"Asrın davası"nda sanık olma şartları
a. Cep telefonu kullanmamak,
b. Zeki olmak,
c. Telefonda dikkatli konuşmak,
d. Mesleğini profesyonelce yapmak
e. Çevresinde sevilen, sayılan biri olmak
f. Gazeteciyse okurları tarafından abi/abla olarak görülmek
Polis, İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’in evinde, artık pek meşhur Ergenekon soruşturması için arama yaparken ne bulmuş?..
12 Mart sıkıyönetiminin 1973’te düzenlediği benim hakkımdaki iddianamesini...
Aradan kaç yıl geçmiş?.. 35 yıl...
Ergenekon iddianamesinin bana ilişkin bölümünde sözcüğü sözcüğüne şu satırlar var: “Şüpheli İlhan Selçuk hakkında tanzim edilen iddianamenin şüpheli Doğu Perinçek’te ele geçirilmiş olması, aralarındaki organik bağın varlığı açısından önemli görülmüştür.”
İnanılır gibi değil, ama, gerçek...
1973’te açılan ve üzerinde nice yayınlar yapılıp nice kitaplara geçen dava iddianamesinin Doğu Perinçek’in evinde bulunması, ikimiz arasındaki “terörist örgüt” bağına delil sayılıyor...
Ergenekon iddianamesinde Savcı Zekeriya Öz diyor ki:
“Şüpheli İlhan Selçuk, bahsi geçen iddianamenin tanzimine neden olan suçlamalardan dolayı gözaltına alındığında yazılı olarak hazırladığı savunmasının içine akrostişler yerleştirmiş olup, her tümcenin sondan ikinci sözcüğünün başharfleri yan yana getirildiğinde ’işkence altındayım’ ibaresi ortaya çıkmıştır. Buradan şüphelinin ne kadar uyanık ve zeki olduğu anlaşılmıştır. Ergenekon terör örgütü içindeki faaliyetlerinde de hiçbir zaman açık vermemeye çok dikkat ettiği, örgütün gizlilik ilkesine maksimum uyduğu anlaşılmıştır.”
Ergenekon’un iddianamesi vallahi billahi işte böyle...
Savcı Zekeriya Öz’e beni “uyanık” ve “zeki” bulduğu için teşekkür ederim; ama, ne yazık ki ben kendisini yeterince uyanık ve zeki bulmuyorum... Hiçbir hukukta, hiçbir yasada, hiçbir usulde bu mantıkla iddianame yazılamaz...
Aklımızı peynir ekmekle mi yedik biz?..
Savcı Zekeriya Öz diyor ki:
İlhan Selçuk çok zekidir.. Bu nedenle açık vermiyor.. Cep telefonu bile kullanmıyor.. Telefonda da dikkatli konuşuyor.. Tecrübeli ve profesyoneldir.. .
Deniyor ki: “Ergenekon terör örgütü yapılanmasında Ergenekon başkanlığı bünyesinde ’Teori, Tasarım ve Planlama Dairesi Başkanlığı’ görevini yürütüyor.”
Delil?.. Yok.. Belge? Yok..
Kanıtsız bir edebiyat ve havsalaya sığmayacak havaiyatla şişirilmiş bu iddianame Türk hukuk tarihinde yüz karasıdır ve bir eşi daha yoktur.
Son bir örnekle iddianamenin nasıl şişirildiğini sergileyerek yazıyı noktalayayım...
“Şüpheli İlhan Selçuk ... şu anda gazetecilik yapan birçok önemli şahsiyetin de ustası (üstadı) olarak görülmektedir. Zaten gazete çalışanları ve okurları tarafından kendisine ’İlhan Abi’ denilmektedir. Gerek basın camiasında gerekse iş dünyasında sözü sazı dinlenir, ağırlığı olan bir kişilik olarak tanınmaktadır.”
İyi de, böyle birini hiçbir yazılı-yazısız delil olmadan iddianamede “terörist örgütçü başı” diye suçlamak akıl kârı mı a benim çıkmaza saplanmış savcım?..
* İlhan Selçuk / Cumhuriyet
++++++
Eyvahlar olsun!
Cep telefonu kullanmıyor
Söyler misiniz; benim ne işim var bu iddianamenin içinde?
