Arif Nihat Asya'nın şişeleri...
Bugün 5 Ocak... Arif Nihat Asya'nın 41. ölüm yıldönümü... Rahmetli Arif Nihat Asya ile ilgili bir anımı anlatacağım bu yıldönümü vesilesiyle...
1971 yılında, Malazgirt Savaşı'nın 900. yıldönümü dolayısıyla dağ-tepe aşarak Erzurum'dan Malazgirt'te yaya olarak gitmiştik biz 9 gönüldaş. O serüven dolu yolculuğun destanını da yazmıştım, "Türk'e Baştan Başlamak" adlı kitabımda vardır. O destandan bazı dizeleri sunarak anlatımıma başlamak daha anlamlı olacak.
Akına doymamış Büyük Selçuklu'nun/Ruhu çağrılacak kopuzla, kösle/Bu yay, bu ok, bu çift başlı kartal, bu gök mavisi bayrak/Malazgirt Ovası'nda koçaklamalar/Yüz yılın hanesine dokuz doğacak.
Ve biz dokuz gönüldaş/Yüz yıl hanesine dokuz doğacağı gün/Sultan Alparslan'dan el tutmak için/ Erzurum'dan dua, Erzurum'dan marş marş!/İstikamet Malazgirt komutuyla/Yayan düştük yollara.
(...)
Karşılamaya gelen Malazgirtliler/Biz dokuz gönüldaşdan her birimizin/Altı bin ruh çağırdığımızı bilmediklerinden/Kuyruğu bağlı at'ı, ak kefenli Sultan'ı/Ve ardımızda elli dört bin eri göremediler.
(...) Ve biz dokuz gönüldaşın öncü rolüyle/Nice beyler, nice boylar/Bayrak bayrak, çadır çadır/Kalkıp Anadolu'dan sökün ettiler/Bir kutsal heyecan, bir haklı gurur/Gelip Malazgirt'te konakladılar
Bu sökün edip gelen kafilelerin konaklayacağı yeri ben göstermiştim Alpaslan Türkeş'e. Oraya onlarca çadır kuruldu. Bu çadırların birinde de Bayrak Şairi rahmetli Arif Nihat Asya kalıyordu, Ankara kafilesi ile birlikte gelmişti.
Doğu'nun Başbuğu olarak bilinen Yılma Durak, o gece biz 9 gönüldaşın yanına geldi "Yahu" dedi "Arif Nihat Hoca'nın birkaç şişe rakısı varmış yanında, o çadırda o adamların yanında açıp içemiyormuş, benden yardım rica etti. Nasıl etsek?.."
Düşünüp taşındık, rakıları bizim çadıra alıp saklamaya karar verdik. Arif Nihat Asya, rakı içmek istedikçe gelip bizim çadırda iki kadeh atıp gidecekti, bu atıp gitme işinde ona öncelikle rahmetli Selami Türkmen (Abık) yardım ve yataklık edecek, o olmadığı takdirde bizlerden herhangi birimiz bu suça fer'i fail olarak iştirak edecektik.
Öyle de yaptık vukuatsız olarak...
Erzurumlu bir Hatem Emmi'miz vardı. Nüktedandı, sözü cebindeydi, kül yutmazdı. Arif Nihat Asya ile o konaklama alanında oturup uzun uzun sohbetler ediyordu. Asya'nın rakı içtiğini kimse fark etmemişti ama o anlamıştı. Gülerek bana dedi ki: "Ola Cazim, senin bu Arif Nihat da, Necip Baba (Necip Fazıl Kısakürek) gibi bir elinde tespih bir elinde kadeh, ele de çekir, bele de..."
26 Ağustos günü resmi törenler vardı bir başka alanda. Arif Nihat Asya'ya oturması için bir tabureyi zar-zor bulup verebilmişlerdi arkadaşlarımız. Hoparlörden ise Bayrak Şiiri okunuyordu...
O gece bizim konaklama alanımızda ise bizim şölenimiz vardı. Destanımın sonu Arif Nihat Asya ile bitiyordu, şöyleydi:
Ve yine o gece/Yansıları bizi başka âlemlere götüren/O gümrah ateşin çevresinde/Üstüne basa basa/
"Mucize mucize!" diyordu bayrak şairi Arif Nihat Asya/Alpaslan, Romen Diyojen, bir de Malazgirt/
1071 ediyormuş ebced hesabıyla.
26 Ağustos 1971 gecesi/Arif Nihat Üstad'ın o ebced mucizesi/Hikmet pazarında alınadursun/Sultan Alpaslan'ın yiğit ordusu/Biz dokuz gönüldaşla vedalaşarak/At sürüyordu sonsuzluklara.