Askeri Yargıtay kumpasın izini sürüyor
Balyoz kumpasının sorgulandığı Askeri Yargıtay’daki duruşmayı izledim. Bilirkişi Ahmet Erdoğan ve 1. Ordu Askeri Savcısı Bülent Münger’den şikayetçi olanların sayısı giderek artıyor. Ankara Sincan ve Mamak Askeri Cezaevi’nde yatmakta olanların yanında Silivri ve Hadımköy’den de tutuklular başkente gelerek adalet arıyor. Binlerce sayfalık belgeleri 20 günde okuyup “darbe planı vardır” raporu veren Kurmay Binbaşı Ahmet Erdoğan’ın mahkeme huzurunda sorgulanarak, davacıların yönelteceği sorulara cevap vermesi istendi. Engin Alan’la üç yıldır aynı koğuşu paylaşan emekli albay Erdal Akyazan içeride Hukuk Fakültesi’ni başarı ile bitirerek hukukçu kimliğini kazandı. Akyazan ile öğle arası konuşma fırsatı buldum. “Bu davada başka suçlar da var. İddianamede sadece görevi kötüye kullanmak var. Görevi ihmal ayrı bir suç. Bir sürü eksik bilgi var. Her şeyden önce hukuki tutanaklar yok. Mahkeme 4 kişiye bilirkişi görevi veriyor. Ama delil denilen 3 DVD, 1CD’nin çoğaltılarak bilirkişilere verildiğine dair tutanak yok. Çoğaltmadılarsa 4 bilirkişi nasıl inceleme yaptı? Kaldı ki yasa 4 ayrı bilirkişinin yan yana çalışamayacağını belirtir. İkisinin birlikte çalışması için savcının ayrıca görevlendirme yazması lazım. Böyle bir yazı da tutanak da yok. Ahmet Erdoğan raporunda “bir CD bozuktu inceleyemedim” diyor. Diğer üç bilirkişinin, birinin bozuk olduğuna dair beyanı yok. Madem biri bozuktu o halde hepsini incelemeden nasıl darbe planı var raporu yazabiliyor.
Baştan sona kumpas..” sözleri ile durumu özetliyor. Akyazan’ın verdiği bilgiler arasında sızdırmanın adresine de ulaşmak mümkün. Erdoğan’ın raporu yazmasından iki gün sonra gazetelerde yayınlanması üzerine soruşturma açılmış. Sivil mahkeme soruşturma neticesinde kovuşturmaya gerek yok kararı vermiş. Yani basına sızdırma işinin sivil mahkemede olmadığını ortaya koymuş. Geriye askeri savcılık kalıyor. Dolayısı ile söz konusu raporun askeri savcılıkça yani Bülent Münger tarafından basına sızdırıldığı iddiası doğrulanıyor. Hazır ipin ucu yakalanmışken sonuna kadar gidilmeli.
TBMM’nin tek tutuklu milletvekili olan Engin Alan ile ilgili MHP’nin bu denli kayıtsız kalmasına anlam vermek mümkün değil. 2 CHP’li, 5 BDP’li milletvekili cezaevinden çıktı. Alan için MHP’nin gök kubbeyi yere indirme beklentileri boşa çıktı. Devlet Bahçeli seçim mitinglerinde hükümete yükleniyor ama Alan’ın adını fazla zikretmiyor. Oysa geçtiğimiz hafta yazdığım gibi bu seçimin sürprizini MHP yapacak. MHP’nin oylarının artışında Engin Alan faktörünün olduğunu siyasi gözlemciler, sokaktaki vatandaş bile kabul ederken yönetimin bilmemesi mümkün değil. Bana göre MHP, TBMM’nin dışında, seçim meydanlarında ve sokakta Engin Alan’ı gündeme getirip bir an önce tahliyesini sağlamalıdır. Duruşmayı baştan sona ilgi ile izleyen Engin Alan’ın etrafında müthiş bir sevgi seli var. Terörle mücadele esnasında yaralanıp gazi olan Yılmaz Yiğit, Ertan Acır, Ömür Karaman, İzzet Ertunç ve Koray Gürbüz tutuklulara destek vermek için bu defa Askeri Yargıtay’a geldiler. Albay Mustafa Önsel ve Engin Alan ile bir araya geldiler. Bu arada yüreğim burkuldu yine.. Rahmetli Yılmaz Çetin’in biricik oğlu Engin Paşa’nın torunu Aytun, okuldan çıkıp dedesini görebilmek için geldi. En çok babaya, biraz da dedeye benziyor. Uluslararası İlişkiler son sınıfta okuyor. Yutkunarak kucakladım. Sınıf arkadaşının oğluna Mustafa Önsel acıyla sarıldı. Damadı olduğu kadar silah arkadaşı da olan Engin Alan’ın Yılmaz Çetin’in cenazesine katılamayışını hatırlayıp hüznümü katmerledim. Müyesser Yıldız ile beraber Alan’ınkarşısına
çıktık.
“Kusura bakmayın açıklama yapmayacağım. Meclis Başkanı Cemil Çiçek’in “Engin Alan’a yapılan adaletsizliktir” sözünden sonra söylenecek bir sözün olmadığı kanaatindeyim. Bunun üzerine yorum yapılmaz.. Bu saatten sonra bir şey söylememe gerek var mı? Umurumda bile değil..” diyerek meclisin ayıbını yüzlere vurdu.
Tutuklu sanıkların etrafında sivil giyimli görevliler var. Tutuksuzlar ise 14 Nisan tarihinde İstanbul’da başlayacak duruşmanın endişesi var. Hükümetin yeniden yargılama ve tahliyeler konusunda somut adım atmayışı beklentilerin yerini gerginliğe bırakmış durumda. İlker Başbuğ ile ilgili henüz tahliye kararının çıkmayışına dair ilginç yorumlar var.
“Başbuğ’un tahliyesi elbette sembolik olarak önemli. Ancak içeride bir tek asker bile kalmamalı. Asli olan tahliyeyle beraber beraat ederek aklanmaktır. İtibarların iadesiyle beraber askerler görevlerine de dönmeliler” deniyor. Beş yılını dolduranların tahliye edileceğine ilişkin haberler de heyecan yaratıyor. Fakat Başbakan’ın paralel yapı ve kumpasçıların yargılanacağına dair sözleri samimi bulunmuyor. Kumpasçılara operasyon için seçim sonunun beklenmesini de pazarlıklar bitmedi diye yorumluyorlar.
Her şeye rağmen ordunun kendi içindeki kumpasçıları bulma ve yargılama gayretlerini önemsiyorum.
Umarım Askeri Yargıtay önemli kararlar alarak tertibin açığa çıkarılmasını sağlar.
NOT: Bu yazı İstanbul 20. Ağır Ceza Mahkemesi’nin, Anayasa Mahkemesi’nin hak ve hürriyet ihlali olduğu yönündeki kararına uyarak eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un tahliyesine karar vermesinden önce yazılmıştır.