kalmış...”
“Nasıl yani, ben okuduğum bir haberi istediğim gibi yorumlama hakkına sahip değil miyim? Sizin gibi yorumlamazsam erdemsiz mi oluyorum” diye sordum.
“İşin içine askeri öğrencileri katmışsınız. Özür dilemenizi ve yazınızı düzeltmenizi bekliyoruz. Bu kadar” dedi...
“O zaman yazılı açıklama gönderin, yayınlayayım... Ama özür mözür dilemem. Ortada bir gazete haberi var. Ve ben bu haberi istediğim gibi yorumlama hakkına sahibim. Böyle yorumluyorum” diye ısrar ettim.
Bir baktım; benim sesim de davudileşmeye başlamıştı...
Bizim meslekte rütbe yoktu ama herhalde asker olsaydım; o generalin rütbesine çoktan gelmiş olurdum...
Tam o sırada, Baki Bey, o sözcüğü üçüncü kez kullandı:
“Açıklama göndermeyeceğiz. Sözlü olarak bildiriyorum. Gerisi erdeminize kalmış...”
“İyi o zaman... Özür dilemiyorum” dedim ve soğuk bir “İyi günler” diyerek telefonu kapattım.

***


Dün saat 13:08’le 13:12 arasında yaşadıklarımı, virgülüne kadar anlattım.
“Sonuç ne” mi diyorsunuz?
Ben bu ülkede; üstelik sadece askeriyede değil hayatın her alanında ‘ilkem ve ülkem’diye tutturanların uzun süredir cezalandırıldığını, hizaya gelenlerin ise ödüllendirildiğini yaşayarak görüyorum.
Bu yüzden de özür falan dilemiyorum.
Cezam neyse çekerim ama asla haklı olduğuma inandığım bir konuda özür dilemem.
Çünkü Baki Bey’in sözünü ettiği “erdem”, sözlüklerin tarif ettiği gibi yiğitlik, doğruluk, fazilet gibi anlamlara geliyorsa... İnanmadığım bir özrü dilediğim anda, kendimi erdemsiz hissederim ve bir daha da elime kalem alamam!
İşte; bu yüzden... İyi günler Baki Bey...
Mustafa Mutlu / Vatan

Yazarın Diğer Yazıları