Arkadan vurmak ve vurulmak
24 Nisan 2011’de Hakkari Yüksekova’da Cengiz Topel Caddesi’nde uzman çavuşlar Yalçın Bozok ve Durdu Çapar bir PKK’lı tarafından arkadan ateş edilerek vuruldular. 5 Temmuz 2011’de Hakkari/Yüksekova’da 2 uzman çavuş uğradığı silahlı saldırı sonucu şehit oldu. Olay sabah 07.00 sıralarında Nedim Zeydan Caddesi üzerinde meydana geldi. Uzman Çavuş Yahya Karakaya ile Murat Kozanoğlu evlerinden çıkıp yaya olarak görev yerine giderken kimliği belirsiz kişi ya da kişiler tarafından açılan ateş sonucu şehit oldu. 8 Ağustos 2011’de Hakkari’de Cumhuriyet Caddesi’nde yürüyen polis memuru Bayram Göder, kimliği belirsiz kişi/kişiler tarafından başından vurularak şehit edildi.
24 Mayıs 2012’de Muş/Varto’da Astsubay Erdinç Aydın, ekmek alıp evine dönerken, evinin önünde arkadan vurularak şehit edildi. Bu çocukların hiç birisi 30 yaşını görmemişti ve hepsi arkadan vurularak şehit edildi. Sadece arkasından vurularak veya bombalanarak yerleşim yerlerinde şehit edilen askerlerimizin ve polislerimizin sayısını artırmak mümkün. İnternete girip kısa bir arama yapınca isimler önümüze dökülüyor. Peki şimdi neden mi intenette böyle bir arama yapmak ihtiyacını hissettim.
Çünkü 29 Mayıs 2012’de Başbakan Erdoğan’ın AKP Grup toplantısında yapmış olduğu konuşmasında, “Türkiye, artık CHP dönemlerinde olduğu gibi, ne askerin sivilin kulağını çektiği, ne de sivilin askerin ensesine vurduğu bir ülke değildir. Ne de BDP’li kalleşlerin, PKK’lı kalleşlerin benim subayımı, askerimi gelip arkadan şehit ettiği bir ülke değildir” diyordu. Sanki yukarıda isimleri sayılan çocuklarımız bir başka ülkede şehit olmuşlardı veya onlar şehit olurken AKP iktidarda değildi. Başbakan’ın konuşmalarını kim hazırlıyor ise ona kötülük yapıyor.
Ayrıca bir orduyu, bir ordunun generallerini, subaylarını, astsubaylarını sadece PKK mı arkadan vurur? Hayır TSK’nın sadece PKK tarafından arkadan vurulmadığını Kur. Albay Dr. Ahmet Küçükşahin’in yazmış olduğu “TSK’ya Karşı 12 Komplo” adlı kitabını (Toğan Yayınları 2011) okuyunca görüyorsunuz. (Değerli okuyucular; bu 161 sayfalık küçük, ancak çarpıcı kitabı okumadan Türkiye’de son beş yılda yaşananları anladım demek mümkün değil. Bu konularda da konuşmak bilgisizliktir. Sizden ricam ilk fırsatta bu kitaptan iki tane satın alın veya 0 212 542 02 98 nolu telefondan sipariş verin. Birisini siz okuyun diğerini en sevdiğiniz arkadaşınıza hediye edin.)
Gelelim Başbakan’ın birinci cümlesine; “Türkiye, artık CHP dönemlerinde olduğu gibi, ne askerin sivilin kulağını çektiği, ne de sivilin askerin ensesine vurduğu bir ülke değildir.” Türkiye’de CHP dönemi 1923-1950’dir. Toplam 27 sene. Bu 27 senenin 15 senesinde Atatürk, 12 senesinde İnönü Türkiye’yi yönetmiştir. CHP döneminde nasıl olduğunu şimdi bir tarafa bırakalım, AKP döneminde Cumhuriyet tarihinde ilk kez 139, görevli ve emekli general ve amiral tutuklu durumdadır. Muvazzaf 58 general/amiral tutuklu durumdadır. Haziran 2012 itibarı ile Kara Kuvvetleri Komutanlığı’ndan 17 general, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’ndan 25 amiral, Hava Kuvvetleri Komutanlığı’ndan 13 general ve Jandarma Genel Komutanlığı’ndan 3 general tutukludur.
Tutuklu general ve amirallerin hepsi imzasız, word belgelerine dayanarak tutuklanmışlardır. Ve dava sırasında bu belgelerin sahte olduğunu hem Türk hem de Amerikalı uzman kuruluşların araştırmaları ortaya koymuştur. Sanık generaller ve subaylar, nasıl olsa bu belgelerin sahteliğini ortaya koyacağız derken ilk tur savunmalardan sonra “delil değerlendirme” aşamasına gelindiğinde mahkemenin bu kadar tartışmalı bir delil zemininin olduğu yerde “delil değerlendirme” aşamasını aşarak savcıların esas hakkında mütalaa vermesini kabul etmesi ile ortaya çıkmıştır. Oysa hem CMK’nın 206. maddesi ve 216. maddesi açık bir şekilde savunmalardan sonra delil değerlendirmesi aşamasına geçilmesini öngörmektedir. Acaba şu anda bu davalardan yargılanan TSK mensupları kendilerini, enselerine mi vurulmuş, yoksa sırtlarından mı vurulmuş hissetmişlerdir?