Askeri yargı endişesi
Memleketin perişan halinde hukuka olan güvenim dibe vurmasına rağmen umudumu yitirmedim. Belki de bu yüzden ilerleyen yaşıma-başıma bakmadan hukuk okumaya karar vermiştim. Kumpasların açığa çıkarılacağı inancı ile çabalıyordum. Bu arada yazdıklarım, konuştuklarım yüzünden açılan davalarda erken staj görmeye bile başladım. Adliyelerin ağır iş yüküne tanık oldum. Ruh hastaları yüzünden bir günde birkaç ayrı ifade bile verdim. Lakin askeri hukukta böylesi handikapların olmadığından emindim. Sonuçta küçük kabahat ve suçlar disiplinde hallediliyor. Diğer ağır suçlarda iş yükü fazla değil. Yeterince personel de var. Son 6 yılda her yıl hukuk mezunu 30'ar teğmen göreve başlatılıyor. Askeri hâkim ve savcıların başlarını kaşıyacak zamanları var. Ancak bürokrasi hazretleri tüm ihtişamı ile askeri yargıda da görev başında. Yürüyüş mesafesi ile 15 dakikalık yoldan gelecek evrak için aylarca bekleniyor. Daha da ilginci askeri hukukçuların da asker yemini var. Giydikleri cüppe omuzlarındaki rütbeleri örttüğü için astlık-üstlük söz konusu değil. Kendi personellerinin hukuklarını kurumun itibarını korumak zorundalar. Acımasızca akan zamanın mağduriyetlerinin önüne geçmeleri görevlerinin arasında. Lakin bu çabaya tanık olamıyoruz askeri hukukta. Ötesinde hâkimlerin hükümleri ile konuştuklarını, duruşma sırasında ve sonrasında bireysel konularda tartışmayacaklarını sanıyorduk. Hiç de öyle değilmiş. Bir üst mahkeme tarafından bozulan kararın tartışılmayacağı prensibi de çöktü. Askeri yargıda paralel yapı endişelerimizi defalarca dile getirmiştik. Bu konuda henüz temizlik için mesafe alınmadığının da farkındayız. Bu şüpheler devam ederken Mustafa Dönmez'in 7 yıldır bir türlü sonuçlanmayan davada haklı isyanını anlıyorum. Daha önce delilleri yok eden savcı, kasıtlı hüküm veren hâkimlerin isimlerini vererek "TSK'ya yapılan kumpaslarda ne yazık ki TSK mensupları da var" diyen Dönmez, daha önceki yargılamalardan örnekler verdi. Ses tonunu duygusal olarak yükseltti. Genelkurmay Askeri Mahkemesi heyeti Dönmez'in bu çıkışından rahatsız olup, iddiaları karşısında alınganlık gösterdi. Oysa "tarihi duruşma"da Sakarya'dan bir yıl gecikmeli gelen yaklaşık 14 dakikalık görüntüler içler acısıydı. Yargı heyeti ve Dönmez de ilk kez seyrediyordu. 21 saat süren aramalarda daha önce iki parça görüntü girmişti dosyaya. Anlaşılan 14 dakikalık yeni gelen görüntüler yargıdan kaçırılmış, resmen suç işlenmişti. "İnsan olan, bir başka insanın evini böyle arayamaz!" tespitinde bulunan Dönmez baştan sona haklı. Arama görüntülerini izledikçe insanın kanı donuyor. Ev adeta çöplüğe dönüştürülmüş. Eşyalar talan edilmiş. Bir bölümünün çalındığı belgelenmiş. Bulunduğu iddia edilen el bombaları, sis kutuları gibi mühimmat yere yan yana konarak sergilenmiş. Ancak hangi odadan, nereden bulunduğuna dair görüntü yok. Bütün kumpas davalarında olduğu gibi koyan bulmuş. Hepsi hukuk dışı. Gölbaşı ve Zir Vadisi aramalarının kayıtlarından da ses yok. Emniyetin ve İstanbul 4. Ağır Ceza Mahkemesi'nin iş yoğunluğu sebebiyle gönderemediği iddia ediliyor. Adli emanette olup olmadığını dosyanın hâkimlerinin bile bilmediği, yazılan müzekkerelere verilen cevaplardan anlaşılıyor. Nereden bakarsanız hukuk faciası. Fakültelerde ders olarak okutulmalı. Diyelim ki yasa dışı arama yapan polisleri korumak için delillerin getirilmesi savsaklanıyor. Ama Genelkurmay Askeri Mahkemesi'nin kumpasa uğrayan personelinin hakkını ısrarla aramayışı kafaları bulandırıyor. Oysa gün gerçekten tarihi olabilirdi. Bir bölümü daha önce Odatv'de yayınlanan ve polislerin "jandarma subayına nasıl da kazık attık" diye övündüğü görüntülerin tamamı getirilip heyet ve izleyici önünde seyrettirilmiş olsa tarihe geçecekti. Bu arada depoda muhafaza altında tutulan mühimmatın imha edilmesi için resmi yazılar gelmeye devam ediyor. Oysa o mühimmatlar yüz yıl dursa patlamaz, ateşe atılsa patlamaz. Yani delillerin tıpkı Ümraniye'de olduğu gibi yok edilme ihtimali sürüyor. Dağ, fare doğurdu bürokrasi hazretlerinin sayesinde. Her duruşmada olduğu gibi müzekkerelerin yazılmasına, bilirkişi raporları istenmesi, ilgili mahkemelerden ve Emniyetten CD görüntülerinin talep edilmesine denilerek duruşma 19 Kasım'a ertelendi. Burnuma iyi kokular gelmiyor. Birileri mahkemenin sonuçlanıp, faillerin yakalanmasını istemiyor gibime geliyor. Kanayan vicdanımı rahatlatmak için kesin karar ile Hukuk Fakültesi'ni bitirip hukuk savaşında çarpışmalıyım diyorum. Ne dersiniz?