Arslan yürekli kızlarımız...
Canset’in mektubuna dün kaldığımız yerden devam edeceğim. Oysa bugün İzmir’de ünlü “Casusluk Davası”nda yargılanan tutuklularla birlikteydim. Hasdal, Hadımköy, Maltepe, Silivri, Mamak, Sincan ve İzmir’de haksız yere tutuklu bulunan vatansever Türk subaylarının da Canset gibi Aybikehan gibi kızları ya da oğulları var. Sadece tutuklu askerlerin değil, 75 milyon nüfusu devirdiğimiz Türkiye’mizde yaşayan milyonlarımız var... Babaları kızlarına ne kadar düşkünse, kızları da babalarına öylesine düşkündür... Ben bunu merhum Necdet Sevinç’ten öğrendim. Efsanelerin efsanesi Engin Alan Paşa’mda gördüm. Babam farklıydı, sevgisini hissettirmezdi ama en çok da “Yedi dağın çiçeği” dediği “bacım”ı severdi.
Canset, devam ediyor mektubuna;
“Ben çocukluğumdan, yetişkinliğime geçişimi seninle tamamlayamadım. Sen yanımda olmadan, seni hissetmeden, seni yaşayamadan, benliğin bende olmadan koca dünyada yapayalnız kaldım. Her gece “iyi geceler” öpücüğümüzü, dileklerimizi, dualarımızı dışarı aya bakarak söylemeye başladım. Çünkü biliyordum sen de aynısını yapıyordun, hissediyorum.
Kızlarla, babalarının kalbi aynı anda atar, aynı şeyleri hissederler, senin canın yansa hissederim. Korksan, sevinsen, hüzünlensen hissederim. Bu bağ hiçbir şekilde açıklanamaz. Bunu sadece babaları olan kızlar anlayabilir.
Seni özlüyorum. Hem de çok özlüyorum... Konuşabileceğim, dertleşebileceğim, paylaşabileceğim dostumu, tek dostumu çok özlüyorum. Beni her şekilde destekleyen ve hep arkamda olan seni özlüyorum. Seninle şarkı söylemeyi özlüyorum, evin içinde Kuleli Askeri Lisesinin marşını bağırarak, neşe içinde söylemeyi özlüyorum. O neşeli, güven veren ve yumuşak sesini duymayı özlüyorum.
Arkadaşlarım, babalarıyla dışarı çıkacaklarını söylediklerinde içim acıyor. Yanıyorum, içimde bir şeyler parçalanıyor. O an senin dışarıda olmadığını, seni aradığımda ulaşamayacağımı, “nasılsın?” diye soramayacağımı bir kez daha anlıyorum.
Seni gerçek olmayan, yalan ve sahte sebeplerle benden uzaklaştırdılar. Aklımdan çıkmıyorsun, çıkmadığın için çok daha kötü oluyorum. Hayata pozitif bakışım, adalet duygum her saniye bir kez daha sarsılıyor. Anlamıyorum baba? Bunu sana nasıl yaptılar? Hangi kanunla benim babamın “babalık hakkını” elinden almaya kalkıştılar? Hayır... Buna asla izin vermeyeceğim. Hâlâ küçük te olsa bir umuda bağlı kalacağım. Çünkü şükürler olsun ki sen yaşıyorsun, varsın ve nefes alıyorsun. Nefes aldığın sürece ben de yaşayacağım. Sakın unutma, sakın pes etme, senin bir parçan dışarıda... Belki yaşayamıyor, belki tat alamıyor, hayatını 19 yaşında genç kız bir olarak yalnız başına sürdürmeye çalışıyor. Dışarıda olmasına rağmen senin gibi hapis hayatı sürüyor. Tutuklu olmadığı halde.
Babacığım, sen çıktığında ben de demir parmaklıklar arasından çıkacağım. Tekrar sana sarılmaya, kokunu hissetmeye devam edeceğim. Biliyorum hiçbir şey eskisi gibi olmayacak, sen de ben de değiştik. Hem de çok değiştik. Geçen sadece iki yıl değil, kaç yıl oldu, bana sensiz kaç yıl geldi/geçti? Lütfen sorma. Sakın sorma...
Aradan ne kadar zaman geçerse geçsin, ne yaşarsak yaşayalım, ben senin gibi güçlü akıllı, sevgi dolu, gururlu ve onurlu bir babaya sahip olduğum için dünyanın en şanslı kızıyım. Senin kızın olmak, benim başıma gelmiş olan ve olabilecek en büyük ve en muhteşem duygu. Seni çok ama çok seviyorum.
Sakın unutma! Akşamları yatmadan önce fotoğrafıma bakıp öpücüğümü verip, aya bakmaya ve “iyi geceler benim meleğim bir gün buluşmak üzere” demeyi sakın unutma!!! Çünkü ben aynı şeyleri her gece yapıyorum. Kalbim acıyarak sana gülümsüyorum. Seni çok, ama çok çok seviyorum. Tıpkı sana küçükken kollarımı açıp “işte seni bu kadar seviyorum” derkenki kadar seviyorum.
Benim tek ve biricik aşkım... Hadi, gel artık...”
Canset’ciğim babanla beraber geleceğiz... Çayı demle, belki biraz gecikiriz..