Aşk imandır, şartsız iman...
Aşk da bir imandır kuşkusuz, mümini en çok olan ama şartları olmayan bir iman... Şüpheden doğan bir iman makbul iman derler ya, aşk asla şüpheden doğmaz, gözden ve gönülden doğar... Bilge Halil Cibran da öyle diyor zaten: "Aşk ile şüphe bir arada bulunmaz."
Aşk çığlıktır şartı olmaz... Bir yakarıdır şarta bağlanmaz... Tutkulu bir istemedir aşk; kutsal, dokunulmaz, delicesine ve ısrarlı bir isteme... Kutsal, dokunulmaz, delicesine bir istemeye kim şart koşabilir? Burada Ferhat'a koşulan dağları delme şartı akla gelebilir. Evet, o şart koşulmuştur ama âşık, o şartı da geçersiz kılmıştır o büyük ve şartsız imanı ile.
Ne diyor Büyük Türk Hükümdarı Cengiz Han, "En müstebit hükümdar aşktır." Öyle bir hükümdara kim şart koşabilir?
Yani aşkla şart asla bir arada olamıyor, kayıtsız ve şartsız egemenlik aşkın olacak, başka yolu yok... Zaten âşık da şartlara rest çekip, şartların üstüne çıkan kimsedir.
Bütün bu yadsınamaz olgulara, aşkın tarihsel birikimine ve doğasına karşın, aşkı şarta bağlayan bir kişi de çıkmıştır ülkemizde... Dinleyenleri arasında jiletçiler bulunan merhum Müslüm Gürses... Şöyle idi anlam ve imge fukarası o şarkısının ilk dörtlüğü: "Aşkın şartı ağlatmakmış bilemem/Hayalin var gözlerimde silemem/Göç etmeye razıyım bu dünyadan/Senden ayrı yaşamayı istemem." Hem aşkın şartının "ağlatmak" olduğunu söylüyor, hem de "bilemem" diyor. "Bilemedim" dese gene neyse... Bu Müslüm, Büyük Fuzulî'nin, aşkı şarta bağlamayan Fuzuli'nin "Mende Mecnûn'dan füzun (fazla) âşıklık isti'dâdı var/Âşık-ı sâdık menem Mecnûn'un ancak adı var" dizelerini de şarkı olarak okumuştu kasete, "Bende Mecnun'dan Fuzuli âşıklık istidadı" var diyordu, füzun'u bilmediği için Fuzuli'ye çevirmişti.
Bir web sitesinde de "En Hızlı Âşık Etme Duası" gördüm, bu da dini kullanarak aşkı şarta bağlama girişimi, bir sömürü... "Aşk imamdır bize, gönül cemaat" diyen Yunus Emre'ye bakın, bir de bunlara... Bu sitede, giden sevgiliyi geri döndürme duası bile var... Aşkına güvenmeyenlerin, aşkın da bir iman işi olduğuna inanmayanların yapacağı bir uçukluk-kaçıklık, bir iman zaafı... Aşk üstüne ciddi ciddi düşünen, aşkı yaşayan, aşka kafa yoran, aşkın tarihini okuyan hiç kimse, aşkla şartı bir arada düşünemez, düşünmemiştir de...
Şartlanmışlar, işte bunun için âşık olamıyorlar. Şartlanmışlar, bunun için gençlik romantizmi denilen; görkemli, büyülü ve ömür boyu unutulamayan o çılgınlığı yaşayamıyorlar. Şartlanmışlar, bundan dolayı, "en hızlı âşık etme duaları"na sarılıyorlar, gerçek aşkı yaşayamadıkları için, sevemiyorlar kadını, dövüyorlar... Şartlanmışların dinleyicileri bundan dolayı kendilerini jiletliyorlar.
O şartlanmışlar aslında şartlı refleks durumundadırlar, belli duruma ayarlı belli tepki... Oysa aşk, şartlı refleks de değildir, nice halleri, nice öyküleri vardır, nice edebi esere esin kaynağı olmuştur, olmaya da devam edecektir... Özü, içi, benliği etkiler, esritir aşk, karışmaz sonrasına... Niye karışsın ki, olan olmuştur artık... Ya özlem içinde yanar durursun, ya da vuslata erersin, aşkın mutluluk, mutluluğun aşk oluverir...
Şair, yazar, felsefeci, bilim insanı Afşar Timuçin'in çok tuttuğum bir sözü ile bitireyim:
"İnsan neye inanmaya çalışsa, en sonunda gene aşka inanıyor."