Artık yeter!
Soru şu:
“-Bütün devletler borçlu, peki kim alacaklı?”
Başta IMF olmak üzere uluslararası kuruluşların verilerine göre dünyada borçlu olmayan devlet yok.
* ABD’nin dış borcu 12 trilyon 250 milyar dolar.
* İngiltere’nin dış borcu 10 trilyon 489 milyar dolar.
* Almanya 4 trilyon 498 milyar, Fransa 4 trilyon 396 milyar, Hollanda 2 trilyon 277 milyar dolar, İrlanda 1 trilyon 841 milyar dolar, Japonya 1,5 milyar dolar dış borca sahip.
* İsviçre’nin 1,3 trilyon dolar.
* İspanya’nın 1,l trilyon dolar.
* Avustralya’nın 826,4 milyar dolar
* Kanada’nın 758,6 milyar dolar
* Avusturya’nın 752,5 milyar dolar
* Danimarka’nın 492,6, Norveç’in 462,1, Portekiz’in 461,2 milyar dolar dış borcu var.
* Çin’in dış borcu 363 milyar dolar.
* Rusya’nın dış borcu 356 milyar dolar
Devletlerin borç listesi uzayıp gidiyor. Türkiye, 2007 verilerine göre yapılan bu borç tablosunda 247,1 milyar dolarla 23. sırada bulunuyor.
2007 rakamlarına göre devletlerin dış borç toplamı tam tamına 51 trilyon 780 milyar dolar. Bu borcun 22,7 trilyon doları yani yüzde 40’tan fazlası sadece Amerika ve İngiltere’ye ait.
O Amerika ki, sürekli karşılıksız para basmakta. Hem karşılıksız para basıp hem borçlu olmak nasıl bir iştir?
Karşılıksız para basanları dâhil, devletlerin tamamı borçlu olduğuna ve bu borçların bir alacaklısı olacağına göre, demek ki, alacaklı olanlar bazı “aileler” ve bazı “şirketler”.
Tablo o kadar açık.
Ve demek ki...
Dünyayı gerçekten birkaç bin şirket ve birkaç bin aile yönetiyor. Devletler ve tabii devletleri yöneten hükümetler bilerek-bilmeyerek, isteyerek-istemeyerek bu aile ve bu şirketlere çalışıyor, çalıştırılıyor.
Şimdi bu zaviyeden Türkiye’ye bakalım.
Geçtiğimiz günlerde Haber Türk’te Yiğit Bulut bir yazısında, “Türkiye 1980-2010 yılları arasında faiz ve ana para olarak içeriden ve dışarıdan birilerine 1 trilyon 400 milyar dolar kaynak aktardı!” diye yazdı.
Lütfen bu rakamı tekrar okuyun.
Türkiye...
30 yılda...
Tam bir trilyon 400 milyar doları içeriden ve dışarıdan birilerine faiz ve anapara olarak aktarıyor.
Şimdi arkanıza yaslanın ve Türkiye’nin mal varlığı envanterini çıkarmaya çalışın. Yani Cumhuriyet’in gözbebeği GAP’ın maliyetini, hava ve deniz limanlarını, fabrikaları, yolları, Boğaz Köprüleri’ni, hastaneleri, okulları ve bunların maliyetlerini alt alta yazıp toplayın bakalım, bir trilyon 400 milyar dolar edecek mi?
Zaten bunların çoğunun ya kendisini ya gelirini sattık, elimize 50 milyar dolar geçmedi bile.
Ama biz son otuz yılda tuttuk 1 trilyon 400 milyar dolarlık alın terimiz ve mal varlığımızı faiz ve anapara olarak içeriden ve dışarıdan birilerine devrettik.
Ve bu 30 yıllık süre içerisinde..
Türkiye’nin yol, su, elektrik, okul, fabrika, hastane gibi zaruri ihtiyaçlarına yatırımları ortalama yüzde 2,5-3 civarında artarken, borçlara ödediğimiz faiz ve anaparadaki artış oranı ortalama yüzde 50 olmuş..
Yatırıma iki ile üç dolar..
Borç ve faizine 50 dolar..
Bu ne ahlâksız, bu ne vahşi bir dünya düzeni ve bu vahşi düzenin bir parçası haline gelmiş bu ne acınacak bir Türkiye böyle..
Kim bu gidişatı fark edecek?
Kim bu düzeni değiştirecek?
Siz faiz, borsa ve daha değişik el çabuklukları ile cebimizden çekilen 1 trilyon 400 milyar doların yanına yan etkileri ile beraber PKK vasıtasıyla kardeş kavgasına harcatılan bir trilyon doları da ekleyin ve bütün bunların olmadığı, yani, son otuz yılda 2 trilyon 400 milyar doları yatırıma dönüştürebilmiş bir Türkiye’yi gözlerinizin önüne bir getirin bakalım..
İşte büyük oyun bu!
Diğer küçük oyunlar, hep bu büyük oyun için!