“Sayfa 1070:
Güler Kömürcü’nün ‘Alo... İyi bayramlar, iyi yıllar Bekir Bey... Her zaman telefonun ucundayım ne emrederseniz...’ dediği... Bekir Coşkun’un cep telefonu kullanmadığını söylediği, ama direkt telefonunu verdiği... Güler Kömürcü’nün ‘Devletimiz güçlüdür, güzel günler bizim olacak...’ dediği.......” İddianamede aynen böyle yazılı.
Ne alakası var?...
Benim, Güler Kömürcü ile bu konuşmam neyi kanıtlıyor?..
* Bekir Coşkun / Hürriyet
++++++
Ortaçağ’a yakışır!
Duruşmaların Silivri Cezaevi’nde yapılacağı 2 ay 25 gün önceden belliydi. 85 gün var... Salondaki yerleri numaralayacaksınız... Kimin nereye oturacağını saptayacaksınız.. Salonun yetip yetmeyeceğini göreceksiniz... Bu kadar basit bir düzenlemeyi beceremeyenler “adil yargılama”yı nasıl gerçekleştirecekler? Savcısının Başbakan Erdoğan olduğu, ucu açık, AKP ve ABD muhalifi herkesin hedefte olduğu bir dava... Benzeri ancak Orta Çağ’da yaşanabilirdi...
* Melih Aşık /Milliyet
++++++
“Böyle başlayan yargılama kesinlikle adil olmaz!”
Bu davanın soruşturma süreci çok mu adildi? Yüzlerce kişi, gece yarısı operasyonlarıyla toplanmadı mı? Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi davaların “makul” sayılabilecek bir süreyi aşmamasını öngörürken, bu davanın başlaması bile, bazı sanıklar için 17 ayı bulmadı mı? Anayasa Mahkemesi’nin, İşçi Partisi’yle ilgili yargılama yetkisi gasp edilmedi mi? Bazı medya organlarına durmadan bilgi ve belge servisi yapılmadı mı? Sanıklar yargılama başlamadan “suçlu” ilan edilmedi mi? Onurları, kariyerleri ayak altına alınmadı mı?
Dün başlayan komedi, bir “hukuk devleti” olma iddiasındaki Türkiye için büyük bir ayıptır!
* Mustafa Mutlu /Vatan
“1 numaranın” sarışın olduğunu, evini bilmem hangi mahalleden bilmem nereye taşıdığını, çocuklarının cinsiyetlerini ve gittikleri okulları öğrendik. Öğrenemediğimiz tek şey kim olduğu. “Eşkál yakalanmış ama fail yok.” Savcılık eğer sürpriz yapmak için bu ismi saklamıyorsa, yargılamanın eksik kalacağını şimdiden söyleyebiliriz.
* Mehmet Yılmaz / Hürriyet
Deniz Feneri için “Bana ne ya!” dedi.. Cezaevinde işkence sonucu ölen gencin ailesinden devlet adına özür dileyince “Sen siyasi sorumlusun, bir insanlık suçunu devletin üstüne yıkamazsın. Senin devletten özür dileyerek koltuğunu boşaltman gerekirdi” diyen pek az oldu. İstifayı ne Bakan’ın kendisi düşündü, ne de kamuoyu bunu ondan istiyor. Böyle bir bakan bize yakışıyorsa sonuçları niye yakışmasın?!
* Güngör Mengi / Vatan
Sadece 30 kişilik basın kontenjanı var. Davanın büyüklüğüyle çelişen bir rakam değil mi? Bir basın ordusu gerekmediğine göre, bunca zamandır yandaş basın tarafından haddinden fazla önem atfedilmiş, şişirilmiş demektir. Ya da davada olup biten her şeyi kamuoyunun bilmesi istenmiyor.
Dün pek çok protestoya ev sahipliği yaptı Ergenekon davası. Bütün bu aksaklık “ilk gün telaşı” ya da “tecrübesizlik” mi?
Aksine bir kez daha sanıkları ve avukatlarını sindirmek, yıpratmak. Savunma şanslarını engellemek, bunaltmak, psikolojik olarak yenmek. Nazi yöntemlerini andıran bir psikolojik savaş.
* Oray Eğin / Akşam
++++++
Kimse hâkim ve savcıları suçlu gösteremez
Şahin hazretleri; bu sözler Erdoğan’a mı?
