Arif insanlar ve avanta kardeşliği
Anayasa’dan “Türk”ü siliyorlar... Devletten “T.C.”yi çıkarıyorlar... Kamu kurumlarından “Atatürk”ü kaldırıyorlar... “Kürdistan”ı inşa ediyorlar... Ülkeyi dört tarafı “düşman”la çevrili hale getirdiler, az kaldı savaşa sürüklüyorlar... Millete karşı “harekât” ilan ediyorlar... Askeri, yazarı, gazeteciyi, hukukçuyu, doktoru, bilim adamını, milletvekilini “terörist” diye zindana atıp, teröristi “milletvekili” kılığında Meclis’e sokuyorlar... Bu ülkenin 40 bine yakın evladının canını almış PKK’yla “kanka”lar...
Ve hâlâ “tepetaklak” olmadılar!
Dolayısıyla idrakta zorlananlar var:
- Nasıl olur da hâlâ bu iktidara oy verir insanlar?
***
Emin olun, “o insanlar” ın “hür iradesi” ne kalsa değil oylarını, günahlarını vermezler bunlara!
Çok basit bir sağlama:
Matematiksel olarak her iki kişiden birinin potansiyel iktidar destekçisi olduğu ülkede neden, “ben oy verdim” diyen bir Allah’ın kulu çıkmıyor acaba?
Çekinecekleri bir şey mi var; yooo... Arkalarında kapı gibi iktidar var.
Öyleyse neden saklanıyorlar?
Çünkü onlar da farkındalar; “arif” olan bu halk anlar;
“İhaneti”, “zulmü”, “bölünmeye” gittiğimizi; her şeyi en az bizim kadar görüyor, biliyorlar! Hatta inanıyorum ki; bu “batış”ın levyesi olmaktan utanıyorlar!
Her gün koca dayağı yiyen çaresiz bir kadın gibi düşünün;
Yüzü gözü mor, dişleri dökülmüş, üstü başı perişan... Horlanıyor, aşağılanıyor, acı içinde kıvranıyor, canı yanıyor ama “katlanıyor”!
Çünkü o “zalim koca” hem dövüyor, hem doyuruyor!
İki lokma ekmek, derme çatma bir dam!
Bu, işte bütün hikaye!
Bu nedenle;
Meydanlarda, kürsülerde “takdirname” gibi sundukları o “yüzde 50” var ya; “mahkumiyet belgesi” nden, bu ülkenin “bağımlılık oranı” ndan başka bir şey değil aslında!
***
“Sosyal devlet” kimliği altında “torbacı” gibi hareket eden bir sistem yarattılar. Benim iddiam değil bu, bizzat kendi bakanları açıkladı “sosyal yardımların uyuşturucu etkisi yapmaya başladığını” ...
1 milyon aileye gıda yardımı yaptılar... 2 milyondan fazla aileye kömür yardımı... 3 binden fazla insana barınma yardımı... 7 bine yakın kadına gebelik yardımı... 1.5 milyon kadına öğrenci maaşı... İlaç ve tedavi yardımı... Çocuk yardımı... Doğum yardımı... Önlük, ayakkabı, kırtasiye yardımı... Engelli yardımı... Konut yardımı... İşsiz maaşı... Sivil şehit maaşı... Muhtaç maaşı...
Sadece 2010 yılında 21 milyon aileye 2 milyar lira (2 katrilyon) dağıttılar. 2011’de 6 milyon 401 bin aileye ulaştılar; 4 milyar lira (4 katrilyon) dağıttılar...
Toplumu narkozlama operasyonun yıllık maliyeti 9 milyara (9 katrilyon) ulaştı!
Ve bu tablonun tam karşısında; bu insanları “yutmaya hazır” da bekleyen devasa bir karadelik var:
Toplumu borçlandırdılar;
Vatandaş 264 milyar liralık (264 katrilyon) bir yükün altında... 1.7 milyon kredi kartı sahibi icra takibinde... 14 milyon kişi farklı nedenlerle icralık olmuş halde...
Cenaze namazı gördüğünüz cami avlularını gezin; mübalağa değil “gidene” değil “geride bıraktığı borca” ağlar hale geldi aileler!
***
Ve bu insanlar korku içinde;
Bu iktidar sona erdiği gün, “çalışmadan kazanma”, “çalışmadan doyma”, “çalışmadan ısınma” devrinin sona ereceğini düşünüyorlar!
Ha haksızlar mı derseniz;
Haklılar!
Sona erecek tabii;
Dünyanın hiçbir yerinde yok çünkü böyle bir “sosyal devlet” modeli!
ABD, Avrupa’nın dev ekonomileri bile “sosyal yardımlar”ın yükünü hafifletmenin yollarını ararken, Türkiye’de muslukların oluk oluk akıtılması mümkün olabilir mi?
***
Burada devreye girecek olan soru, “Mümkün değilse bu iktidar nasıl becerdi” mi?
“Babalar gibi satarak” tabii...
Bankaları... Fabrikaları... Ormanları... Tarım alanlarını... Barajları... Limanları... Kâr eden ne varsa her şeyi...
Yetmediği yerde imdada Arap ülkeleri yetişti. Hatırlayın, Merkez Bankası Türkiye’ye milyarlarca dolar “kaynağı belirsiz” para girdiğini itiraf etmedi mi?
Her halde “nereden gelip nereye gittiği meçhul” bu paralar “The Başkan” adayının kaşının gözünün hatırı için değildi?
“Göz yumma” bedeli bir nevi!
“Sürecin” bedeli!
Diyarbakır meydanında sallandırılan o paçavra, “bayrağa” dönüştürüldüğü gün; hep birlikte göreceğiz değirmenin suyunun bir anda nasıl kesilivereceğini!
Ha, böyle olmadığını, “yardım” maskeli bu “uyutucu”, “uyuşturucu”ların, dahiyane ekonomi politikalarıyla, devlet bütçesinden ve zarar etmeden finanse edildiğini iddia ediyorlarsa;
Hodri meydan!
Herhangi bir uluslararası projeye sözde değil özde “van minıt” desinler... Karşı dursunlar...
2001 krizi bu değil miydi; “dikilme” nin bedeli!
Ecevit’i götüren “malların, tezgah altı yapılmasıyla baş gösteren kıtlık” neydi?
“70 cente muhtaç” edilen ülke sonra nasıl bir günde “ihya” edildi?
***
Velhasıl...
“Akiller” ne alıyor, ne veriyor boş verin...
Çünkü her halükarda, bu ülkeyi en az sizin, bizim kadar sevdiği halde sırf “dümeni” pardon “düzeni” bozulmasın diye sandıkta şaşan “arifler” le kurulan “avanta koalisyonu” şekillendirecek iktidarın da Türkiye’nin de geleceğini...
BURSA BULUŞMASI...
Aslında Türk Ocakları Bursa Şubesi davet etti ama duyan “bize de, bize de” dedi. Talep böyle samimi, içten olunca gitmeden belli ediyor kendini, bugün güzel geçecek demek ki...
Sonradan gelen “Ama bizim haberimiz olmadı, duymadık, bilmiyorduk” sitemlerine maruz kalmamak için ilan edeyim. Bugün:
Saat 14.00’te Uludağ Üniversitesi, İktisadi İdari Bilimler Fakültesi, Bordo Salon’da Genç Kalemler Topluluğu’nun söyleşisinde,
Saat 19.30’da Ahmet Vefik Paşa Tiyatrosu, Dede Efendi Salonu (Eski Eğitim Araçları Salonu)’nda Türk Ocakları Bursa Şubesi’nin düzenlediği konferanstayım...