ATAD kararı KKTC'nin tanınmasını artık zaruri kılmaktadır...
Avrupa Birliği Adalet Divanı (Avrupa Toplulukları Adalet Divanı-ATAD), Orams Davası ile ilgili beklenen kararını 28 Nisan’da açıkladı. Karar beklendiği gibi ve birçok yazımda öngördüğüm, uyarılarda bulunduğum üzere Rumların lehine çıktı. Karar ATAD’ın raportörü konumundaki Savcı Juliane Kokkot’un 17 Aralık 2008 tarihinde açıkladığı bilirkişi raporunda belirttiği, “Kıbrıs Cumhuriyeti mahkemelerinde Kuzey Kıbrıs topraklarındaki ihlallerle ilgili alınan kararlar AB üyesi diğer ülkeler tarafından tanınmalı ve uygulanmalıdır” görüşünü onayladı. Konuştuğum birkaç tecrübeli hukukçumuza göre ATAD kararından sonra Rum mahkemeleri, KKTC’de eski Rum mülklerini satın alan veya bu mülkler üzerine yatırım yapan Kıbrıslı Türkler ve AB vatandaşları aleyhine kararlar alabilecek ve bu kararların uygulanması için AB üyesi ülkelerden talepte bulunabilecek. Bu karar, İngiltere’de yaşayan ve KKTC’de eşdeğerde mülk alan AB vatandaşı 150 bin Kıbrıslı Türk için de kolaylıkla uygulanabilecektir.
Talepte bulunulan AB üyesi ülke, KKTC’den mülk alan vatandaşlarının ülkelerinde bulunan mülklerine veya banka hesaplarına el koyarak Rum mal sahiplerini tazmin etme yoluna gidebilecek. Onları tutuklayıp Rum mahkemelerinin verdiği hapislik cezalarını çekmeleri için hapse gönderebilecektir.
Aynı uygulama AB vatandaşı sayıldıkları için Güney’de mülkü bulunan ve KKTC’de eşdeğer olarak eski Rum mülkü alan Türkler için de geçerli olacaktır.
ATAD’ın aldığı karar Avrupa hukukunun konuyla ilgili yorumu niteliğindedir. Nihai karar İngiliz Yüksek İstinaf Mahkemesi tarafından verilecektir.Yine değerli hukukçularımıza göre İngiltere’deki Yüksek İstinaf Mahkemesi ‘Kamu Politikasını’ dikkate alarak, yani KKTC’de mülkü olan binlerce İngiliz vatandaşının çıkarlarını koruyacak bir kararı alabilecektir. Bu doğrultuda bir karar yüreklerimize su serpecektir. Böyle bir kararın alınması için gerekli lobi faaliyetleri -ki çoktan başlatılmalı idi- hemen yürürlüğe sokulmalıdır.
Orams davası Kıbrıs sorununun en önemli anlaşmazlıklarından biri olan mülkiyet konusu ile ilgilidir ve sürdürülen müzakerelerde de gündeme alınmıştır. Rum tarafının kendi egemenliğini Kuzey Kıbrıs’a yayma istekleri neticesinde konuyu gerek AİHM ve gerekse diğer mahkemelere taşıma isteği bu aşamada sürdürülen müzakereleri de gereksiz hale getirmiştir. Bu noktada KKTC Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Hasan Erçakıca’nın Rum tarafında yayınlanan Cyprus Mail gazetesine verdiği açıklamasına dikkat çekmekte yarar vardır. ATAD kararına tepkide akla gelen her şeyin mümkün olduğunu ifade eden Erçakıca, “Eğer Hristofyas, mülkiyet sorununun mahkemelerde çözüleceğine inanıyorsa, neden gidip bunu yapmıyor? Eğer bu yolla yapabileceğini düşünüyorsa niye müzakere masasından ayrılmıyor? Bunu insanlarına ve uluslararası topluma açıklayabilir mi?” diye sorması bazı gerçeklerin artık bizi yönetenler tarafından anlaşılmaya başlandığını göstermesi açısından anlamlıdır.
ATAD kararı sonrasında Cumhurbaşkanı Talat’ın tüm Parti liderlerini davet ederek konuyu görüşmesi ve toplantı sonunda ortak bir deklarasyon yayınlanması, yine Cumhurbaşkanı sözcüsü Erçakıca’nın, “Bizi mutlu eden ve güvende hissettiren bir şey varsa o da hepimizin bu konuya tepki vermedeki kararımızdır” demesi ileriye dönük Milli davamız etrafında tek yumruk olabileceğimi göstermesi açısından da memnuniyet vericidir. Rum tarafındaki gibi, Ulusal Konsey, bence zımnen olsa da, KKTC’de de kurulmuştur ve bu mekanizma sürekli olarak çalıştırılmalıdır. Milli Davamız etrafında birleşen Kıbrıs Türkü ne Ruma ne de emperyalizme geçit verecektir.
Kıbrıs sorunun en önemli anlaşmazlık konularından biri olan toprak ve mülkiyet konularında kapsamlı görüşmelerin devam ettiği bir süreçte ‘taraflı ve önyargılı’ mahkemeler tarafından karar alınmaya çalışılması kabul edilebilir değildir. Bu konuya mahkemeler karar verecekse o zaman KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat ile GKRY Başkanı iki yüzlü Dimitris Hristo-fiyasko neyi görüşmektedirler? KKTC Cumhurbaşkanı Talat’ın Hristo-fiyasko’yu uyarması ve Kıbrıs sorununu çözmek için ‘Ya görüşme ya da mahkeme yolunu seçmesini’ istemesi, Bizans oyunlarıyla KKTC topraklarının Ruma geri verilemeyeceğini Hristo-fiyasko’ya anlatması gerekmektedir.
Aslında bugünden tezi yok KKTC’nin tanınmasını istemek ve görüşmelerin bundan böyle iki egemen devlet arasında sürdürülmesini talep etmek en doğrusu olacaktır. 1 Mayıs İşçi Bayramı dolayısıyla Rumlarla ortak miting düzenleyerek hâlâ daha ‘Bütün halklar kardeştir’ ve ‘Birleşik Kıbrıs’ çağrısı yapan içimizdeki zavallıların da artık gerçeklere gözlerini açmalarını temenni ediyorum.