Arınç fetvası!
Böyle giderse her hafta bir “Arınç yazısı” yazmak durumunda kalacağız gibi gözüküyor. Çünkü Sayın Arınç mesleğimiz için vazgeçilmez bir “maden” maşallah. Bu hafta devirdiği çamlar tam bir orman katliamı. Bunlardan “içkili” ve “seksli” olanlarına epey laf söylendi, bize de, memleketi Manisa’nın Alaşehir ilçesindeki bir toplantıda ezanla ilgili söylediklerine kıyısından köşesinden dokunmak kaldı.
Sayın Arınç, Manisa Alaşehir’deki konuşması sırasında ezan okunmaya başlayınca, “Ben, ‘ezan okunurken konuşmaya devam edilebilir’ diye bir fetva aldım. O yüzden konuşmaya devam edeceğim” demiş. Birkaç kelime daha ettikten sonra, “Ezan bizim ezanımız, çok şükür ‘Tanrı uludur’ demiyor ‘Allahu Ekber’ diyor, bugünleri gösteren Rabbime şükürler olsun” diye de, bir döneme laf sokuşturmayı ihmal etmemiş. Ve müezzin ezan okumayı, Arınç nutuk çekmeyi sürdürmüş.
Eğer Arınç’ın yaptığını muhalefetten biri meselâ Kılıçdaroğlu, meselâ Bahçeli, meselâ Haydar Baş yapmış olsaydı da siz görseydiniz kimi gazete ve kimi televizyonları... “Ezan okundu, susmadı” mı demezlerdi, “Ezana bile saygısı yok” mu demezlerdi. Evet, bunu yaparlardı, çünkü geçmişte çok yaptılar. Ama aynı şeyi Arınç yapınca sustular. Demek ki Arınç’ın hatırı Ezan’ın hatırından önde imiş, ne yapalım, onların meselesi.
Gelelim Sayın Arınç’a verilen, “Ezan okunurken konuşabilirsin” fetvasına... Ezan’ı dinlemek sünnettir. Ezan okunurken Peygamberimiz konuşmamıştır, Ashap konuşmamıştır. Peki, hiç mi konuşmamışlardır? Konuşmuşlardır, amma ne zaman? Ezan okunurken “sünnetten üstün” bir hal vuku bulursa elbette konuşulur, konuşulmuştur. Meselâ ezan okunurken biri geldi size Allah’ın selâmını verdi, almak zorundasınız. Çünkü Ezan’ı dinlemek sünnet, Allah’ın selâmını almak farzdır. Diyelim ki bir doktor ameliyat masasında, o sırada da ezan okunuyor, ekiptekilerden gerekli neşteri elbette isteyecektir. Zira hayat kurtarmak farz, ezan dinlemek sünnettir.
Eğer sayın Arınç diyor yahut zannediyorsa ki, kendi söylediklerinin dinlenmesi “sünnet” olan ezanı dinleme yanında en azından “vacip” hükmündedir, ona bir diyeceğimiz yok, hiç susmasın konuşsun. Tabiî Manisa Alaşehir’de yaşanan ezan okunurken konuşma meselesinin ezandan sonraki safhası, yani “yapılan davete icabet” yönü de var ama oralara hiç girmeyeceğiz. Artık “Arınç fetvası” deyince herkesin kolayca anlayacağı bu meselenin bir de kimi laikleri rahatsız eden bir yönü var; onlar da mealen diyorlar ki: “Türkiye Cumhuriyeti’nin bir bakanı nasıl olur da bir konuda fetva ister, bu Atatürk ilkelerinin bitmesi, Cumhuriyetin tarihe gömülmüş olmasıdır!”
Haydaaa..
Kardeşim, Eğer Bülent Arınç, Devlet Bakanı olarak resmî yazı ile Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan, “Ezan okunurken konuşabilir miyiz?” diye bir görüş istemişse, siz yerden göğe haklısınız. Ama, Müslüman bir tekil şahıs olarak “Ezan okunurken konuşabilir miyim?” diye sordu ise, işte bu tam da Atatürkçülüktür. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş ruhuna uygun bir davranıştır. Zaten sizin bu yersiz endişeleriniz pek çok meseleyi içinden çıkılmaz hale getirdi!.. Evet, böyledir, çünkü Atatürk ve Cumhuriyet tam da bu durumlar için Diyanet İşleri Başkanlığını kurmuştur. Vatandaş dinî bir meseleyi işi bilene sorsun, hurafelere dalmasın diye. “Ezan okunurken konuşabilir miyim” diye sormakla, “Ölmüş babama Yasin okuyabilir miyim” yahut “Kurban keserken nelere dikkat etmeliyim” diye sormanın arasında hiçbir fark yoktur.
Diyanet İşleri Başkanlığı işte bu işler için vardır. Üstelik müftülüklerde acil durumlar için “Fetva nöbetleri” bile tutulur. Tutulur ki, vatandaş telefon açıp dinî konudaki meselesini ânında “bilenden” öğrenebilsin diye..
Yine Arınç’a dönecek olursak.
Sayın Arınç, hadi ezan okunurken konuşma fetvasını aldınız...O fetvayı, lâflarınızın arasına “Ezan bizim ezanımız, çok şükür ‘Tanrı uludur’ demiyor ‘Allahu Ekber’ diyor”u sokuşturarak bir dönemin gıybeti ile niye istismar ettiniz?