Artık bıçak kemiğe dayanmıştır!
Patron ay sonu, “Müjde, sana bu ay maaş veremeyeceğim, önümüzdeki ay ikisini birden alacaksın!” dese, ilk tepkiniz herhalde, “Müjde bunun neresinde, ya ben gözden düşüyorum, ya işler kötüye gidiyor” olur, öyle değil mi?
Yandaş gazetelerde, “Emekliye zamlı maaş müjdesi” başlıklı haberleri okuyunca biz de işte böyle bir duyguya kapıldık. Hükümet yeni yılla birlikte emekliye yaptığı 20 küsur lira zammı ocak ayında vermedi. Şubat maaşları verilirken ocaktan kalan borcunu da verecekmiş, “Müjde” dedikleri bu. Yani aslında, “Bir ay gecikme oldu, özür dileriz” diyecekleri yerde, “Müjde!” diyorlar.
Bu gecikme benden değil senin tembelliğinden oldu.
Öyleyse bir “müjde” de biz kendilerine verelim. Peygamberimiz bir gün ashabına, “Uyurken günah işlemeyin” dedi. Ashabı, “Uyurken nasıl günah işleriz ey Allah’ın Resulü?” diye sorunca, Efendimizin cevabı mealen şöyle oldu:
“- Ödeme imkânınız varken borcunuzu ödememişseniz gece uyurken bile size günah yazılır. Belki o kişinin o paraya ihtiyacı vardır!”
Bu hadisi şerif de size “müjdeler” olsun. Tembeller, “Bunun neresi müjde” derlerse biz de, “Sizinki nasıl müjde ise, işte bu da öyle bir müjde!” deriz.
Zaten bu iktidar döneminde “özrün başına gelen” pişmiş tavuğun başına gelmedi. Kazanılmış hakkı için eksi 20 derece Ankara soğuğunda geceleyen TEKEL işçilerine, “İşin içinde PKK da var, şeytan da” diyen Devlet Bakanı, yaptığının düpedüz bir haddi aşmak olduğunu görünce “Yanlış anlaşıldıysam özür dilerim” demesin mi!
İyi de beyefendi, yanlış anlaşıldıysan niye özür diliyorsun, özür dileyecek biri varsa, o da seni yanlış anlayanlar olmalı değil mi?
Hele o Bülent Arınç’ın TBMM Başkanvekili Güldal Mumcu’dan dilediği özür var ki, evlere şenlik. Önce günlerce ayak sürüdü, ardından, “Yanlış anlaşıldım” dedi. Sen gir bir bayanın odasına sarhoş taklidi yap, ardından da “yanlış anlaşıldım” de. Düşünüyorum, düşünüyorum, böyle bir hareket nasıl yanlış anlaşılır, gerçekten çözemiyorum. Yani siz sarhoş taklidi yaptınız da muhatabınız sizi şoför taklidi yapıyor mu sandı? Neyse, ardından lütfedip özür dilediler ama dilerken de, “Özür dilemek erdemliliktir” şerhi düşmeyi de ihmal etmediler. Yani, aslında özür dileyecek bir şey yok, ama ben erdem sahibi biri olduğum için, hiç gerekmediği halde bakın özür diliyorum, dendi. Özür dilerken bile kendini övmek, tuhaf bir durum...
Velhasıl kimse yoğurdum ekşi demiyor.
Geciken artışlar “müjde” diye veriliyor, kırılan potlar “yanlış anlaşılma” oluyor, yani bir yandan pot kırılıyor, diğer yandan, “ben bir şey yapmadım, anlama özürlü olan sensin” deniyor, vatandaş ise iyice sinmiş durumda, bırakınız vatandaşı, gazeteciler, hatta adalet mekanizması bile tırsmış görünüyor, yoksa ta Habur’a PKK’nın ayağına kadar niye gidilsin ki? Hakkımızı aramaktan korkuyoruz.. AKP karşısında, sahilde bulduğu şişeden çıkan cin’in sorduğu, “Dile benden ne dilersin!” sorusuna, “Özür dilerim!” cevabını veren çaresizin hali gibi, toplum olarak halimiz..
Amerika Irak’ta Mehmetçiğin başına çuval geçirdiğinde millet olarak özür beklerken Başbakanımız, “Büyük devletler özür dilemez!” diyerek hevesimizi kursağımızda koymuştu ya, iktidardakiler de Başbakanlarının, “Büyük devletler özür dilemez” hükmünden, “Devlet büyükleri özür dilemez” içtihadı üretti demek ki..
Ama bıçak kemiğe dayandı. Nereden biliyorsun derseniz, vatandaşın, “Padişah mısın?” diye celallenmesinden deriz.