Kemal Kerinçsiz “reddi hakim” talebinde bulundu. Çünkü 13. Ağır Ceza Mahkemesi üyelerinden Sedat Sami Haşıloğl’nun dava kapsamındaki tutuklamaların yüzde 40’ında imzası vardı. Tarafsızlığını yitirdiği düşünülüyordu. Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin derhal hakimine sahip çıktı ve “Hakim ve savcılarımız cinayet işlemezler, cinayet işlenmişse işleyenler cezalandırılır. Bu davayı açan savcılarımız, bakan hakimlerimiz herhangi bir hukuk cinayeti işlemiyorlar, yasalar neyi gerektiriyorsa, delil durumuna göre yargılama faaliyetinde bulunuyorlar. Bu sözleri söyleyenler sözlerini tashih etmek durumundadırlar. Hakim ve savcılarımızı töhmet altında bırakmaya, suçluymuş gibi göstermeye hiç kimsenin hakkı yoktur.” dedi.
Hz. Ömer adaleti’ne sahip olduğunu söyleyen Şahin’in sözlerini sadece Ümraniye sanıkları ve avukatları mı üstüne alınsın? Teröristbaşına “sayın” dediği için kendisini ‘3 kuruşluk tazminat’a mahkum eden Sevgi Övüç’ü “töhmet altında” bırakarak “bu dava neden Kartal’da açıldı anlamıyorum. Cezaya inanmıyorum” diyen Erdoğan’ı da kapsıyor mu?
Ümraniye‘de hakim ve savcılarına söz söyletmeyen, soruşturma açtırmayan Adalet Bakanlığı, Övüç hakkında “görevi ihmal” iddiasıyla dava açtı. Sayın Hz. Ömer adaletine sahip Bakan; Başbakan’ın Kartal 2. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin kararını reddettiği bir ülkede, bir avukatın 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ni reddeteme hakkı var mıdır, yok mudur?
++++++
İddianame olmadığı için Eruygur, Tolon ve Özkan yargıç karşısına çıkarılmayacakmış. İddianame yokmuş da Yeni Şafak, Vakit, Taraf... gazeteleri de mi yokmuş...
* Gülhan Elmas
++++++
Hiçbir şeyden çekmedi şiirden çektiği kadar
Başbakan kürsüye çıktı
“Türk Dil Kurultayı’nın manasına uygun olarak, Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın Sanat isimli şiirini okumak istiyorum” diyerek, okudu: “Yalnız senin gezdiğin bahçede açmaz çiçek... Bizim diyarımızda da bin bir baharı saklar... Kolumuzdan tutarak sen istersen bizi çek... İncinir düz caddede dağda gezen ayaklar.”
Salon yıkıldı adeta... Aralarında Cumhurbaşkanı ve Türk Dil Kurumu Başkanı’nın da bulunduğu davetliler dakikalarca ayakta alkışladı.
Gözler yaşardı...
Tek pürüz vardı. İkisi de üç isimli ama...
O şiir, Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın değil.
Faruk Nafiz Çamlıbel’in!
* Yılmaz Özdil / Hürriyet
++++++
Ergenekon davası bitmez. Çünkü galiba bizde davalar bizatihi ceza niyetine geçiyor.
* Enis Berberoğlu
++++++
MİNİ YORUM
Sanırım Numan da kurtulamamış
Saadet Partisi’nin çiçeği burnunda Genel Başkan Adayı Numan Kurtulmuş ne kadar aydın olduğunu kanıtlamak için “Orhan Pamuk okuyorum” demiş. Ben bu sözü “Özal gibi hızlı araba kullanıp rüzgara çarpıldığınız bir anda” söylediğinizi varsayıp iyi niyetle hatırlatayım:
Seçime girdiğinizde Pamuk’a Nobel verenler oy kullanmayacaklar Numan Bey!
Ahmet Hakan “garantici” olduğunuzu söylüyor. Eğer öyleyse, “Türkler katil” iftirası atan Orhan Pamuk’un Türk insanının karşısına çıkmaya hazırlanan yeni bir ‘lider adayı’ için ne büyük bir risk olduğunun farkında değil misiniz? Yoksa sizde mi ihanet salgınına yakalandınız? Sizde mi Özgürel’in de bünyesini çökerten virüsten kurtulamadınız mı Kurtulmuş Bey?
* Selcan TAŞÇI