Artık kaybedecek çok neyiniz var?..
Sizi bilmem ama ben çok şaşırdım iktidar sahiplerinin ağzından "Artık kaybedecek çok şeyimiz var" kaygısını duyduğuma.
*
Zencefilli somonlu suşi mi?
Chia tohumu eşliğinde ejder meyveli smoothie mi?
Susamlı levrek simidi mi?
Ruy-i derya mı?
Manda yoğurdu mu?
Altın varaklı mutfaklar mı?
Burberry eşarplar mı?
Chanel çantalar mı?
Chopard saatler mi?
10 liralık umre terlikleri mi?
Katar Şeyhi''nden hediye VIP uçaklar mı?
Yatlar mı?
Hanlar, hamamlar, vakıflar, saraylar mı?
*
"Bütün serveti yüzüğü" olan ve "Hiç değişmemiş, değişmeyecek olan bir fakir", 20 yılda, kaybedecek çok neye sahip olmuş olabilir?
SORU-YORUM
--------------------
RTÜK''ün yayın yasağı bu ülkede bir daha doktor katledilmesini önleyecek mi? Avukat katledilmesini önleyecek mi? Toplumu
sorunlarını karşısındaki "yok ederek" çözmeye sevk eden iklimi değiştirecek mi?
RTÜK illa bir yasak getirecekse, bu iklimin değişmesi için yasaklanması ve toplumun gözünden, kulağından kaçırılması gereken tek şey iktidarın kendinden olmayanı, kendisi gibi düşünmeyeni, kendisini gibi yaşamayanı, kendisi gibi inanmayanı "bozuk", "çürük", "lekeli" diye adeta lanetlediği dili değil mi?
KAYA AVŞAR''IN ÇAĞRISI
Genç doktor, kendinizi emanet etmekten çekinmeyeceğiniz bir Türk doktoru örneği Kaya Avşar''ın, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Mezuniyet Töreni''ndeki konuşmasının engellenmesine tepkimi dün paylaşacaktım; basın ahlak esası filan dernek kendi derdimize daldım, bugüne kaldı.
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof.Dr. Deniz Demiryürek, dün yaşadıklarımızdan, tanık olduğumuz doktor katliamı ve siyasetin konuyu hiç anlamadığını açıkça ortaya koyan tutumundan sonra, "acaba" diyorum, Dr. Avşar, o konuşmayı bugün yapsa bugün de aynı şekilde susturmaya çalışır mıydı?
Yahut…
Avşar''ın, aslında bütün Türk hekimlerinin ortak yürek yangınını dile getirdiği, akla, mantığa, vicdana hiçbir aykırılığı bulunmayan, suç barındırmayan hatta protesto dahi olmayan, mümkün olan en makul cümlelerle izaha çalıştığı "bilimsel bağımsızlık" çağrısının kıymetini anladı mı? Dünden sonra, o çağrıyı engellemeye çalıştığı için pişman mı?
VİCDANA NOT
Sağlık Bakanı''nın, Konya''daki doktor katliamına, "Erdoğan gör yarattığın iklimi, utan utan! Beceriksiz bakanını da al, derhal gidin. Şiddeti uygulayanlara sus pus olup, hakkını isteyen sağlık personeline "giderlerse gitsinler" demenizin bedelidir bu yaşananlar. Onlar kalacak, siz gideceksiniz. Bu şiddet de ya bitecek ya bitecek!" Tepkisini gösteren CHP Genel Başkanı''nı "zerre üzüntü içermeyen sözler" sarf etmekle suçlayıp da "milletin vicdanına" havale ettiği saatlerde, Sağlık Bakanı''nın partisinin genel başkanı "2023 seçimlerini nasıl kazanabileceklerini" konuşuyordu belediye başkanıyla…
Eğer öyle bir "ortak vicdan"ımız kaldıysa, oraya not düşelim.
İktidar, milletin derdiyle dertlenmekten muaf değil herhalde.
ASKERİ ÖĞRENCİLER…
O gece neler olup bittiğinden habersiz oldukları savunuldu…
Nereye götürüldüklerini bilmedikleri savunuldu….
Hukuk "Kanunsuz emri uygulamama" hakkı verse, hatta bunu emretse bile içinde bulukları askeri düzende, "asker kafası"yla buna karşı çıkmalarının, bir askeri öğrencinin, komutanının emrini sorgulayıp da direnmesinin mümkün olmadığı savunuldu.
"Bir kurşun bile sıkmadıkları"; fiilen hiçbir saldırıya kaltılmadıkları, alçaklığa bulaşmadıkları savunuldu.
*
Askeri öğrenciler; 15 Temmuz gecesinin ve sonrasında başlayan yargı sürecinin belki de en kekremsi konusuydu.
*
Yargıtay''ın "müebbet hapis cezası"nı bozma kararının ardından, Fatih Sultan Mehmet Köprüsü davasından içeride olan askeri öğrenciler de tahliye oldu.
Hava bulanık.
Netlik ayarının ilk şartı, neyi netleştirmek, neyi anlamak istiyoruz onu belirlemek;
Bu öğrencilerin 15 Temmuz gecesi fiilen, herhangi bir suça karışıp karışmadığı mı yoksa FETÖ denilen yapıyla bir ilişkilerinin olup olmadığı mı?
Eğer ikincisi ise, "kanunsuz emri uyguladı mı, uygulamadı mı, istese de uygulamama şansı var mıydı"nın dışına çıkmak lazım.
*
Sorulması/cevaplanması gereken çok temel bazı sorular var:
Bu öğrenciler, bu okullara nasıl girmişler? Nasıl, "Harbiyeli" olmuşlar?
Hangi okullarda okumuşlar?
Hangi dershanelere gitmişler?
"Afişe olmamak" için dershaneye gitmeyip de "evlerde" mi eğitilmişler/eğitilmişler mi?
"Abi"lerle bir ilişkileri var mı?
"FETÖ" denilen yapının okul sorumlularıyla araları nasıl?
Onların derslerinden hangi notları almışlar?
FETÖ''ye uzak birçok öğrenci gibi herhangi bir "işkence"ye uğramışlar mı mesela, hiç baskı görmüş, zorluk çekmişler mi?
*
15 Temmuz''a değil de, 14, 13, 12, 11 Temmuz''a bakmak daha sağlıklı veriler sunacaktır "anlamak" için; bu gençlerin, 1923 Cumhuriyeti''ne karşı safları neydi?