Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Yavuz Selim DEMİRAĞ
Yavuz Selim DEMİRAĞ

Askere çakmak!..

Son günlerde gazetecilik mesleğinde yeni terimler türedi. Güzel Türkçemizin katledildiği medyada “Çakmak, iteklemek, geçirmek” gibi terimlerden bugüne kadar hep kaçındım. Ancak “Ordu’ya çakma”nın moda olduğu dönemde bir çakma yazısı kaleme almazsam gözlerim açık gidecek.
Silivri’de devam etmekte olan dava henüz ortada yok iken, bu sütunlardan emekli generallerin televizyonlarda önüne gelen herkes ile programlara katılmasını eleştirip, “Orduevi’nde oturup briç oynayın” diye çıkışmıştım. Büyük bölümü iyi niyet ile tecrübelerini, birikimlerini paylaşma ve memleketin gidişatına duydukları endişeyi dile getiriyorlardı. Bugün ağızlarından akan salya ile orduya sövmenin dayanılmaz hafifliğini yaşayanların karşısına geçerek katıldıkları programlar yıllar sonra aleyhlerinde delil olarak sunulmaya başlandı. Bu yüzden emekli generallerin bugün de orduyu savunma adına bile televizyon ekranlarında arz-ı endam etmelerine karşıyım.
Geçmişteki darbelerden ders çıkardıklarını açık yüreklilikle ifade eden komutanların yabancısı oldukları basının karşısında sürekli puan kaybetmeleri doğrusu yüreğimi sızlatıyor. Dünyanın bir çok ülkesinde olduğu gibi bu işi sivil bir sözcünün yapması çok daha iyi olacaktır. Haftalık basın bilgilendirme toplantılarından bir sonuç çıkmayacağı geç de olsa anlaşılmış ve iptal edilmiştir. Basın ile diyaloğu muvazzaf subaylar yerine sivil sözleşmeli memur ya da danışmanların kurması daha sağlıklı olacaktır. Bunun tıpkı “Mehmetçik Radyo TV kurulsun” önerim gibi kulak arkası yapılacağını bilsem de yazmadan kendimi alamadım.
12 Eylül darbesi ile beraber ordu ile millet arasında duvar örüldüğünü bugünkü komuta kademesi fark etmiş durumda. Personelin kışla - lojman - orduevi üçgeninden çıkmayışı Türk ordusunun en büyük handikapıdır. Halkın gündeminden haberdar olmadığı gibi gündemi takip etmek için özel çaba sarf edildiğini de zannetmiyorum. Ordunun tamamen halktan kopuk olduğunu iddia etmek de insafsızlık olur. Görev icabı jandarma vatandaş ile iç içedir ama jandarmanın Türk ordusunda üvey kardeş muamelesi gördüğünün altını çizmek zorundayım. Mevcut yasalarla bir taraftan İçişleri Bakanlığı’na, diğer taraftan Genelkurmay Başkanlığı’na bağlı olan jandarma teşkilatını ortadan kaldırmak için sinsi planlar yapılıyor. Görev ve yetkilerinin budandığı yetmezmiş gibi sınırlardan çekilmesi bile söz konusu. Polis bölgesi - Jandarma bölgesi tartışmalarında mağlubiyet her daim jandarmadan yana. Harp Okulu mezunu jandarmanın bunca personeline rağmen kendi genel komutanını seçme hakkı bile yok. Şu günlerde darbe suçlamalarının en fazla yapıldığı Deniz Kuvvetleri’nin toplamda 36 bin personeline rağmen komuta kadrolarını kendisi belirlerken 200 binden fazla personeli olan jandarmanın kendi orgenerali bile yoktur. Genel komutan mutlaka kara kuvvetlerinden görevlendirilir. Son yıllarda malum çevrelerce hedef haline getirilerek sudan sebepler, kasıtlı iftiralar yüzünden jandarma personeli tutuklanıyor. Soruşturmalar yüzünden görev yapamaz hale getiriliyor. Aile hayatları ise kelimenin tam anlamıyla içler acısı durumda.
Yazının başında çakma modasına ayak uyduracağımı ifade etsem de bir türlü beceremedim ama darbe senaryolarında Genelkurmay Başkanlığı makamında olan Hilmi Özkök’e bir çift söz etmeden geçemeyeceğim. Emekliliğinden bu yana Fikret Bila, Fatih Çekirge ve Ertuğrul Özkök dışında başka gazetecilerle görüşmeyen Hilmi Özkök, bu defa Star’dan Şamil Tayyar’a demeç vermiş. Son darbe senaryosunun olmadığını beyan ederken “Doğruysa suçtur, belgeler ciddiyse yargı gereğini yapar” gibi cümlelerle ne dediği bile anlaşılmamış. “Ya doğru düzgün konuş, ya da sus” desem Hilmi Özkök’e çakmış mı olurum.

Yazarın Diğer Yazıları